MİT Tırları Meselesi

Doğu toplumlarının köktenci inanç ve düşmanlık tavrının bir örneğini bugün MİT Tırları konusunda yaşıyoruz. Birine inandığımızda kusurlarını görmediğimiz gibi bir başkasına düşman olduğumuzda da yaptığı iyilikleri görmez oluruz.

Ortadoğu’daki oyunları, oyuncuları ve gizli ittifakları bilmeyenler için son birkaç yılda yürütülen Suriye politikasını anlamak çok zordur. Hükümet ve Cumhurbaşkanı’nı ya da MİT Başkanını sevmeyebilirsiniz ancak mevcut Suriye politikası genel hatlarıyla oldukça doğru ve yerindedir.

Bu konuların tartışmaya açılmasının temel sebebi, Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’nden bağımsız bir Ortadoğu politikası yürütme çabasıdır. Bu konudaki bazı soruları ve gerçekleri başlıklar halinde şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Suriye’deki Esad Yönetimi, 1970’li yıllardan 2000’lere kadar Türkiye’ye yönelik Marksist ve Bölücü PKK terörünün ana merkezi olmuştur.
  • Sadece % 12 Nusayri tabana dayanan ve bazı uluslararası Ermeni örgütleri ile Rusya ve İran gibi bölge ülkelerince desteklenen Esad Yönetimi gitmeden bölgede barış ve huzur olmaz. Burada bir Nusayri düşmanlığı yapıldığı sakın sanılmasın, Suriye, Türkiye ve Almanya’daki Nusayri Müslümanlar son derece inançlı ve çağdaş insanlardır. Olay tamamen siyasidir, ancak din ve mezhep çatışmasına büründürülmüştür.
  • Suriye’de genel çoğunluk Sünni Müslümanlardan oluşur. Esad Yönetimi yerine gelecek alternatif bir iktidar da doğal olarak bu insanlardan oluşacaktır. Zaten ABD ve Batı ülkelerinin buna fazla bir itirazı yoktur, tek istekleri İsrail ve Batının çıkarlarını gözetecek uyumlu ılımlı bir grubun işbaşına gelmesidir.
  • ABD’nin kendi çıkarları için oluşturmaya çalıştığı ve 100 bini aşkın savaşçıya ulaşan Özgür Suriye Ordusu ılımlı ve maaşlı yönetimi ile Suriye savaşını kazanamamıştır. Buna karşılık 10-15 bin civarındaki savaşçısı ile Nusra Cephesi, Esad Yönetimine karşı büyük başarılar kazanmıştır. Bu başarı öncelikle İsrail ve ABD’yi telaşlandırmıştır çünkü, Nusra Cephesi’nin kurucusu Ebu Muhammed Golani, tamamen Türkmenlerden oluşan Golan Bölgesi, Kunaytra, Cobar, Karataş ve Meydan bölgesinde yetişmiş bir savaşçıdır. Bu bölgeden birinin yeni Suriye yönetiminde etkin olması ABD’nin stratejik çıkarlarına ve İsrail’in Golan stratejisine son derece aykırıdır.
  • ABD ve Batı ülkeleri kendi stratejik çıkarlarını hassasiyetle gözetirken, Türkiye’nin çıkarlarını hep gözardı etmişlerdir. 2 Milyona yakın Suriyeli mültecinin Türkiye’ye sığınmasını sadece seyretmiş ancak PKK’nın Suriye uzantısı PYD mensubu Kürtler zor durumda kalınca hiç tereddüt etmeden yardımda bulunmuştur. Halep’in kuşatılmasına, insanların açlık ve ölüme terkedilmesine sessiz kalan ABD, AynulArap (Kobani) Kürtleri için seferber olmuştur. Telafer’deki 250 bin Türkmenin darmadağın edilmesine seyirci kalan ABD, hemen yanında Sincar’daki birkaç bin Yezidi için neredeyse dünyayı ayağa kaldırmıştır. ABD ve Batı’nın bu ikiyüzlü politikasına karşılık Türkiye, ırk ve inanç farkı gözetmeksizin Arap, Kürt, Yezidi demeden bütün Suriyelilere kucak açmıştır.
