Suriyeli Sığınmacılar Dönmeden Önce Yapılması Gerekenler

Suriyeli sığınmacıların Türkiye’nin sosyolojik, kültürel ve ekonomik hayatına getirdiği sorunlar artık bütün çevrelerce kabul edilmeye başlandı. Uzun yıllardır bu sorunları görmezden gelen Hükumetin, yaklaşan seçimler öncesinde bu çizgiye yaklaşması en önemli gelişme sayılır. Suriyelilerin ekonomik yüklerinden daha önemli olan husus: Türk milletinin demografik, kültürel ve dini değerlerinin bozulmasıdır. Sığınmacıların kendi topraklarına dönmesi umulan ve planlanması gereken bir husus ancak bu konuda bir karar almadan önce dönüşün gerçekleşeceği topraklarda güvenlik ve istikrarın tam olarak sağlanması ve bu bölgenin cazip hale getirilmesi gerekir. Sığınmacılar ekonomik faydalar ve güvenlik garantisi olmadığı sürece ailece geri dönmeye direneceklerdir. Bu insanların zorla ülkelerine gönderilmesi ise sadece bölgesel değil uluslararası daha büyük sorunlara da yol açacaktır.

Öncelikle şunu belirtelim ki, “Suriyeliler Suriye’ye” sloganı çok genel ve altı doldurulması gereken boş bir edebiyattan ibarettir.

Suriyelilerin Suriye’ye dönmesi öncesinde var olan sorunları artı ve eksileriyle birlikte şöyle maddeler halinde bir özetleyelim:

1. Türkiye’nin güney güvenliği açısından Afrin, Barış Pınarı ve Fırat Kalkanı Harekatları çok gerekli adımlardır ve bunun planlaması Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kurmay sınıfının son yıllardaki en önemli başarısıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Hatay, Halep, Suriye ve Kerkük politikalarını iyi bilenler bunun tarihsel bir zorunluluk olduğunu da iyi bilirler.

2. Kendi topraklarına dönecek Suriyelilerin, mevcut Esad Rejimi ile müzakereler sonucunda dönmesi gerektiğini savunanlar ne yazık ki hem yukarıdaki tarihsel strateji hem de güncel bölgesel strateji konusunda büyük bir cehalet içerisindedir. Esad Rejimi’nin, Türkiye’yi on yıllardır meşgul eden PKK Terör Örgütü’nün en önemli oluşturucusu ve destekçisi olduğu bilinen bir gerçektir.

3. Türkiye’nin milli politikası ne Esad rejimine ne de Suriye’nin Arap İslamcılarına teslimiyet göstermeden yürütülmelidir. Afrin bölgesi, Hatay’ın ve İskenderun körfezinin stratejik güvenliği için birinci önceliktir. Barış Pınarı ve Fırat Kalkanı bölgelerinde Türk köylerinin bulunduğu alanlara ilave olarak PKK Terör Örgütü’nün en önemli varlık merkezi AynulArap, Türkiye’nin gelecek güvenlik stratejilerinde varoluşsal öncelik taşımalıdır.

4. Türkiye’nin bu bölgelere yönelik askeri stratejisi bir noktaya kadar Atatürk’ün mirasçısı Türk kurmayları tarafından belirlenmiş olsa da, son 20 yılda Türkiye’yi yöneten İslamcı Hükumetlerin bölgedeki Türkmen tabanını dikkate almayan müdahaleleri meseleyi bu çıkmaz noktaya getirmiştir. Şu anda Barış Pınarı ve Fırat Kalkanı bölgelerindeki Suriye Milli Ordusu (Azm Hareketi) tek bir yapı gibi görünse de 3 ana ideolojik gruba ayrılmıştır. Aralarındaki çatışmalar, çıkar ve hakimiyet kavgaları, karşılıklı komutanlarına yapılan ve ölümle sonuçlanan suikastler ve daha fazla ayrıntısına girmeyeceğim anlaşmazlıklar son aylarda en üst düzeye çıkmıştır. Hatta Suriye Milli Ordusu’nun bu bölünmüşlüğü, İdlib bölgesini kontrol eden Heyeti Tahriru Şam’ı da harekete geçirmiş ve bütün Kuzey Suriye’yi tek bir güvenlik çatısı altında birleştirme yoluna sokmuştur. Türkiye’nin Idlib bölgesine kadar inmesi benim kanaatime göre zaten politik bir karardı ve yanlıştı. Yıllardır, Irak’ın kuzeyindeki politikamızda da aynı yanlış yapıldı. Kerkük hamaseti yapılırken hemen güney sınırlarımızın devamındaki Telafer unutuldu ve Türkmenlerin bu bölgede güçlü bir yapılanma oluşturma fırsatı kaçırıldı, bu da bölgede PYD Terör Örgütü’nün vücut bulmasına Kuzey Irak’taki PKK varlığının Fırat’ın doğusunu yönetmesine imkan oluşturdu. O yıllarda da Telafer Stratejisi üzerinde çok yazmış ancak sesimi duyuramamıştım. Telafer Türkmenlerinin Şii olması kafası ideolojik çalışan Devlet yöneticilerinin ve NATO zihniyetinden kurtulamayan bazı üst düzey komutanların anlayamadığı bir husustur. Son Irak seçimlerinde Irak’taki tarihsel Şii Türkmen varlığının ağırlıklı olarak yine Şii partilere oy verdiklerini burada hatırlatmak isterim. Artık biraz Birinci Şahıs Zamiri kullanıyorum çünkü bakıyorum ki bölge uzmanı geçinenlerin çoğunluğu da bunu görmedi ve hala görmüyor.

