Şam Tadamun Soykırımı

Suriye’nin başkenti Şam’da, Askeri İstihbarat Birimi Muhaberat tarafından 280’den fazla sivilin korkunç bir şekilde katledilmesine ilişkin görüntü ve haberler Amsterdam Üniversitesi’nden Türk ve Suriye kökenli iki akademisyen tarafından deşifre edildi. Evvelsi gün yayınlanan raporu sizler için Arapça’dan çevirdim. Rusya tarafından onlarca yıldır desteklenen Esad rejiminin bu katliamı ilk değildi ve son da olmayacak. Şu günlerde, Esad rejimi ile görüşerek Suriyeli Sığınmacılar sorununu çözmeyi düşünenlere bu yazıyı dikkatle okumalarını tavsiye ediyorum.

Raporu Hazırlayanlar: Amsterdam Üniversitesi’nden Holokost ve Soykırım Çalışmaları ve NIOD’de (Hollanda Savaş, Holokost ve Soykırım Araştırmaları Enstitüsü) Profesörü Ümit Ünger ve aynı bölümden Yüksek Lisans Araştırmacısı Ensar Şadud.

Arapça’ya Çevirenler: Muhannad Abu’l Hasan ve Suleyman Dummar, https://aljumhuriya.net/

Arapça’dan Türkçe’ye Çeviren: Dr. Abdullah Manaz, Ortadoğu Uzmanı, https://manaz.net

< Ara Açıklamalar > Dr. Manaz’a aittir.

Raporun Tam Metni

Suriye ‘nin başkenti Şam’da, Nisan 2013 tarihinde 227. Şube olarak da bilinen Askeri İstihbarat Birimi <Muhaberat> Bölge Şubesi, 280’den fazla sivili izole bir mahalleye götürdü ve hazırlanmış bir toplu mezarda teker teker infaz etti. Katliamlarını belgeleyen suçlular, korkunç anma fotoğrafları çekmekten çekinmediler. Bu görüntülerin dağıtılmaması gerekiyordu ancak onlara yakın bir kaynak bize bu videoları sızdırdı. İki yıl boyunca bu cinayet kampanyasını araştırdık, videoları analiz ettik, katliamların coğrafi konumunu belirledik, Facebook’ta asıl saldırganı bulduk ve bir dizi röportaj yaptık.

İntikam aldım, sana yalan söylemiyorum, intikam aldım, öldürdüm. Çok öldürdüm çok! Kaç kişiyi öldürdüğümü bilmiyorum!” Emced Yusuf

Şok Edici Video

Ünger 2019 yılının Haziran ayında, “Toplu Katliam Vakalarında Görgü Tanıklarının ve Hayatta Kalanların İfadeleri ile Optik Malzemelerin Bilimsel Kullanımları” hakkında Paris’te bir akademik konferansa katılıyordu. Konferans sırasında, “Savaş Suçları Film Malzemelerinin Nasıl Ele Alınacağı” konusunda sunum yapmaya hazırlanırken, kendisiyle acilen görüşmek isteyen Suriyeli bir arkadaşından bir telefon aldı. Sessiz bir kafenin uzak bir köşesinde buluştular. Suriyeli arkadaşı telefonunu çıkarıp, Ünger’den bir videoyu izlemesini istedi. Takiben, şiddet ve soykırım araştırmalarında deneyimli bir grup araştırmacı ile birlikte izledikleri bu video klip ve diğer görüntüler onlar için bile son derece şok ediciydi. Videolar, Askeri İstihbarat <Muhaberat> ve Milli Savunma Güçleri’nin Şam’ın Tadamun mahallesinde 2013 ve 2014 yıllardında sivillere karşı işlenen bir katliama ilişkindi.

Tadamun Mahallesi: Minyatür Suriye

Tadamon mahallesi, <surlarla çevrili> eski Şam kentinin güney kapısının dışındaki Meydan mahallesinin bitişiğinde ve Şam’ın hareketli gece hayatının kalbi olan Babu’ş Şarki’nin güney batısında yer almaktadır.

“Tadamun”, İsrail’in 1967’de Golan Tepeleri’ni işgal etmesi sonucu yerinden edilenlere atıfta bulunulan “Dayanışma” anlamına gelmektedir. <Osmanlı Devleti’nin kendi imkanları ile yapımına başladığı Hicaz Demiryolu’nun başlangıç noktası ve Golan’da işgal edilen 17 köyden Türkmenlere ait 16’sından gelenlerin ilk yerleştikleri Tadamun Mahallesi> Şam’ın Meydan Mahallesi ile <İran yanlısı grupların yerleştiği Seyyide Zeynep bölgesi arasındadır. Daha sonra mahalle, Meydan Mahallesi ile Yalda kasabasının bir parçası olarak tanındı ve Al-Tadamun adını aldı.

