Ortadoğu’da İslamcı Partiler Çatışması

Pentagon’un Arap Baharı planıyla hızlanan Büyük Ortadoğu Projesi’nde, yeni ve büyük bir çatışma alanı ortaya çıkıyor: İslamcı Gruplar arasında İktidar Kavgası.

Büyük Ortadoğu Projesi’ni yürütenler kısaca, Fas’tan İran’a kadar olan bölgedeki İslam ülkelerine demokrasi getirmeyi hedefliyor. Ancak, sadece ABD’nin belirlediği sınırlar içerisinde. ABD yanlısı partiler ve hatta yeni diktatörler kalabilir fakat ABD karşıtı partiler ve gruplar kesinlikle demokrasi düşmanıdır. Bir husus daha var: Sünniler demokrasi yanlısıdır, Şiiler ise demokrasiye düşmandır, hatta Müslüman bile sayılmazlar.

Libya ve Mısır’da dine dayalı partilerin seçime girmesi bu hafta içinde yasaklandı. Bu gruplar, hem ABD’ye hem de onun desteklediği İslamcı hareketlere karşılar. ABD ile işbirliği yapan büyük İslamcı gruplar ise iktidarın en güçlü adayları. Tunus’ta Nahda Hareketi, Mısır’da Müslüman Kardeşler güçleniyor. Suriye’de ve diğer İslam ülkelerinde de ABD ve Batı’nın en önemli müttefikleri Sünni İslamcı Hareketler. Müttefikler arasında ortak bir ahlaki ve felsefi düşünce yok. Birleşilen tek husus, ortak siyasi ve ekonomik çıkarlar.

ABD’nin bu yeni stratejisinin uzun vadede kendisine ne kadar büyük zararlar açacağını yazımızın sonunda belirtileceğiz. Öncelikle konuya biraz açıklık getirelim.

Büyük Ortadoğu’da ABD ve Batı’yı rahatsız eden 3 önemli ülke vardı: Libya, Suriye ve İran. Irak ve Afganistan’daki başarısızlıkların ardından bu ülkelere yönelik yeni bir askeri harekat yapılması mümkün değildi. Bir değişim olacaksa, bütün Arap dünyasını harekete geçirecek ortak bir heyecan ve plan olmalıydı. Nitekim, Batı yanlısı Fas üzerinde fazla durulmadı. Tunus’tan başlayarak kontrollü bir Arap isyanı başlatıldı. Ürdün, Arap Yarımadası ve Körfez ülkeleri bu değişimin dışında bırakıldı. Şimdi sıradaki hedef Suriye. Fakat, bu engeli aşmak biraz zor ve uzun süreli olacak.

Soğuk Savaş döneminde, ABD ve Batı, Sovyetler Birliği’ne karşı ideolojik bir grup kurmayı başardı. Bu ideolojinin temelinde, Komünizme ve dinsizliğe karşı olma fikri vardı. Bu fikir, Hıristiyan ve İslam dünyasını aynı çatı altında birleştirdi. Afganistan işgali bu ideoloji ile sona erdirildi. Sovyetler Birliği dağıldı.

Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte, ABD ve Batı’nın dayandığı bir ideolojik temel kalmadı. İslam dünyası ile sadece ekonomik çıkarlara dayanan bir ilişki kuruldu. Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri gibi, Batı’ya rüşvet veren Arap ülkeleri hiç tartışma konusu yapılmadı. Bu ülkelerdeki en ağır insan hakları ihlalleri görmezlikten gelindi. Kadınların ikinci sınıf varlık olarak görüldüğü Suudi Arabistan, ABD’nin en yakın müttefiki oldu.

İslam dünyasının gerçek bir demokrasiye ihtiyacı vardı ancak, bunun yolu İslamcı partilerle ittifak yaparak yeni bir Teokratik Demokrasi anlayışı kurmak değildi. Akıl ve Bilimi rehber kabul ederek İslam dünyası ile yakınlaşmak daha doğru ve kolay bir yoldu.

Aristo, Sokrat ve Eflatun gibi büyük batılı düşünürlerin yüzyıllar boyunca İslam dünyasını etkilemesinin temel sebebi buydu. Montaigne, Fransız Jean Bodin, Macchiavelli, Hollandalı Hugo Gratius, Alman Johannes Althusius, İtalyan Tommaso Campanella gibi düşünürler Batı’yı Ortaçağın baskıcı ve teokratik Hıristiyan anlayışından kurtarmaya çalıştılar.

17. Yüzyılda Thomas Hobbes, Baruch Spinoza ve Gottfried Wilhelm Leibniz, Aklı dinin ön yargılarından arındırmaya gayret ettiler.  Aydınlanma felsefesinin öncüleri İngiliz John Locke, Fransız Charles de Montesquieu ve Jean Jacques Rousseau, Christian Wolf, Jean Toland, François Marie Voltaire, Johann Gottlieb Fichte ve daha birçok düşünür Batı medeniyetinin felsefi temellerini atmışlardı.

ABD ve Batı artık büyük düşünürler yetiştiremiyor. Varsa bile, dünya onları tanıyamıyor. Çıkarları esas alan politikacılar, emperyalizmi tek yol olarak kabul ediyor. Emperyalizm kısa sürede büyük çıkarlar sağlıyor ama uzun vadeli olmuyor. ABD ve Batı bu yüzden gerileme sürecinde. Batı medeniyetinin dayandığı ahlaki ve felsefi temeller tamamen yıkılmış durumda. Bu sebeple, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki stratejisi de büyük bir felaketle sonuçlanacak.

ABD ve Batı’yı başarısızlığa uğratacak temel yanlış şu: Bir İslamcı hareketin Batı yanlısı olması, onun demokrasi yanlısı olduğunu göstermez. İslamcılar için, bütün aykırı görüşler ve karşı dinden olanlar kendileriyle eşit değildir. Kendileri gibi düşünmeyen herkes yola getirilmeye ve ıslah edilmeye muhtaçtır. Dolayısıyla, bugün ABD’nin en yakın müttefiki olan gruplar gelecekte, aynen Pakistan’da ve Afganistan’da olduğu gibi ABD ve Batı’nın en büyük düşmanı olacaklar.

Bu strateji, hem Batı’ya hem de Doğu’ya sadece çatışma, kan ve gözyaşı getirecek. Etnik ve Dinsel çatışmalar, ülkelere ve dünyaya barış getirmeyecek.

Endülüs’te ve Rönesans’ta olduğu gibi, Akıl, bilim ve ahlak temelinde buluşmak ve düşünmek için çok geç değil…

Enhanced by Zemanta
Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director