5. Suriyelilerin Suriye’nin güvenli bölgelerine dönüşü önceliklidir ve bu sebeple de Tel Rifat Bölgesi ve AynulArap Bölgesi için ciddi stratejiler belirlenmelidir. Türkiye’nin Ukrayna İşgali sebebiyle sıkışan Rusya ve ABD nezdinde önemli stratejik müzakereler yapma fırsatı doğmuştur. Türkiye’nin önümüzdeki süreçteki Suriye politikasında ABD ve İsrail ile yakınlaşması ve ortak stratejiler belirlemesi çok önemlidir. İsrail’e “Esad Rejimi var oldukça İran tehdidinden uzak kalamayacağını, İran’ın Suriye’nin birçok bölgesinde kurmaya çalıştığı füze araştırma ve üretim merkezlerini hava saldırıları ile önleyemeyeceğini, kendi içindeki Filistinlilerle adaletli bir barış sürecinin Türkiye sayesinde gerçekleşebileceğini, İran’ın Türkiye için de önemli bir tehdit olduğu gerçeğini bilmesi gerektiğini” anlatmalıdır. Mevcut İran yönetiminin, Türkiye’nin Orta Asya ile bütünleşmesi yolunda en önemli engel olduğunu, Güney Azerbaycan politikasının Turancı bir yaklaşımdan ziyade gelecek yüzyılın stratejik bir hamlesi olabileceğini hepimiz iyi bilmeliyiz. ABD ve İsrail’in mevcut İran yönetiminden kurtulması için tek şansları Türkiye ve Türk varlığıdır.

6. Esad Rejimi ile yapılacak her türlü müzakere ve anlaşma, Doğu Akdeniz’den başlayarak Suriye’nin kuzeyinden Hazar ve Kafkasya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyadaki Rus hegemonyasını güçlendirecektir. Rusya ve İran yönetimlerinin birbirlerinden çok farklı din ve milliyet temelinde olsalar da Türk düşmanlığında birleştiklerini, Türkiye’nin OrtaAsya Türk coğrafyası ile kültürel ve ekonomik birleşme hedefine şiddetle karşı olduklarını unutmayalım.

7. Bu politikaları yürütürken Enver Paşa zihniyeti ile doğuya bayrak açmadan ve Osmanlı zihniyeti ile mehter marşı çalmadan, Mustafa Kemal Atatürk’ün uluslararası dengeleri ve zafiyetleri fırsata dönüştüren hassas bir milli strateji ile hareket etmek durumundayız. Tarih tekerrürden ibarettir. Türkçülük, İslamcılık, Batıcılık soyut olarak tek başına bu ülkenin milli stratejik reçetesi değildir. Mustafa Kemal’in Akılcılık temelinde hepsini bir potada eritip modern bir bakış açısı ile geliştirdiği bir strateji gereklidir.

8. Bütün bunları gerçekleştirmek için Devletin İdeolojik At Gözlüklerini Çıkarması gerekir. Tekrar ediyorum: Rusya’nın güneyimizi de kuşatan hegemonyasına karşı ABD ve İsrail ile geliştirilecek yeni akılcı stratejilere ihtiyaç vardır. Türkiye, uzun yıllar sürecek Rusya’nın dışlanması sürecinde bir Enerji koridoru olmayı sürdürmek istiyorsa, Körfez ve Irak Enerji Hatlarının Akabe veya Akdeniz yerine Anadolu üzerinden Avrupa’ya ulaşması için köprü olma fırsatını iyi değerlendirmelidir. Mevcut coğrafyamız, alt yapımız, güvenlik politikalarımız ve insan kaynaklarımız bunun için fazlasıyla yeterlidir, yeter ki Devlet Politikamız değişsin.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director