1990’lı yıllarda Suriye’nin dört bir yanındaki kırsal alanlarda göçmen dalgaları Şam’a aktı ve 2003 yılında ülkedeki tarım sektörünü ciddi şekilde etkileyen kuraklık sonucunda birçok çaresiz çiftçi hayatta kalmanın yollarını bulmak için topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. Tadamun Mahallesi, yeni gelenlerin yerleşimini kolaylaştıran aile dinamikleriyle en yüksek düzeyde geniş bir gayrı resmi alan haline geldi. Mahalle gelenlerin sosyal ve demografik kompozisyonunu önemli ölçüde etkileyen ardışık iç göçlerin büyük bir bölümünü emdi. Şam’daki nüfus yoğunluğu ezici bir çoğunlukla Sünni Arap olmasına rağmen, Aleviler, Dürziler, İsmaililer, Türkmenler, Kürtler ve benzeri gibi birçok etnik grubu ve dini mezhebi barındırıyordu. Ancak bu gruplar arasındaki ayrılıklar, mezhepsel bağlantılardan ziyade <geldikleri> bölgesel temellere veya daha spesifik olarak bu iki etken arasındaki örtüşme üzerinde oluşmuştu. Örneğin: Nesreen Caddesi’ndeki Aleviler işgal altında kalan Golan Tepeleri’ndeki orijinal adı Ayn Fitt köyüne  ve Al-Jalaa Caddesi’ndeki Dürziler de yine Golan Tepeleri’nde yerlerinden edildikleri köylerine dayanırlar. Dolayısıyla bu homojen ve rekabet halindeki gruplaşmaların oluşturduğu sosyo-mekansal ayrımların analizi, Tadamun komşuluğundaki şiddet mekanizmalarını anlamada önemli bir faktör haline geliyor.

Suriye’nin önde gelen resmi medyası, Tadamun mahallesinden “Minyatür Suriye” olarak söz eder ancak bu referans mahallenin ortaya çıkışı veya sosyal bileşimi ile ilgili değil, daha çok Suriye rejiminin sözde “Laik Cephesi” ile ilgilidir. Ülkede barış içerisinde bir arada yaşama hakkında retorik bir materyal olmak, aslında Mahalle için çelişkili bir durumdur. Farklı mezhepsel, etnik, siyasi ve bölgesel kökenlerden bir arada uyum içinde yaşayan Suriyeliler olmasına rağmen, aynı zamanda oldukça gergin ve kutuplaşmış bir ortamdır. Tadamun Mahallesi, ülke çapında menfur eylemlerde bulunan ünlü Albay Ali Huzam ile Hava Kuvvetleri İstihbarat hücrelerinde 12 yıl geçirmiş Asıf’ın evlerinin aynı yerde olması nedeniyle suçluların ve mağdurların komşu olduğu ender yerlerden biridir.

Bu Karmaşıklıklar Mahalle Çatışmasını Nasıl Şekillendirdi?

Toplumsal bölünmeler, kuşkusuz farklı gruplar arasındaki güvenin bozulmasına katkıda bulundu. Dünyanın her yerinde  benzer olayların varlığı göz önüne alındığında,  bu karışık bir arada yaşama durumunu farklılaştıran hiçbir şey yok. ancak Suriye rejimi bu gruplar arasındaki düşmanlığı ve gerilimi kışkırtmayı başaramadı. Komşular arasındaki bu keskin ve tırmanan kutuplaşmanın, mahalle sakinlerinin farklı yönelim modelleri belirlediği 2011 >Arap Baharı< yılından sonra  arttığı gözlemlenmektedir.

2011 baharında Şam’ın çeşitli mahallelerinde gösterilerin patlak vermesiyle birlikte protestolar örgütlenme gruplarının bölgesel boyutuna göre şekillendiği için, Tadamun Mahallesi genellikle örgütlenmeden yoksun kısa ve ara sıra barışçıl gösterilere sahne oldu. Mahallede aynı anda üç farklı koordinatör vardı. Rekabet halindeki milislere bölünmüş olan Esad yanlısı gruplar arasında da durum benzerdi. Neticede bölge, çeşitli savaş ağaları tarafından kontrol edilen en az on üç ayrı askeri sahaya bölündü. Bu şekilde Tadamun Mahallesinin, Suriye çatışmasının bilindik şiddet döngüsüne, yani rejimin baskısıyla karşı karşıya kalınan gösterilerin başlamasına, muhalefetin militarizasyonuna ve ardından rejimin baskılarının tırmanmasına tanık olduğunu söyleyebiliriz.

Rejim 2011 protestolarına, gösterileri şiddetle bastıran rejim yanlısı Şebbiha Milis Grupları olupturarak yanıt verdi. Bu milislerin üyeleri genellikle sivil kıyafetler giyer ve azınlık kökenli gençler arasından rastgele seçilirdi. Bu grupların eylemleri, mağdurların ifadelerine ek olarak videolar, sızıntılar, itiraflar ve ilticalar aracılığıyla çok iyi belgeleniyor. Bu belgeler, mahalleleri basma, gösterileri dağıtma, mülklere el koyma, tutuklulara işkence etme, adam kaçırmalara, suikastlere ve toplu katliamlara yol açma sırasında Şebbihaların uygulamalarını göstermektedir. Şebbiha Grupları, birdenbire kendiliğinden ortaya çıkmış gibi görünebilir ancak göz yuman, kışkırtan Suriye rejimiydi. Yönetti, organize etti, geliştirdiği kayırmacılık sistemi aracılığıyla yavaş yavaş yapılandırdı. Rejimin, daha sonra inkar edebilmek için kirli işleri yapma görevini bu milislere verdiği açıktı.

