Essed Ailesi ve 15 Temmuz Batı-Arap Darbesi

Suriye, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ile 1954 yıllarına kadar dayanan siyasi ve askeri işbirliği içindeydi ve bu ülkelerden en fazla dış yardım alan ülke durumundaydı. O günlerden itibaren Suriye, Rusya’nın bölgesel çıkarlarına uygun olarak Batı çıkarları ve hedefleri ile Batı yanlısı komşuları ve Arap ülkelerine karşı bir siyaset izledi. Nüfusun % 12’sini oluşturan Nusayri azınlıktan olan Hafız Essed 1970 yılında işbaşına geldi ve bu hedeflere karşı terörizmi bir yöntem olarak kullanma yoluna gitti.

1970’li yılların başında, Yahudi Karşıtlığı, Suriye siyasetinde büyük ağırlık taşıyordu. 1967 ve 1973 savaşlarında Suriye’nin Golan Tepeleri ve Kunaytra bölgesi İsrail tarafından işgal edilmişti. Suriye, 1974 yılında İsrail ile anlaşarak Kunaytra bölgesini geri aldı. Golan tepelerini elinde tutmak istiyen İsrail ve ABD, Suriye’nin 31 Mayıs 1976’da Lübnan’ı işgal etmesine göz yumdular.

1976 Lebanon Occupation

1975 – 1976 iç savaşından sonra Lübnan’ın Bekaa vadisindeki haşhaş üretimi, tarımsal üretimin % 10’u civarındaydı. Suriye’nin Lübnan’a girişinden sonra bu oran % 85’e çıktı. Hafız Essed’ın kardeşi Rifad Essed, Ortadoğu’nun en büyük uyuşturucu ve eski eser kaçakçılığının organizatörüydü. Suriye Askeri İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Gazi Kenan bu organizasyonda önemli görevler üstlendi.

Bu yıllarda, Kıbrıs meselesi yüzünden Türkiye ile Yunanistan’ın arası açıktı. Rusya, Ortodokslar üzerindeki etkisini kullanarak Suriye ile Yunanistan arasında işbirliği başlattı. 1977 yılında Suriye’nin Atina Büyükelçisi olan Ali Medeni döneminde Yunanistan istihbarat teşkilatı EIP ile Suriye İstihbarat Teşkilatı Muhaberat arasında eleman değişimi, eğitimi ve istihbarat alışverişi konusunda sıkı bir işbirliği yapıldı. Bu dönemde, ABD, NATO ve Türkiye’ye karşı olan Marksist – Leninist terör örgütler Rusya’nın dostu Suriye’den destek alıyordu.

Ekim 1980’de Suriye ile Sovyetler Birliği arasında 20 yıl süreli bir “Dostluk ve İşbirliği Antlaşması” imzalandı. Bu anlaşma çerçevesinde, Suriye Sovyetlerden uzun menzilli silahlar, T-72 tankları ve MİG-25 savaş uçakları alırken; Sovyetler de Suriye (Lazkiye-Tartus) limanlarını bir üs olarak kullanmaya başladı. Takiben Kafkasya ve Ortadoğu bölgelerinde etkin olan ve KGB ile ilişkileri bulunan Ermeni terör örgütleri de Suriye & Sovyet ittifakına dahil oldu.

1980’li yıllarla birlikte Suriye merkezli terörün iki önemli hedefi vardı. Bir yanda İsrail, ABD ve Lübnan’da etkinliği olan Fransa, diğer yanda ise Türkiye ve Ürdün. 1980 yılında Ürdün – Suriye ilişkilerinin bozulması üzerine Ürdün ve dünyadaki temsilcilikleri Suriye terörüne maruz kaldılar. Ürdün Başbakanı Mudar Badran’a yapılan suikastın ardından pek çok Ürdünlü diplomat saldırıya uğradı. Terör ittifakının arkasında, Sovyetler Birliği (ve içte dağılma süreci başladığı için Ermenistan), Yunanistan ve Libya vardı. 1981 yılının Ocak ve Şubat aylarında Suriye’nin Özel Komanda Birlikleri komutanı General Ali Haydar ile Libya’nın Yeşil Bereliler Birliği Başkanı Said Kadaf ed-Dam, İngiltere’de bir araya gelerek ortak hedeflere ve rejim muhaliflerine karşı içte ve dışta eylem kararı aldılar.

