Türkçe Hadis

Hz Muhammed‘in söz ve davranışlarını anlatan metinlere “Hadis“, hadislerde anlatılan davranışlara da “Sünnet” adı verilir. Hz Peygamber, yaşadığı dönem içerisinde kendine ait sözlerin yazılmasına karşı çıkmıştı. Bu konuda çevresindekileri uyarırken şunları söylüyordu :

Benden birşey yazmayınız. Kim benden, Kuran’dan başka bir şey yazdı ise onu imha etsin. Benden rivayet etmenizin bir mahsuru yok. Ancak, kim benim adıma kasten yalan söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın.[1]

Hz Peygamber‘in bu hareket tarzı sebebiyle, ondan sonra gelen Hz Ebubekir buna oldukça dikkat etti. Bir ara 500 kadar hadisi bir kitapta topladı ise de sonradan vazgeçerek bunu imha etti. Peygamberin en yakın arkadaşı olmasına rağmen çok az hadis rivayet etmişti. Hz Ömer döneminde hadisler konusunda daha da titiz davranıldı. Bir ara O da Hz Ebubekir gibi hadisleri bir kitapta toplamayı düşündü. Fakat, daha sonra bundan vazgeçti. Kendisine niçin vazgeçtiğini soranlara da şöyle cevap verdi :

Size bir hadis kitabından söz etmiştim. Sonradan düşündüm ki, sizden önceki Ehli Kitap, Allah’ın kitabından başka kitaplar yazmışlar ve o kitaplara önem vererek Allah’ın kitabını terketmişlerdi. Ben yemin ederim ki, Allah’ın kitabını hiçbir şeyle gölgelemem.[2]

Hz Ömer, bir kişi Hz Muhammed‘den bir hadis rivayet ederse hemen bunun doğruluğunu araştırırdı. Kendisine bu sözü söyleyeni diğer sahabelerin -Peygamber’in arkadaşlarının- yanına götürür ve : “Bu kimse Peygamber’den şu sözü duyduğunu söylüyor. İçinizde buna şahit olan bir başkası var mı?” diye sorardı. Eğer tasdik eden bulunursa birşey demezdi. Tek kişinin naklettiği hadislere şiddetle karşı çıkardı. Irak’a giden bir sahabeye şunları söylemişti : “Gittiğin yerde hadis rivayet ederek, halkı Kuran okumaktan alıkoyma!” Hz Ömer devamlı olarak sahabelere hadis rivayetini azaltmalarını tavsiye etmiş ve bu sebeble birçoğunu cezalandırmıştı. Yine O da Hz Peygamber‘in çok yakın arkadaşı olmasına rağmen az sayıda hadis rivayet etmişti.[3]

Hz Peygamber, Hz Ebubekir ve Hz Ömer’in bu konudaki titizliklerine rağmen, bunlardan sonra hadis rivayeti korkunç bir şekilde artmaya başladı. Bu arada, çeşitli etkenlerle hadis uyduranlar oldu. Hz Osman ve Hz Ali‘den sonra artık bu konuda tam bir kaos yaşandı. Hadis uydurulmasının en önemli nedeni siyasi ihtiraslardı. İktidar mücadelesi güden gruplar, kendilerini haklı göstermek amacı ile Hz Peygamber‘in ağzından sözler üretiyorlardı. Bu yolla her topluluk kendi inançlarını ve önderlerini üstün çıkarmaya uğraşıyordu. Bu çaba, kısa bir süre içinde birçok dini grubun ortaya çıkmasına neden oldu. Mezhep kavgaları baş gösterdi.

Uydurma hadis faaliyetine bir süre sonra “Kıssacı” denilen konuşmacılar da katıldı. Halk arasında şöhrete ulaşmak, toplumun dini hislerini galeyana getirmek amacıyla aklın alamayacağı hikayeleri Hz Muhammed‘in ağzından naklettiler. Cennet nimetlerinden, cehennem işkencelerinden söz ederek çoğu zaman halkı, kafalarını duvarlara vurduracak kadar ağlatıyorlardı.

Hadis uydurduğunu sonradan itiraf eden birisi şöyle söylüyordu : “Vallahi, hakkınızda 4 bin hadis uydurdum. Bununla helali haram, haramı da helal yaptım.” Zamanla, Müslümanları güya iyiliğe yöneltmek amacıyla bazı cahil ve güvenilir Müslümanlar da hadis uydurmaya başladılar. Şahsi menfaat duygularıyla körüklenen uydurma hadisler bu şekilde korkunç boyutlara ulaştı. Uydurma hadislerin çoğunluğu genel olarak şu özellikleri taşıyorlardı :

  • Patlıcanın faziletinden, kabağın meziyetine kadar yiyecekleri öven hadisler, Öyle ki, yalnız helvanın faziletlerini anlatan hadisler bir kitap oluşturuyordu.
  • Hayal gücüne sığmayacak şekilde en küçük bir iyilik yapana cennetler bağışlayan veya en küçük bir günah işleyeni cehennemde en ağır işkencelere tabi tutan hadisler.
  • Belirli bir mezhebi veya mezhep önderini öven hadisler.
  • Aşure gününde çorba pişirmek ve namaz kılmak, Üç Aylar denilen dönemde farz ibadetlerin dışında namaz kılmaktan, oruç tutmaktan ve zikir şekillerinden bahseden hadisler.
  • Hızır’ın hayatını hikaye eden hadisler.
  • Sokakta yemek yemeyi, eti veya ekmeği bıçakla kesmeyi yasaklayan hadisler.
  • Kuran ayetlerinin çeşitli hastalıklara ve dertlere şifa olduğunu belirten hadisler.
  • Çocuğa Ahmed veya Muhammed gibi ya da benzeri Arapça isimlerin konulmasını tavsiye eden hadisler.
  • Aşırı ölçülerde sevap veya günah vaat eden hadisler.
  • Çocuk edinmeyi kötüleyen ve bekarlığı öven hadisler.
  • Ticarete, mal ve mülk sahibi olmaya karşı çıkan hadisler.
  • Milletlerin, ırkların üstünlüğünden veya kötülüğünden bahseden hadisler.
  • Akıl ve mantık ölçülerine sığmayan hikayeler anlatan hadisler.
  • Kıyamet alametlerinden, gelecekte bütün Müslümanları kurtaracak bir Mehdi’nin veya Mesih olarak Hz İsa’nın geleceğini bildiren hadisler.
  • Bir insanın doğduğu zaman kaderinin önceden belirlendiğini belirten hadisler.