Rejim, Şebbiha gruplarını 2012 kışında sözde “Ulusal Savunma Güçleri” altında listeleyerek resmileştirdi ve bu gruplara ayrıca hesap sorulmadan, tam bir cezasızlıkla insanları tutuklamak ve gözaltına almak, silah kullanmak ve protestocuları öldürmek için kontrol noktaları kurma yetkisi verildi. Unutulmamalıdır ki, mahalledeki en önde gelen Şebbiha liderlerinden biri, bölgede meydana gelen toplu katliamların failleri arasındaydı.

Suriye rejimi 2012’de sivilleri bastırmada gösterdiği yüksek etkinliğe rağmen, Suriye genelinde sürekli kaybettiği geniş alanlarda aynı askeri etkinliği göstermedi. 2013 yılı başında, ülkenin neredeyse yarısı muhalif silahlı grupların kontrolü altındaydı. Doğu Guta ve güney banliyölerinin çoğunun muhalif grupların kontrolüne girdiği göz önüne alındığında, Şam bölgesindeki cephe hattı kent sınırına dayanmıştı.

Aynı yılın Şubat ayında, muhalif gruplar güneyden Kafr Susa’ya ve doğudan Jobar’a geniş çaplı bir saldırı başlattı. Bu saldırı başarılı olsaydı, muhalifler rejimin ana istihbarat birimleriyle doğrudan karşı karşıya gelecektir. Kafr Susa’da rejim başarısız olmuş, olası bir yenilginin hayaleti ciddi bir şekilde belirmeye başlamış ve cephe hattı Tadamun Mahallesine ulaşmıştı.

Tartışmasız Kanıt: Katliam

16 Nisan 2013’de Amjad Yusuf ve Necip Halebi, Tadamun mahallesindeki ıssız bir caddenin ortasında bu amaçla hazırlanmış bir toplu mezara 41 kişiyi atarak infaz etti. Kurbanların kurşunlanması bittikten sonra failler, çukurun dibine önceden yerleştirilmiş lastikleri yakarak kurbanlarının cesetlerini birer birer ateşe verdi. Katliam bir günde tamamlandı ve failler katliamın tüm detaylarını filme aldı.

Yeşil bir askeri üniforma ve bir avcı şapkası giyen Amjad Yusuf, yüksek derecede konsantrasyon, sakinlik ve duygusuz bir hassasiyet sergiledi. İşbirlikçisi Necip Halebi ise gri bir askeri üniforma giymiş, görevini başarıyla yapıyor ve 25 dakika içinde yerine getiriyordu. Yüz hatları rahattı, sigara içiyor ve hatta bazen doğrudan kamera merceğine doğru konuşuyordu.

Mağdurların infazı oldukça rutin bir şekilde gerçekleştirildi. Faillerden biri, gözleri bağlı olan kurbanı toplu taşıma hizmeti için tasarlanmış küçük beyaz bir arabadan alıp tamamen araba lastikleriyle donatılmış büyük çukura götürüp fırlatıyor, diğeri ise bir AK-47 saldırı tüfeğiyle ve bazı durumlarda tabanca ile vuruyordu.

Failler bu infazları rutin bir şekilde gerçekleştirdiler. Emir ve bağırmaları: “Kalk, Ayağa Kalk, Yürü, Koş” şeklindeydi. Katiller kurbanlara hiçbir şekilde sempati göstermedi hatta bunu yaparken bir dereceye kadar keyif aldıklarını da söyleyebiliriz. Katliamı filme çekerken, Necip kamera merceğine gitti ve “Gözlerin için öğretmenim” diyerek patronuna mesaj gönderdi.

Faillerin bu infaz alanını sadece infazların gerçekleştirilmesi için değil, aynı zamanda cesetlerin iz bırakmadan yakılması için sıklıkla kullanmak amacıyla ideal koşullarda hazırladıkları açıktı. Ayrıca katliamın faillerinin herhangi bir tehdit altında olmadan güpegündüz işlerini yaparken son derece rahat oldukları görülüyordu.

Katliam sırasında failler bazı kurbanları keskin nişancı ateşine maruz kaldıkları bir bölgeden geçtikleri şeklinde aldatarak: “Sniper, Yat!” şeklinde bağırıp çukura doğru itiyor ve düşerken daha havada iken vuruyor. Amjad, kurbanlardan birinin ne ilk atışta ne de ikinci atışta ölmediği için sabırsızlık gösteriyor ve üçüncü atıştan sonra kurbana “Öl artık!” diye bağırıyor. Videonun sonunda faillerden biri katliamın sonunu haber verirken ceset yığınından hafif bir inilti geliyor.

Başka bir videoda Amjad Yusuf, buldozerle üç metre derinliğindeki toplu mezarı kazarken görülüyor. Katliamın gerçekleştiği cadde daha sonra bombalandı ve bombalama neticesinde olaya tam bir yıkım görüntüsü verildi. Duvarlarda kurşun delikleri görülüyor ancak video sırasındaki atmosfer savaş, bombalama veya çatışma sesleri olmadan sakin görünüyor. Sessizlik sadece, katillerin silahlarının namlusundan yükselen dumana ek olarak kurbanları hedef alan silah sesleriyle kesiliyor.