1982’de Sovyetler Birliği, Suriye’ye 3 yıl süreyle çok uygun şartlarla 4 milyar dolarlık askeri malzeme verdi. Suriye borcunu para ile ödemekte zorlanınca, Rusya hesabına terör hizmeti vermeye başladı. Suriye ve kontrolü altındaki Lübnan’da barınma, eğitim ve silah desteği alan örgütler ABD, NATO ve Ürdün hedeflerine karşı sabotaj eylemlerine başladılar. Ünlü terörist “Çakal” Carlos bile, bu dönemde Suriye Hava İstihbarat Başkanı General Muhammed el-Hayli’nin emrinde çalışmıştı. Carlos’un, Johannes Wienrich ve 1933 Halep doğumlu Nicolas Bechara gibi yakın adamları Suriye’nin Avrupa elçileriyle ve Muhaberat Karşı Casusluk Bölümü Başkanı Adnan Handani ile ortak eylemler planladılar.

Diğer yandan Ortadoğu’da barıştan yana olan Filistin Kurtuluş Örgütü ve Yaser Arafat ile çatışmadan yana olan Suriye’nin arası açılmıştı. Ebu Musa grubu FKÖ’den ayrılarak Suriye’nin emrine girdi. Zaman içinde Baas’ın Filistin hareketi içindeki kolu el-Saika, George Habbaş’ın Filistinin Kurtuluşu İçin Halk Cephesi (PFLP), Naif Havatme’nin Filistinin Kurtuluşu İçin Demokratik Cephesi (DFLP), Ahmed Cibril’in Filistin’in Kurtuluşu İçin Halk Cephesi – Genel Komutanlık örgütü (PFLP-GC), Abdulfettah Ganem’in Filistin Kurtuluş Cephesi, Samir Gişa’nın Halk Kurtuluş Cephesi, Nadja Aliş’in Arap Halk Kurtuluş Cephesi, Ebu Nidal’in (Sabri el-Benna) Kara Haziran örgütü Şam’dan yönetilmeye başlandı.

İranlı Musa Sadr ve EMEL Örgütü

Tarih boyunca Lübnan’da çeşitli etnik ve dinsel gruplarla birlikte Şiiler de vardı. Özellikle 1967 Arap – İsrail savaşından sonra Güney Lübnan’da çatışmaların artması bu yörede yaşayan Şiilerin başkent Beyrut’a göç etmesine ve kentin Güney semtlerine yerleşmelerine yol açtı. İşsizlik, fakirlik ve büyük kentin sosyal baskısı nedeniyle aralarındaki cemaatleşme ve radikalleşme hızlandı.

38 yaşında İran’dan Lübnan’a gelen Musa Sadr, ekonomik ve siyasi ezilmişliklerine isyan etmeye hazır olan bu toplumu örgütlemeye başladı. Lübnan’daki ilk önemli oluşumlardan olan “Mahrumlar Hareketi”ni kurdu. Bir yandan İsrail’e karşı inanç savaşı verirken, diğer yandan da Lübnan hükümetinden ezilen halkın çıkarlarını korumasını talep ediyordu. Sadr bu çalışma dönemi içerisinde her yıl, Şah’ın gizli servisi Savak’dan yaklaşık 700 bin sterlin tutarında yardım alıyordu. Ancak, Humeyni’nin yurt dışında güçlenmesi üzerine 1972 yılından sonra İran yönetimi ile ilişkilerini kesip, Humeyni hareketine destek verdi.

Musa Sadr, Lübnan hükümetinin İsrail saldırıları karşısında yetersiz kaldığını söyleyerek 6 Temmuz 1975 tarihinde Lübnan Direniş Kıtaları anlamına gelen “Efvacu’l Mukavemetu’l Lübnaniye” yani EMEL örgütünü kurduğunu açıkladı. İster solcu ister liberal olsun bütün Şiiler bu çatı altında toplanmaya başladılar. Zaman içinde gittikçe güçlenen örgüt, Suriye’den önemli destek gördü. Suriye, Filistinlilerin FKÖ’sü ve Dürzilerin LMH’sine karşı EMEL’i destekleyerek Lübnan ve Ortadoğu’da etkinlik kazanma yoluna gitti. Fakat, 1976 yılında Suriye’nin Lübnan’ı işgali ve bazı İslami gruplara karşı giriştiği eylemleri destekleyen EMEL, diğer bazı ülkeleri ve örgütleri karşısına aldı. Ve nitekim örgüt kurucusu ve lideri İmam Musa Sadr, 1978 yılında Libya’ya yaptığı bir gezide esrarengiz bir şekilde kayboldu.

