Türkçe Tefsir

İlk olarak “Oku!..” (Söyle) emri ile başlayan Kuran ayetleri Hz Muhammed‘e, 23 yıllık peygamberlik süresi içinde bölüm bölüm halinde bildirilmişti. O bunları hem insanlara bildiriyor, hem kendisi ezberliyor, hem de “Vahiy Katipleri” denilen yazıcılara yazdırıyordu. Bu şekilde Kuran, “Bugün sizin dininizi tamamladım.” ayetiyle tamamlanıp 6000’in üzerinde ayete ulaştı. Bunlar, Hz Ebubekir zamanında bir araya getirildi, Hz Ömer devrinde bir kitap halinde toplandı ve Hz Osman döneminde de birkaç kitap şeklinde çoğaltılarak önemli İslam şehirlerine gönderildi. Kuran, el yazmaları yoluyla zamanla bütün dünyaya yayılma fırsatı buldu.

İslamın ilk yayılış yıllarında, kendi dinlerini terkederek Müslüman olanlar, eski inanç ve fikirlerinden bütünüyle sıyrılmamışlardı. Doğruluğuna inandıkları alışkanlıkları sürdürmeye ve bazı yanlış inançları aktarmaya devam ediyorlardı. Örneğin, Kuran’da önceki toplumlara ve peygamberlere ait bazı bilgiler veriliyor ve insanların bunlardan ibret alması isteniyordu. Aynı şekilde, Ehli Kitap olarak bilinen Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında ve onların kutsal kitaplarında da bu konuda teferruatlı hikayeler vardı. Ancak bu hikayelerde akıl dışı tanımlamalar ve hurafeler de yer alıyordu.[1]

  Hz Muhammed bunlara karşı Müslümanları şöyle uyarmıştı: “Ehli Kitabın sözlerini ne kabul edin, ne de inkar edin. Sizler : “Biz Allah’a ve O’nun tarafından indirilene İnandık.” deyiniz. Hz Peygamber döneminde bu hadise bağlı kalınarak, Ehli Kitabın uydurma hikayelerine yönelinmedi. Hz Ebubekir ve Hz Ömer devrinde de bu konuda titiz davranıldı. Fakat daha sonraları bu uydurma hikayeler halk arasında yayılmaya başladı. Özellikle “Kıssacı” denilen bazı konuşmacılar bunlardan yararlanıyor ve kendi hayallerinden de birçok şeyler ekleyerek halka anlatıyorlardı. Öyle ki, bu tür hikayelere alışan halk çoğu zaman ağlayarak dinliyordu. Böylece, Müslümanlar İslamın asıl maksadından ve güzel esaslarından uzaklaşıp cehalet içinde bocalıyorlardı.

Bu arada, Hz Peygamber‘in ağzından bir hadis rivayet edilmeye başlandı. Abdullah İbn Amr İbnu’l As tarafından rivayet edilen hadis şu şekildeydi : “Bir ayet dahi olsa benden işittiklerinizi başkalarına ulaştırın ve sizler Ehli Kitaptan nakledin. Bunda bir mahsur yoktur. Kim bana -benim adıma- kasten yalan söz isnat ederse o, cehennemdeki yerine hazırlansın.[2]

Kuran ayetlerine ilişkin geniş açıklamaların bulunduğu eserlere Tefsir adı verilir. Bu hadis üzerine bazı tefsirciler  bu tür hikayelerden yararlanmaya başladılar. Birkaç ilim adamı dışında çoğunluğu bu hikayelerin kaynağını araştırmadılar. Zamanla zararsız bazı hikayelerle birlikte birçok uydurma sözler ve hikayeler de Kuran tefsirlerine girdi. Halbuki, Ehli Kitap‘tan bu tür hikayelerin alınmasına izin veren tek bir hadis vardı. Bu hadisi rivayet eden kişi ise, Yermuk Savaşı sırasında Ehli Kitap‘a ait iki deve yükü kitap elde etmiş ve hayatı boyunca bunları okuyarak etrafına anlatmıştı.[3]

Bu şekilde, akla hayale sığmaz bir dizi hurafe İslam kültürüne girdi ve tefsir kitaplarında yer aldı. Bunlardan bazı örnekleri şöyle sıralayabiliriz :