Fotoğrafçı, genellikle toplu mezara kurbanları getirme ve onları birer birer çekme sürecine konsantre olarak sahneleri yakalamak için çabalıyor.

Mezar hızla doluyor ve bir ceset, giysi, kan ve lastik karmaşasına dönüşüyor. Birkaç dakika sonra görüntülerin izlenmesi ve tanımlanması aynı derecede zorlaşıyor.

Kurbanların gözleri koli bandı veya plastik sargı ile kapatılmış ve elleri genellikle elektrik kablolarını toplamak için kullanılan plastik kelepçelerle bağlanmış. Bu bağcıklar bütün dünyada plastik kelepçe olarak kullanılmaktadır. Kurbanların çoğu gündelik kıyafetler giymiş, kot pantolon, gömlek, eşofman ve bir kısmı kirli ev kıyafetleri içerisinde. Bu da evlerinden veya yakındaki kontrol noktalarından tutuklandıklarını gösteriyor. Bazıları çok fakir görünüyor, bazıları ise bakımlı. Videolar ayrıca, bu mağdurların şiddetli işkenceye maruz kalmadığını ve rejimin gözaltı kamplarında tutulan tutuklularda görülenler gibi zayıflama belirtisi olmadığını gösteriyor. Kurbanlar çok az direniyor, emirlere tam teslimiyetle uyuyor, tek kelime etmeden dışarı çıkıyor, yürüyor ve ayakta duruyorlar. Amjad Yusuf tarafından kafası kesilen yaşlı bir adam dışında tüm kurbanlar vurularak öldürülüyor.

Kurbanlar sessizce, biraz yalvararak, ağlayarak ve bağırarak öldürülüyor. Bazıları pazarlık etmeye veya uzlaşmaya çalışıyor ancak hiçbiri ölümünden önce sanıkları tanıdığını ifade etmiyor. Faillerden bazıları itiliyor, diğerleri çukura tekmeleniyor ve vücutları öncekilerin cesetlerine dayandıktan sonra vuruluyor. Bazı durumlar kurbanlar son düşüşleri sırasında havada vuruluyor. Kurbanlardan biri Amjad’a: “İmam Ali’nin hayatına yemin ederim” diye yalvarıyor ancak Amjad ona acımıyor ve “Allah sana lanet etsin orospu çocuğu!” diyerek onu kuyuya atıyor. Yaşlı bir adam tökezleyerek duvara çarpıyor, ayağı çukura kayıyor ve “Baba” diyerek acı içinde ağlıyor. Düşerken ellerini zincirlerden kurtarabilen genç bir adam, Amjad onu kafasından vurmadan önce elini uzatarak gözlerindeki bağı çıkarmaya çalışıyor. Bazı cesetler son nefeslerini verirken çukurda hareket ediyor. Amjad Yusuf ve ortakları kalaşnikoflarını bir ellerinde tutuyor ve çukurdaki cesetlerin üzerine kurşun yağdırıyor.

Kayıtta görülen yedi kadın kurbandan altısı, geleneksel Müslüman kadınların karakteristik özelliği olan başörtüsü ve pardösü giyiyordu. Bu kadınlar, katillerin erkek kurbanlarına göstermediği vahşet ve düşmanlıkla öldürüldü. Kadınlardan biri aniden yardım çığlığı atıyor ama katil onun sesini umursamıyor ve “Kalk Kaltak” diyerek saçından tutup kuyuya atıyor ve vuruyor. İki kadın korku ve panik içinde çığlık atarken Amjad onları çukura atıyor ve öldürüyor. Diğerleri ise kaderleriyle sessizce yüzleşiyor.

Başka bir videoda kamera merceği karanlık bir odanın ortasında bir grup çocuğun bedenleri üzerinde hareket ediyor. Amjad Yusuf kısaca “Naim Yusuf” diye konuşuyor.

Videolardaki bazı mağdurların ilk kimliklerinin yanı sıra görgü tanıkları ve mağdurlarla yapılan görüşmelere göre toplam 27 videodaki mağdur sayısı 288. Bazı çocuklar, kadınlar ve yaşlıların yanı sarı çoğunluğu genç veya orta yaşlı. Kurbanların büyük çoğunluğu içlerinde Türkmenlerin olduğu Sünniler olmasına rağmen, aralarında muhalif siyasi faaliyetleri sebebiyle hedef alınan bazı İsmaililerin olduğuna dair de işaretler var.

Faillerin anlayış ve bağlılıklarına göre, orta yaşlı Sünni erkekler, Esad’a bağlılıklarını ve itaatlerini tasdik etmedikleri için şüpheliydiler. Bunun dışında herkes sempatizan, gizli ajan veya muhalefetin potansiyel destekçisi olarak görüldü ve herkese öyle davranıldı. Edindiğimiz birçok ifadeye göre; Türkmen sakinleri Özgür Ordu’nun mahalleye girişini kutladıkları için hedef alınmışlar. Bu abartılı gerekçe dışında tanımlanan tüm kurbanlar çeşitli işçi sınıfından veya orta sınıftan insanlar.