Musa Sadr’dan sonra örgütün başına Hüseyin Hüseyni geçti. 4 Nisan 1981’de ise Emel lideri olan Nebih Berri, örgütü laik ve milliyetçi bir çizgiye sokarak tamamen Suriye’nin kontrolü altına soktu. Bu arada, içerde Suriye ve İran yanlıları ayrı gruplar oluşturdular. İran yanlılarının bir kısmı Hizbullah örgütünün kuruluşuna zemin hazırladı.

Lübnan Hizbullah Örgütü

Şii din önderlerinden -Necef doğumlu- M. Hüseyin Fadlullah tarafından 1970 yıllarını takiben dile getirilen örgüt anlayışı, 1982 yılındaki İsrail saldırısı üzerine Lübnan Baalbek’e gelen 1000 kadar İranlı asker tarafından uygulamaya konuldu. Temel amaç, Lübnanlı yaşayan Şiileri örgütleyerek Lübnan’da İran modeli bir devlet kurmaktı.

Örgütün kuruluşunda İran’ın o dönemdeki Şam Büyükelçisi Ali Ekber Muhteşemi’nin büyük rolü oldu. Muhteşemi Hizbullah’ın oluşumu için bir yandan Suriye’yi diğer yandan da İsrail’i ikna etti. Suriye Lübnan’da etkin olmak istiyordu. İsrail ise Lübnan ordusu tarafından onaylanan Filistinlilerin Güney Lübnan’daki faaliyetlerinden rahatsızdı. İsrail bölgedeki Şiilerin güçlenmesiyle, Filistinli gruplara karşı Mezhep çatışması olacağını ve bunun da kendi güvenliğine katkıda bulunacağını düşünmüştü. Ancak gelişmeler hiç de ABD ve İsrail’in beklentisi yönünde olmadı. Örgütün ilk sansasyonel eylemi Ekim 1983’de ABD Beyrut büyükelçiliği ve deniz piyadelerinin bombalanması oldu. Bu saldırıda 241 ABD Askeri öldü. Hizbullah, Eylül 1984’de ise ABD büyükelçiliğini işgal etti.

Emel’in Suriye ağırlığına karşılık Hizbullah İran’ın emri ve desteği altındaydı. Örgüt 15 Şubat 1985’de yayınladığı bildiriyle Humeyni’ye olan bağlılığını açıkça ilan etti. 1990’lı yıllarla birlikte Hizbullah, Lübnan’da sosyal faaliyetlere ağırlık verdi, ücretsiz okullar ve hastaneler açtı, yardım kuruluşları oluşturdu. Bu şekilde, neredeyse bütün Lübnan Şiilerinin temsilcisi haline geldi ve diğer İslamcı gruplardan da destek aldı. Lider Abbas Musevi 1992 Mart ayında öldürüldükten sonra yerine Seyyid Hasan Nasrullah geçti.

İran İslam Devrimi ve Şiilik

İran ile Suriye’nin bölgede düşmanları ortaktı. Suriye’de bulunan Türkler ve İran’da bulunan Azeriler her iki ülke yönetimleri için de tehdit arzediyordu. Ayrıca Suriye’nin hala hak iddia ettiği Hatay bölgesini, Atatürk’ün, 1938’de Türkiye’ye kazandırması; İran Şahı’nın pek çok alanda Atatürk’ü örnek alması yine bu ülkelerin tarihsel düşmanlığına önemli bir temel teşkil ediyordu.