Daha sayısız örneklerini bulabileceğimiz bu uydurma hadisler zamanla hadis kitaplarına da girdi. Çünkü, Hz Peygamber‘in -İslam Halifelerinin Özellikleri bölümünde zikrettiğimiz- bir kaos dönemi içinde en az 100 yıl boyunca hafızalarda muhafaza edilmişti. Ciddi olarak en erken hadis toplama ve bunları yazıya aktarma çalışmaları Hz Peygamber‘den 1 asır sonra başladı. Şube (Hicretten Sonra 160) ve Malik bin Enes (H.169) gibi hadisçiler bu konuda ilkler arasındaydı.[4]

Diğer yandan bugün en sağlam kabul edilen “Kütüb-ü Sitte” –Altı Kitap– adındaki hadis kitapları ise, 200 yıl sonra meydana getirildi. Buhari (H.246) ve Müslim (H.251) gibi hadis bilginleri bu kaynakların en sağlam olanlarını hazırlamışlardı. Aynı şekilde Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace ve Nesei gibi diğer bilginler de hadis toplamak için büyük çaba sarfetmişler, tek bir hadis öğrenmek için uzun yollar yürümüşler ve büyük sıkıntılar çekmişlerdi.

Ama ne de olsa bu hadis kitapları, Müslümanlar arasındaki ayrılıkların, düşmanlıkların, savaşların, çekişmelerin ve korkunç olayların meydana gelmesinden sonra hazırlanmıştı. Hz Peygamber‘den sonraki 200 yıllık bu dönem içerisinde en az 3 kuşak boyunca hafızalarda saklanan ve kuşaktan kuşağa sözlü olarak nakledilen hadislerin söz konusu sosyal olaylardan etkilenmemesi mümkün değildi. Örneğin, Hz Ali, Hz Ayşe, Hz Osman gibi büyük şahsiyetlerin birbirlerine karşı savaşmaları dinsel açıdan nasıl izah edilecekti? Demek ki, bütün bu olacak olayları Allah önceden belirlemiş olmalıydı!.. İşte büyük ölçüde hadislere dayanan Kader inancı İslam toplumunda böyle oluştu.

Hadis biliminde, bir kuşakta en az bir kişi tarafından nakledilen hadislere Ahad Haber, iki kişi tarafından nakledilenlere Aziz, üç kişi tarafından nakledilenlere Meşhur ve “yalanda ittifak etmeleri mümkün olmayan bir çoğunluk” tarafından nakledilenlere de Mütevatir Hadis denilir. Altı büyük hadis kaynağında binlerce hadis vardır ve bu hadislerin çoğunluğu Ahad hadislerdir. Akılcı İslam bilginleri ancak Mütevatir hadisleri inanç konusunda delil kabul ederler. Mütevatir hadislerin sayısı İbn Haldun‘a göre 17 tanedir. Günümüzdeki son araştırmalar bu hadisleri en fazla 150’ye çıkarmaktadır.

Bununla birlikte, hadis kaynakları arasında en sağlam kabul edileni Buhari‘nin Sahih isimli eseridir. Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunun İslam’ı daha iyi anlaması için sağlam bir hadis kaynağına olan ihtiyacını da görmüştü. Bu amaçla, Ahmet Naim Efendi görevlendirildi ve Buhari‘nin hadis kaynağı Türkçe’ye tercüme edildi. İlk 3 ciltten sonra eserin tercümesi Kamil Miras tarafından tamamlandı. Millet Meclisi’nin ilk yıllarında Kuran’ın tercümesi için meclise teklif veren Kamil Miras IV. cildin önsözünde şöyle söyler :

Şimdi şükran vesilesi olmak üzere, asıl kaydedilmesi milli ve dini bir borç olan bir cihet kalmıştır ki, o da bu eserin herşeyden evvel Büyük Millet Meclisi’nin ilham eseri olarak milletimize sunulan bir fazilet armağanı olmasıdır. Bu sebeble, Yüce Meclisimize yüksek başarılar dilerken, Türk milletinin büyük başbuğu Atatürk’ü derin saygılarla selamlarım.

1932 yılında bastırılan bu eser, Kuran tefsiri ile birlikte Türkiye’nin her yanına ücretsiz olarak dağıtıldı.

KAYNAK: Dr Abdullah Manaz, Atatürk Reformları ve İslam, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2. Baskı, Aralık – 2010, İstanbul, sh.258.


[1] Müslim, Sahih, IV. cilt, Hadis no: 2298.

[2] Hadis Tarihi, Prof.Dr. Talat Koçyiğit, Ankara – 1981, s. 41, 42.

[3] Hadis Tarihi, Prof.Dr. Talat Koçyiğit, s. 43.

[4] Hadis Usülü, Prof.Dr. Talat Koçyiğit, İlmi Yayınlar, Ankara – 1982, s. 4.

Paylaş / Share