Edindiğimiz ifadeler, mağdurların Tadamun mahallesinde veya çevredeki kontrol noktalarında tutuklanarak katliam yerine götürülüp bu şekilde tasfiye edilen kişiler olduğu sonucunu gösteriyor. Muhtemelen hiçbiri bunun olacağını hayal etmemişti ve belki de güvende olduklarını düşündüler ve hatta bunun neden olduğunu hiç anlamadılar.

Katliamı İnceleyin

Katliam videoları bizi şok ve şaşkınlık içinde bıraktı. Bu ne zaman ve nerede oldu? Katiller kimlerdi ve kurbanlar kimlerdi? Bütün bunlar neden oldu? Esad rejimi gibi otoriter rejimlerin şiddetini incelemenin zorluğu göz önüne alındığında bir dizi etik ve pratik zorlukla karşılaştık. Rejimin baskıcı, ketum doğasıyla nasıl manevra yapılabilir? Araştırmacılar olarak bizler için olası güvenlik riskleriyle nasıl başa çıkacağız ve kimlerle görüşeceğiz? Ve böylece, sözlü tarih ve gizli etnografik görüşmeleri, video kliplerin ve açık kaynaklı verilerin yorucu bir analiziyle birleştiren çok yönlü bir yaklaşımı benimseyer özel bir yöntem şekillenmeye başladı. Sosyal medya (Facebook, WhatsApp, Signal ve Zoom) üzerinden sanal görüşmelerin yanı sıra Berlin, Gaziantep ve İstanbul’da da kişisel görüşmeler gerçekleştirdik ve son olarak saha araştırması yapmak için Şam’da ikamet eden bir arabulucu tuttuk.

İnfazların ana klibiyle başladık ve katliamın tam zamanı hakkında iyi bir ipucu verdi. Zaman damgası 16 Nisan 2013 olan video dosyalarından birisi. Ancak cinayetin tam yerini belirlemek daha zordu. Toplu mezar, kentsel karakteri ve mimarisi Şam’ın banliyölerinde bir yerde olduğunu düşündüren nispeten dar bir sokakta kazıldı ama Doğu Guta’da ya da güney banliyölerinde olup olmadığı belli değil. Sonra daha fazlasını görebildik, infaz çukurunun karşısındaki binanın kırmızı bir çatısı ve duvarlarından birine palmiye ağacının boyandığı mavi bir balkonu vardı. Ancak bir dükkan, tabela veya önemli bir simge yapı görmek mümkün olmadığı için alan tamamen yok edilmiş ve başka hiçbir şeyin tanınmasına imkan kalmamış. Video klibi tekrar tekrar izlerken, failin arkasındaki duvarlardan birine kazınmış “Yalda’nın Fethi 14 Mart 2012” ibaresini fark ettik.

Bu kanıtlar bizi orada faaliyet gösteren muhalif aktivistler ve silahlı gruplarla temasa geçmeye sevk etti. Suriye’ye seyahat edemediğimiz için, mağdurların toplulukları içinde deneyime ve ilişkiler ağına sahip bir yardımcı araştırmacı tuttuk. Araştırma görevlimiz bölgeyi gizlice keşfedip videoya çekebildi. Mağdurları aradı ve hayatta kalanlarla gizli görüşmeler ayarladı. Görüşmeler nispeten güvenli bir yazılım kullanılarak yapılmış ve kaydedilmiştir. Görüşülen kişilerin isimleri ve kimlik bilgileri ayrı ayrı not edilmiş ve kayıtlardan silinmiştir. Bizim için mevcut olan en katı siber güvenlik önlemlerini uyguladık.

Dijital röportajlar arasında görgü tanıkları, insan hakları savunucuları ve Özgür Suriye Ordusu’nun eski savaşçıları da yer aldı. Görüştüğümüz kişilere, aramamızı Tadamun Dabul Caddesine daraltma sürecini nispeten hızlandıran videolardan çektiğimiz fotoğrafları gösterdik. Hesaplar, çatışma dönemi boyunca rejimin kontrolünde olan ve mahalleyi nispeten sabit bir cephe hattıyla ikiye bölen Barada Mahallesi’ndeki Osman Camii’nin yakınındaki konumla kesişti. Burada sokağı doğru bir şekilde tanımlamak için yeteneklerimizin sınırlarını aşmıştık. Açık kaynak veri analistlerinden ve coğrafi konum uzmanlarından teknik yardım istedik ve bunlar da katliamların Osman Camii yakınlarında gerçekleştiğine dair varsayımlarımızı doğrulayan kesin kanıtlar sağladı. Tadamun’daki cami, çukur mezara bitişik binanın bitişiğinde bulunmaktadır.