İran’ın Ortadoğu’da Suriye ile ittifak kurması, İslam devrimciliğinin İslam terörizmine dönüşmesine yol açtı. Kendisini İslam Devriminin Önderi olarak lanse eden İran’ın, Suriye’nin 1982 Ocak ayında Hama’da Müslüman Kardeşler ayaklanmasını bahane ederek 10 bin Müslümanı öldürmesine ses çıkarmaması, bütün İslam dünyasındaki Sünni Siyasal İslamcı örgütlerde şok etkisi yarattı. Sünni Siyasal İslamcılar, İran İslam devrimciliğinin aslında bir Şii hareketi olduğunu fark ettiler. Bu şekilde dışlanan İran için tek yol kalmıştı: Arap dünyasındaki Şii muhalefet hareketlerine ve kendilerinden yardım almakta mahsur görmeyen Sünni İslamcı örgütlere destek olmak.

Fransa ve Rifat Essed

Fransa, Sykes – Picot Anlaşması’ndan bir süre sonra, İngiltere tarafından ihanete uğramış ve Ortadoğu’yu terketmişti. Ancak Fransa’nın Ortadoğu’da etkin olma hayali hiç bitmedi. Yıllar sonra İran İslam Devrimi’ni gerçekleştiren Humeyni ve Öğrencileri uzun yıllar Fransa himayesinde kaldılar. Bu dönemde, 1978’de Humeyni’nin büyük oğlu Mustafa’yı öldürten ve İran devrimine zemin hazırlayan Rusya da, Fransa ile iyi ilişkiler içindeydi. Lübnan’da bulunan Hıristiyan azınlıklar eskiden beri Fransız kültürünün etkisi altındaydı. Aynı şekilde Lübnan ve Suriye ekonomisinde etkin olan Ermenilerin de en büyük destekçisi Fransa idi.

Hafız Essed’ın kardeşi Rifat Essed, Devlet Başkan Yardımcısı idi. Rusya’ya gitmiş ve “Suriye’de Sınıf Mücadelesi” konulu bir Siyaset Bilimi doktora çalışması yapmıştı. Ortadoğu’da Rusya tarafından yönetilen terör örgütlerine önemli destekler verdi. PKK Terör Örgütü ile yakın işbirliği kurmuş ve 1979’da Türkiye’den kaçan PKK Terör Örgütü lideri Abdullah Öcalan’ı, Suriye Lazkiye’de bulunan villasında uzun bir süre ağırlamıştı. Suriye’deki Uyuşturucu, Tarihi Eser Kaçakçılığı ve Kara Para Trafiği onun tarafından yönetiliyordu. Özellikle Lazkiye bölgesinde yoğun olan Şii Nusayri önderleri üzerinde büyük etkisi vardı.

1982 yılında Rifat Essed “Savunma Tugayları Komutanı” olarak, Hama’daki Sünni Muhaliflerin isyanını bastırmış ve 40 bin kişinin ölümüne neden olmuştu. 1984 yılında Hafız Essed’ın kalp krizi geçirdiği bir zamanda, ona karşı başarısız bir darbe girişiminde bulunduğu için Fransa’ya sürgüne yollandı. Sürgünde olsa da, Hafız Essed ona bazı görevler verdi. 1998 yılında Cumhurbaşkanı Yardımcısı yapıldı. Rifat Essed, adeta Fransa’nın Lübnan ve Suriye’deki gizli yöneticisi gibi oldu. Fransa’nın bölgesel çıkarları hangi yönde ise, Rifat Essed da o yönde politikalar yürüttü. Avrupa ve Ortadoğu’daki Ayrılıkçı Kürt ve Ermeni Terör Örgütlerine büyük destek verdi.

1984’de ABD Lübnan’dan ayrılınca, Fransa, Lübnan üzerindeki etkinliğini sürdürmek istedi. Bunun üzerine Suriye, Fransızların “Doğrudan Eylem” örgütünü destekledi. 27 Kasım 1985’te Roma Havaalanı’nda 20 kişinin öldüğü bir bombalama eylemi yapıldı.