  • Geçmiş ve Mevcut politikaları ile Ortadoğu sorununu istediği gibi çözemeyen ABD, İngiltere ve İsrail, sonunda Rusya ile anlaşmak suretiyle İŞİD Projesini devreye sokmuşlardır. İŞİD Projesi’nin kurucusu ve destekçisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti değildir. İŞİD bir Selefi projedir ve İran yayılmacılığına karşı İngiltere + Suud Körfez temelli bir kurgudur. İŞİD’in bölgedeki en önemli hedeflerinden birisi de Suriyeli Müslüman gruplardır. Netice olarak, Türkiye devletini ve kurumlarını İŞİD destekçisi gibi göstermek son derece bilgisizce geliştirilmiş yabancı bir propagandadır.
  • Türkiye’nin destekleri ile Suriye’de birçok Türkmen savunma birlikleri kurulmuştur. Askeri ve İstihbarat kurumlarımızın, bölgedeki stratejik çıkarlarımız için savaşan herhangi bir gruba –ki bunlar radikal gruplar da olabilir- açık veya gizli yardımda bulunması son derece doğrudur. ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, Rusya ve İran gibi ülkeler askeri, ihtihbari ve sivil uzantıları ile bölgede cirit atarken Türkiye’nin olaya seyirci kalması kesinlikle düşünülemez. Türkiye’yi zor duruma düşüren -Reyhanlı gibi- birçok terör eyleminde, Batılı istihbarat örgütlerinin rolünü mutlaka iyi araştırmamız ve kamuoyuna deşifre etmemiz gerekir.
  • Türkiye, Ortadoğu’da son birkaç yılda özellikle ABD, İsrail ve İngiltere’nin bilgi ve kontrol mekanizmaları dışında hareket ettiği için hedef haline gelmiştir. Neredeyse 10 yıldır Türkiye’deki iktidarı her konuda destekleyen, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik psikolojik operasyonları elini ovuşturarak seyreden Batı ülkeleri, bölgesel çıkarları için şimdi Türkiye Cumhurbaşkanı’nı hedef haline getirmiştir. Batının kaygısı hiçbir zaman Demokrasi ve Laiklik olmamıştır. Batı, tarihteki Haçlı zihniyetini unutmamış, Müslümanları Sünni Şii kavgası ile birbirine düşürüp sömürü ortamı yaratmaktan bir türlü vazgeçmemiştir. ABD’nin Eğit Donat Projesi de aynı amaca yöneliktir ve “Esad ile değil İŞİD ile savaşması” istenen yüzlerce kişi son günlerde bu eğitimlerden geri çekilmektedir. 1950’li yıllara kadar Yahudilerle bile hiçbir sorunu olmayan Müslümanlar Batı ülkelerinin desteği ile radikalleştirilmiş ve Batı’nın çıkarları için birbirini öldürür hale getirilmiştir. Bütün dünyadaki Osmanlı kentlerine gidin Cami, Kilise ve Havra’yı aynı mahallede görebilirsiniz. İspanya’ya gidin koskoca bir İslam Kültürü adeta silinmiştir. Günümüzde Ortadoğu ve İslam dünyasındaki Çatışma Kültürü emperyalist ülkelerce desteklenmektedir.
  • İşte bütün bu sebeplerden dolayı biraz insaflı olalım. Türkiye Devletine, Kurumlarına, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Milli İstihbarat Teşkilatı’na yönelik -Dış Merkezlerce planlanıp yönetilen- psikolojik operasyonlar yapılırken düşmanlarla aynı safta yer almayalım. Yapılan yanlışlar doğruları da silip götürmesin.
  • Siyasetin yeri sandıktır, Esad ailesinin onlarca yıllık katliamlarına ortak olmak değildir.
Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director