Ama kim bu failler? İki ana katil neden farklı askeri üniformalar giyiyordu? Bu, iki farklı güvenlik veya askeri teşkilat arasında ortak bir çalışmaya işaret ediyor olabilirdi. Herhangi bir tanımlayıcı işaret taşımadılar ve bunu üstlendiler. Birkaç durumda belirli bir bölgesel lehçeyi belirlemek mümkün oldu ancak genel olarak Şam lehçesiyle konuşuyorlardı. Söyledikleri hiçbir şey bireysel veya profesyonel kimlikleri hakkında ipucu vermedi. Çünkü ikisi de diğerine hitap etmiyordu. Bölgeden sorumlu ajanları belirlememiz ve onları internet üzerinden rejim yanlısı medya ve güvenlik servisleri adına konuşan belirsiz Facebook grupları aracılığıyla bulmaya çalışmamız gerektiğinden, önümüzdeki görev zorluydu.

Facebook 2011’den bu yana rejim yanlısı Suriyeliler arasında popüler bir platform haline geldi ve bunlar arasında ölen yoldaşlarının hikayelerini ve fotoğraflarını sık sık paylaşan failler ve insan hakları ihlalleri vardı. Acil soru şuydu: Kimsenin güvenliğinden ödün vermeden onlardan nasıl bilgi alabiliriz? Şanslıydık çünkü, 2018’de Humuslu orta sınıf Alevi bir aileden, rejime sadık, Anna adını verdiğimiz genç bir kız adına Facebook’ta bir profil oluşturmuştuk. Bu sanal kimliğin amacı, Suriyeli insan hakları ihlallerini çevrimiçi ortamlarında yakından izlemek ve onlarla doğrudan görüşmeler yapmak için iletişim kurabilmekti. Facebook gönderileri, kimlikleri ne olursa olsun, faillerin ekosistemine uyacak şekilde özenle uyarlanmıştı ve yurtdışında Suriye çatışmasını inceleyen Humuslu orta sınıf bir Alevi kızının amaçlarını sorgulamak zordu.

Tadamun Katliamının videosunu aldığımızda Anne zaten rejim yanlısı Facebook çevrelerinin ayrılmaz bir parçasıydı ve arkadaş listesinde çok sayıda asker, milis, subay, iş adamı, medya uzmanı ve hatta bazı istihbarat üyeleri vardı.

Video cinayetlerinin rutin profesyonelliğini ve Esad rejiminin çalışmalarında istihbarat servislerinin işgal ettiği önemli yeri dikkate alırsak, bir dereceye kadar hassasiyet ve ihtiyat gerektiren bu tür kitlesel cinayetlerin caydırıcı olması gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerekir. Güpegündüz yapılıyorsa, ateş edenlerden en az birinin güvenlik şubelerinden birine ait olması kuvvetle muhtemeldi. Katillerin yüzlerine (ki bu bizim aklımızda değildi) daha yakından bakarak Yalda bölgesinde ve daha güneyde faaliyet gösteren ordunun, muhaberatın ve milislerin Facebook sayfalarını taramaya başladık. Şam’dan tanıdık bir yüzle karşılaşmak saman yığınında iğne aramak gibiydi. Katillerden herhangi birinin ait olduğu güvenlik şubesinin adı veya numarası gibi çok az ipucumuz vardı. Görüşülen kişilerden bazıları asıl saldırganı tespit edebildiler ancak istihbarat takma adının “Ebu Ali” olduğunu belirttiler. Tam adını ve diğer ayrıntıları hatırlayamadılar. Aylarca boş yere aradık ve sabrımız giderek umutsuzluğa dönüştü.

Sonra bir gün 227. Şube olarak bilinen Askeri İstihbarat Biriminin şubesinden olan unsurların resimlerinde ana nişancı ile karşılaştık.

Suçlu İle Röportaj

Katil, Amjad Yusuf adında Askeri İstihbaratta görevli genç bir subaydı. Sol kaşındaki yatay bir yara izinden kolaylıkla teşhis edilebilir. Katliamın videosunda doğrudan kameraya baktı ve görüntüsü çok netti. Gönderileri herkese açık olan Facebook profiline göz attıktan sonra ona bir arkadaşlık isteği gönderdik. Kesinlikle o idi. Üniformalı atıcının ince gövdesi kaslı bir yapıya kavuştuğu için fiziksel görünümü biraz değişmişti. Facebook profili Suriyeli insan hakları ihlalcilerinin kalıbına mükemmel kalıbına mükemmel bir şekilde uyuyordu. Gönderileri Baba Esad ve oğlunun resimleri, arkadaşlarının enstantane fotoğrafları, köyünün muhteşem manzaraları, kulüpte egzersiz yaparken yaptığı özçekimler ve hepsinden önemlisi üzücü bir yas sonrası ikinci tetikçi olarak kolayca tanınan arkadaşı ve meslektaşı Necip Halebi. Aylardır aradığımız ortakları bulmanın mutluluğunu yaşadık.

22 Mart 2021’de Amjad ile Facebook Üzerinden Röportaj

Amjad, Anna’nın arkadaşlık isteğini kabul etti ve temkinli davrandı ancak onunla neden ve nasıl iletişim kurduğumuzu bilme merakı da açıktı. Kendisine Suriye meselesi üzerinde akademik araştırma yaptığımızı ve orduda göründüğü için kendisiyle temasa geçtiğimizi genel hatlarıyla açıkladıktan sonra bizimle konuşmayı kabul etti. Böylece, Amjad ile karşılıklı sohbet ettiğimiz ve onunla iki uzun video röportaj yaptığımız altı ay süren bir dizi sohbete başladık.