1985 yılı içerisinde Sovyetler Birliği, Ortadoğu’daki etkinlik alanını daha da genişletmek ve güçlenmeye başlayan Şii terör örgütlerini de kontrol altına alabilmek amacıyla Suriye, İran ve Libya Dışişleri Bakanları’nı Şam’da biraraya getirdi. Bu arada, 30 Nisan 1986’da Şam’da yapılan bir toplantıyla Ermeni Terör Örgütü ASALA ve Ebu Nidal grubu arasında ortak eylem kararı alındı. 1986 Eylül ayında Ebu Nidal grubu İstanbul’daki Newe Şalom sinagoguna düzenlediği eylemde 21 kişinin ölümüne yol açtı. Aynı yıl içinde Fransa’daki bir dizi bombalama olaylarının ardından Fransız İç Güvenlik Başkanı, Suriye’ye gitti ve gizli bir anlaşma yaptı. Fransa’da eylem yapılmaması şartıyla, Suriye yanlısı terör örgütlerine göz yumulması kararlaştırıldı.

2000 Hafez al-Assad’s Death

2012 Beşşar Essed’e karşı CIA Darbesi ve İran Yardımı

Hafız Essed’dan sonra Beşşar işbaşına gelince, Rifat Essed’ın bütün hayalleri suya düştü. Beşşar’ın yönetime gelmesini eleştirdi ve “Beşşar’ın kısa süre sonra görevi bırakmak zorunda kalacağını” söyledi. Gizliden gizliye Beşşar’ı devirmek için yeni çalışmalara başladı. 2007 yılından itibaren Rifat Essed, Suudi Arabistan, İngiltere ve İspanya ile de yakın ilişkiler geliştirdi.

15 Temmuz 2012 Pazar gününden itibaren Suriye’nin başkenti Şam’da aniden çatışmalar başladı ve 17 Temmuz’a kadar gün geçtikçe arttı. Bu arada, Cumhuriyet Muhafızları Komutanı General Manaf Tlass Paris’e gitmiş, Suriye’nin Bağdat Büyükelçisi Navaf Faris de, Beşşar yönetimi ile bağlarını kopardığını açıklamıştı. Hatta Faris, başkentteki bazı bombalı saldırıların bizzat yönetimin desteklediği El Kaide militanlarınca gerçekleştirildiğini belirtmişti.

Aslında, Şam’daki çatışmaların arkasında Suudi Arabistan İstihbaratı öncülüğünde, İngiltere, ABD, İsrail ve Alman istihbaratları da vardı. Amaçları kendilerine destek veren askeri bir yönetimin yardımıyla Beşşar Essad’ı devirmekti. Bir gün önce Ürdün’deki Suriyeli Mültecilerin kampını ziyaret eden İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague: “Suriye Devlet Başkanı’nın görevden uzaklaştırılması gerektiği” çağrısında bulunmuştu.

Gerçekten de Başkent Şam’da, Beşşar Essad’ı devirmek için harekete geçmiş bir üst yönetim grubu vardı. Bunlar Hasan Türkmani’nin başında olduğu Kriz Grubu’ndan başkası değildi. Başkentteki bazı duvarlar Beşşar karşıtı grafiti yazılarla donatılmıştı. Ancak İran, darbe girişiminden haberdar olmuştu. İran’a bilgi sızdıran ise, 1993 sonrasında İran İstihbarat Kurumlarını yeniden kuran Alman İstihbarat Teşkilatı (BND) idi. O dönemde, Beşşar’ın Kardeşi Mahir Essed, Devlet Güvenlik Şube Başkanı Ali Mamlouk, Hava İstihbarat Birimi Başkanı Cemil Hasan ve Askeri İstihbarat Birimi Başkanı General AbdulFattah Qaddisiya İran’a yakın isimlerdi. Bu grup önce, Cumhuriyet Sarayı içerisindeki korumaları değiştirdi ve 40 kadar kişiyi tutukladı.