  • Göklerin bir meleğin omuzunda dönmesi, dünyanın öküzün boynuzunda veya balığın sırtında bulunması ve depremlerin bunların kıpırdamasından oluşması.
  • Yıldırım ve gök gürlemelerinin bazı tefsirciler tarafından meleklerin bağırması ve kalplerinin kükremesi şeklinde, yağmurun ise meleklerin ağlaması olarak izah edilmesi.
  • Bir meleğin kanatlarından, yüzlerinden, dillerinden ve şekillerinden bahsedilmesi. Ay’ın Cebrail’in kanadıyla söndürülmesi ve nur halinde kalması.
  • Uzun ve detaylı olarak gök tabakalarından, burada yaşayan çeşitli yaratıklardan söz edilmesi. Cehennemin yedi kat yer altında ve rüzgarın sırtında bulunması.
  • Kuran’daki  “Allah’ın kainatı altı günde yarattığını” bildiren ayetler tefsir edilirken; toprağın cumartesi, dağların pazar, ağaçların pazartesi, mekruhun salı, nurun çarşamba, hayvanların perşembe, ademin cuma günü yaratıldığının belirtilmesi.
  • Karun’un ismi azam duasıyla zengin olduğunun söylenmesi, göklerin ve yerin anahtarı olan dualardan bahsedilmesi.
  • Nuh Peygamber’in gemisini yaparken nasıl malzeme kullanıldığı, kaç katlı olduğu, gemiye binenlerin sayısı, kimlikleri, hayvanların çeşitleri, gemide hayvan tezeklerinin çoğalmasıyla domuzun yaratılması, farelerin çoğalmasıyla kedinin yaratılması, yeryüzünü kaplayan suların yüksekliği, Anak adında dev bir insanın ölmediği şeklinde hikayeler.
  • Hz Havva’nın Hz Adem’in sol eğe kemiğinden yaratılması, incin yaprağı ile örtünmeleri, Havva’ya zor doğum yapma cezasının verilmesi, yılanın sürünme ile cezalandırılması.
  • Ashab-ı Kehf denilen mağara uyurlarının isimleri, köpeklerinin ismi, cinsi, rengi, kaldıkları mağaranın adı ve bulunduğu yer.
  • Kuran’da sözü edilen barbar Yecüc ve Mecüc kavimlerinin Türkler olduğu.Bu ve benzeri inançları ve hurafeleri daha da çoğaltmamız mümkün. Akılcı  İslam bilginleri bunları tümüyle hayal ürünü düzme ve yakıştırmalar olarak kabul ederler. İslam kültüründe bulunan Kuran tefsirlerinin çoğunluğunda bu tür uydurmalara rastlayabiliriz. Bu hurafelerden arınmış Kuran tefsirleri parmakla sayılacak kadar azdır. Aslen Türk olan Zemahşeri ile Fahrettin Razi’nin tefsirleri en akılcı tefsirler arasında kabul edilir.

Osmanlı döneminde, Kuran çevirisi yanında uzun süre Kuran tefsiri de hazırlanmamıştı. 1875 yılındaki Tefsir-i Züpdetü’l Ahtar, 1841’deki Tefsir-i Ayıntabi ve 1865 yılındaki Tefsir-i Mevahip gibi eserler de yine çoğunlukla yukarıda sözünü ettiğimiz hurafelerle doluydu. Dolayısıyla Türk toplumunun bilimsel ve çağdaş bir Kuran tefsirine de büyük ihtiyacı vardı. Bu ihtiyacı gören de yine Mustafa Kemal Atatürk oldu. Cumhuriyet döneminde çıkan ilk Kuran Tefsiri, Mehmet Vehbi Efendi‘nin Hulasatu’l Beyan isimli eseriydi. Hazırlığı daha eski yıllara dayanan eser 1924 yılında 15 cilt olarak basıldı. Ancak bu eser akla değil, eski haberlerin rivayetine dayanan bir tefsirdi.

Türk tarihinin belki de en önemli tefsir çalışması, Atatürk‘ün emriyle hazırlanmaya başlanan “Hak Dini Kuran Dili” adlı eser oldu. Elmalılı Hamdi Yazır tarafından 1924 yılında alınan Meclis kararından sonra hazırlanmaya başlanan eser 1936 yılında basıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Türkiye’nin her yanına ücretsiz olarak dağıtıldı. Bu eser, günümüzde de en bilimsel tefsir olma özelliğini sürdürmektedir.

Bu çalışmalardan sonra Cumhuriyet döneminde birçok tefsir çalışması yapılmıştır. Ömer Rıza Doğrul‘un “Tanrı Buyruğu“, Hasan Basri Çantay‘ın “Kuran-ı Kerim ve Meal-i Hakim” ve Ömer Nasuhi Bilmen‘in “Kuran-ı Kerim ve Meal-i Alisi” adlı eserleri en önemli çalışmalardır.

Son yıllardaki en önemli Kuran tefsiri Prof. Dr. Süleyman Ateş‘e ait “Yüce Kuran’ın Çağdaş Tefsiri” isimli 11 ciltlik eseridir. İlk baskısı 1988 yılında yapılan tefsir, günümüzde belki de İslam dünyasındaki en akılcı Kuran tefsiridir. Bir Kuran tefsiri edinmek isteyenler için önerebileceğimiz tek kaynak budur.

KAYNAK: Dr Abdullah Manaz, Atatürk Reformları ve İslam, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2. Baskı, Aralık – 2010, İstanbul, sh.258.


[1] Tefsir Usülü, Prof.Dr. İsmail Cerrahoğlu, 3. Baskı, Ankara – 1979, s. 245.

[2] Tefsirde İsrailiyat, Dr Abdullah Aydemir, D.İ.B. Yayınları, Ankara – 1979, s. 25.

[3] Tefsirde İsrailiyat, Dr. Abdullah Aydemir, s. 57.

Paylaş / Share