26 Mart 2021’de Amjad ile Facebook Üzerinden Röportaj

İlk görüşme sırasında, Amjad sivil kıyafetler içinde şubedeydi. Arka duvarda Beşar Esad’ın resmi olan bir masadaydı. Bu, birbirimizi tanımak için yaptığımız ilk konuşmaydı ve “röportaj” kelimesini kullanmamaya özen gösterdik. Bunun yerine “tanışma” dedik. Biraz gergindi ve her zamanki şakalaşmalardan sonra, sorularımızı sormamıza izin vermekten çok bizi sorguladı. Amjad, kendi davranışının araştırmamızın konularından biri olduğunun farkında değildi ancak tüm bunlara rağmen, ekranımızdan masasında oturan, ekranından bize bakan, masasındaki bilgisayarla uğraşan ve telefonu eline alan gerçek bir insan hakları ihlalcisinin gözlerinin içine bakabildik. Ne zaman isterse bir fincan kahve sipariş edebilirdi. Görüşmenin sonunda hikayemizden memnun kalmış gibi göründü ve ikinci bir görüşmeyi kabul etti.

İkinci görüşme daha bilgilendirici ve ilginçti. Gece geç saatlerde konuştuk. Amjad, evindeki kanepede, beyaz bir tişört giymiş, sigara içiyor, salatalık atıştırırken içkisini yudumluyordu. Bize 1986 yılında, Hama’nın 70 km kuzeybatısında, Suriye’nin orta batısındaki el-Ghab bölgesindeki Alevi köyü Nabe’ al-Tayyib’de doğduğunu anlattı. O, önde gelen bir Alevi şeyhi olan büyük dedelerinin aile dini mirasını kesinlikle onurlandırmak için yetiştirilmiş on erkek ve kız kardeşten oluşan bir ailenin en büyük oğluydu. Amjad, erkek ve kız kardeşleriyle birlikte, köylerinin bitişiğindeki Beni Haşim türbelerinde defalarca dini ritüeller uygulamışlardı. Bu dini eğitim, kendisinin ve diğerinin algısını etkiledi, ancak eylemlerinin ana nedeni bu değildi.

İkinci Görüşme Sırasında Amjad Youssef

Amjad, 2004 yılında Şam’ın Dimas banliyösündeki Maysaloun bölgesinde bulunan Askeri İstihbarat Okulu’na katıldığını ve orada dokuz ay yoğun eğitim aldığını söyledi. On sekiz yaşındaki Amjad için Askeri İstihbarat için çalışmak, hayatını kazanmak için tütün tarlalarında çalışmanın zorluklarını yaşayan seleflerinden farklı bir hayat sürmek için en iyi şanstı. Amjad’ın hayalleri, evi, ailesi ve arabası olan orta sınıf bir insan olarak yaşama arzusunun ötesine geçti. Amjad, ordu ve istihbarat mensubu olarak görevinden emekli olduktan sonra inzivaya çekilmeyi seçen <Nusayri> Alevi şeyhi babasından kurtulmak için gizli bir arzu duyuyordu. Bu, onu gerçekliğinden kurtaran istihbarat servislerinde çalışmak yerine, rejim yanlısı toplumda daha da sağlamlaşmasına yol açtı ve onu bir “Teşkilatın Oğlu” haline getirdi. Hırslarının aksine, “çocuk babasının sırrı oldu.”

Amjad, yeni milenyumun başında kayda değer bir mesleki başarı elde etti ve 2011’de 227. Bölge şubesinde sabit mesai saatleri içinde çalışan bir astsubay “araştırmacı” olmak için terfisini garanti altına aldı. Bu kasvetli şube Kafr Sousa bölgesinde, rejimin siyasi muhaliflerinin birçoğunu tutuklamak ve işkence yapmaktan sorumluydu.

Ancak, 2011’de ayaklanmanın patlak vermesi, Amjad Yusuf’un hayatını değiştirdi çünkü Operasyon Departmanında özellikle 2011 ve 2021 yılları arasında Tadamun ve Yermuk bölgelerindeki cephe hatlarının güvenliği için Şam’ın güney banliyölerinde ön saflarda askeri operasyonlara öncülük etmekten sorumluydu. Aramamız sırasında bu operasyonlar için yayınlanmış bazı propaganda materyalleri bulduk. Videolardan birinde Amjad, Tadamun mahallesine saldırmak isteyen bir grup savaşçıyla konuşurken kaşları çatık, asık gözlerle, parmaklarının arasında bir sigarayla görünüyordu.

Görüşmeler sırasında Amjad, “Muhaberat” kelimesini kullandığımız için bizi azarladı ve bunun yerine “Ordu” veya “Silahlı Kuvvetler” terimini kullanmamızı istedi:

Amjad ile 10 Haziran 2021’de Facebook Röportajı

“Kriz sırasında muhaberat diye bir şey yoktu, hepsi bir orduydu. İstihbarat ajanıydım ama işim ordunun yaptığı gibiydi, görevim ordununki gibiydi. Mesleğim sokak dövüşü, sorgulama, bombalama falan değildi. Bu kriz sırasında benim mesleğimdi. Bu kriz sırasında istihbarat diye bir şey yoktu, hepimiz orduyduk, görevlerimiz aynıydı.”