18 Temmuz’da Şam’daki çatışmalar zirveye ulaştı. Kriz grubu, Suriye Ordusu içerisindeki Sünni askerleri sahaya sürdü. Amaçları bir süre sonra, kargaşayı bahane ederek Beşşar’ı tecrit edecekler ve Milli İstihbarat Başkanı Hişam Bahtiyar başkanlığında bir Askeri Yönetim kuracaklardı. Suudi Arabistan ve komşu Arap ülkelerinden gelen özel kuvvetler de Özgür Suriye Ordusu içindeydi. Suriye Hava Kuvvetleri, Mahir ve Ekibinin emrinde olunca Sünni Darbe girişimi sonuçsuz kaldı. Çok geçmeden, Mahir Essed’e bağlı Şii Nusayri askerler ile Hizbullah milisleri ortaya çıktı ve sokakları kontrol altına aldı. Beşşar ve Mahir, Kriz Grubu’nun öldürülmesi emrini verdi ve Askeri Yönetimin toplantı halinde olduğu Milli Güvenlik Binası bombalandı. Kriz Grubu Başkanı Hasan Türkmani, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Asaf Şevket, Milli Savunma Bakanı Davut Raja, İçişleri Bakanı Muhammed el-Şaar ve Milli İstihbarat Başkanı Hişam Bahtiyar öldürüldü. Öldürülen askeri yönetimden sadece Beşşar’ın eniştesi Asaf Şevket Şii Nusayri idi. Birisi Hıristiyan diğerleri ise Sünni idiler. Asaf Şevket ise, eskiden beri Esad ailesinden nefret ediyordu. Mahir daha önce eniştesi Asıf Şevket’i birkaç kez tutuklatmış ve 1999’da Saraydaki bir tartışma sırasında onu öldürmek için ateş bile etmişti. Asıf Şevket, 2008 yılında Hizbullah Komutanı İmad Mugniye’nin Şam’da öldürülmesinden de sorumlu tutuluyordu ve İran bu şekilde intikamını da almış oldu.

Beşşar Essed, İran sayesinde darbe girişiminden kurtulmuştu. Hatta, tam da Ramazan ayı başlayacaktı ve Beşşar “Arap dünyasıyla birlikte Ramazan’a başlamayacaklarını, İran ve Irak ile aynı tarihlerde oruç tutacaklarını” açıkladı. Bu tarihten sonra Beşşar Essed ile İran çok yakın bir müttefik oldular.

Bu arada, Selefi Darbe Girişiminin başarısız olması üzerine ertesi gün Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı görevden alındı ve CIA’nın yakın dostu Prens Bandar bin Sultan 19 Temmuz’da RIA (Riyasetu’l Istihbaratu’l Amme) Başkanı oldu.

Essed Ailesinde Son Durum

Hafız Essed’ın kendi yerine hazırladığı oğlu Basil, 1994 yılında 31 yaşında iken Şam otoyolundaki bir trafik kazasında ölmüştü. Bu sebeple Beşşar Essed’ın liderlik yolu açıldı. Hafız’ın küçük oğlu Majid 2009 yılında Uyuşturucu yüzünden hayatını kaybetti. Son erkek kardeş Mahir, Essed rejiminin ikinci güçlü adamı oldu ve İdlib ile Lazkiye arasında konuşlanan 4. Mekanize Tugayı komutanı olarak Muhaliflere karşı direnmeye çalıştı. Ancak 2019 Ramazan ayından sonraki 3 ay içerisinde sürekli yenilgiler aldı ve 2012 darbe girişiminde birlikte hareket ettiği Cemil Hasan ile birlikte görevinden alındı. Bu aslında, (daha önceki bir yazımızda konu ettiğimiz gibi: https://www.manaz.net/suriyede-iran-destekcileri-temizleniyor-mu/) Rusya’nın İsrail ve ABD ile yaptığı gizli anlaşma sonucunda İran yanlısı yöneticileri temizleme operasyonuydu.

Son olarak, geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan ilginç bir olaydan bahsedelim: Rifat Essed’in oğlu Firas, dedeleri Ali Essed’in soy adının “Vahşi” olduğunu ve 1920 yılında Aslan anlamına gelen “Essed” olarak değiştirildiğini açıkladı. Firas bu konuda dedesine ait bir de tarihi belge paylaştı. Ali’nin babası Süleyman, Fransız Dışişleri Bakanlığı belgelerine göre Fransa için çalışmıştı.

Suriye halkı, 1970’li yıllardan bu yana Essed ailesinin zulmü altında inliyor. Hafız Essed döneminde Muhalifler Aslan anlamına gelen Esad yerine, Essed kelimesini kullanırlardı. Essed kelimesi, Arapça’da “Ava Saldıran Köpek” anlamındadır ve tarihi gerçeklere de uygundur. Biz de bu sebeple Essed kelimesini kullanıyoruz.

Paylaş / Share