Amjad’ın “Muhaberat” kelimesinin kullanımına karşı aşırı duyarlılığı, hakkında ciltler dolusu neler yazılabileceğini bize tam olarak anlatır. Bu hassasiyet, sadece muhaberatın varlığının inkarını değil, istihbarat servislerinin hassas ve yasaklı yapısını da ifade eder. Ayrıca mezhepçilik gibi yasaklı diğer konulardan da bahsetti. Belki de bu, Amjad’ın kendini algılamasından kaynaklanıyordu çünkü her şeyden önce kendisini yalnızca “Teşkilatın Oğlu” olarak gördüğü konusunda çok açıktı. Bir yandan bu, Askeri İstihbarat kültürüne ve geleneklerine tamamen dahil olduğu ve bu aygıta olan bağlılığının diğer mezhepsel veya bölgesel bağlılıklardan önce geldiği anlamına gelir. Öte yandan, babası da onlarca yıl astsubay olarak görev yaptığı için kelimenin tam anlamıyla müesses nizamın oğluydu.

Katliam, konuşmaktan kaçındığımız bir diğer konu olarak röportajlara gölge düşürdü ve karşılığında videoları gördüğümüzü ve suçlarından haberdar olduğumuzu hiçbir zaman ima etmedik. Suriye’deki çatışmanın nedenlerini ve bağlamlarını nasıl gördüğünü açıklayarak, 1 Ocak 2013’te orduda askerlik görevini yerine getirirken hayatını kaybeden küçük erkek kardeşinin öldürülmesinin ardından daha radikal hale geldiği ortaya çıktı. Amjad üzerinde güçlü bir etkiydi.

Amjad ile 10 Haziran 2021’de Facebook Üzerinden Röportaj

Amjad, röportajda bu noktadan bahsedince duygulandı ve titreyerek çakmağıyla oynamaya başladı ve mırıldandı:

“İntikam aldım, sana yalan söylemiyorum. İntikam aldım, öldürdüm. Çok öldürdüm, çok öldürdüm ve kaç kişiyi öldürdüğümü bilmiyorum.”

Birkaç ay sonra onunla videonun bir kısmıyla karşılaştığımızı ve bizim bundan haberdar olduğumuzu bildiğinde, önce bunu inkar etti. Videodaki aynı kişiydi, sonra sadece birini tutukladığını söyledi.  Ama sonunda, işinin gereği olduğunu haklı çıkarmaya karar verdi ve duygularını şöyle dile getirdi: “Yaptıklarımdan gurur duyuyorum.”

Amjad neden bizimle uzun uzun konuşmayı kabul etti? Belki de nedenler merak, izolasyon ve öfkenin bir kombinasyonuydu. Savaşın zayıf bir zaferle ve çökmekte olan bir ülke ekonomisiyle sona ermesiyle, Esad rejiminin suçluları, hatıralarıyla, ter içinde sigara içerek sessizce yaşamlarına devam ettiler. Amjad’a gelince, işinde memnuniyetsizliği uyandıran değişiklikler yaşadı. Tadamun ve Yermuk’taki operasyonları yönetme görevine son verildi ve şubede sıkıcı bir ofis işine transfer edildi. Yukarıdaki nedenlerin birleşimi, Amjad’ı Tadamun katliamını gerçekleştirdiğini kabul etmeye sevk etmiş olabilir; Belki karısı ve çocukları bu karanlık geçmiş hakkında hiçbir şey bilmiyordu ya da belki bizden başka kimse ona sormamıştı.

İstihbarat ve Şebbiha: İç İçe Öldürme Ağı

Arap dünyasında “Muhaberat” kelimesi genellikle istihbarat teşkilatlarını veya gizli polisi ifade eder. Bu deyimsel kelimenin şemsiyesi altında, kısmen örtüşen ve çoğu zaman rekabet halindeki otoriteleri ve kontrol alanlarını ifade eden, rejimin mevcut istikrarını korurken bazen birbirlerini gözetleyen ve birbirlerine karşı çalışan bir dizi pratik yatıyor. Hafız Esad, istihbarat imparatorluğunu 1970’lerden beri dört istihbarat teşkilatına güvenerek kurdu: Genel İstihbarat veya Devlet Güvenliği, Siyasi Güvenlik, Askeri Güvenlik ve Hava Kuvvetleri İstihbaratı Bu teşkilatların gücü önemli ölçüde büyüyen ve oluşmaya başlayan şubeleri var. Kendi içlerinde önemli, nispeten bağımsız bir aktör.

Suriye istihbaratını dünyadaki benzerlerinden ayıran şey, Suriye vatandaşlarına karşı şiddet kullanma konusundaki geniş yetkileridir. Suriye servisleri vatandaşları gizlice dinleyebilir ve onları gözetleyebilir, onları tehdit edebilir ve şantaj yapabilir ve çoğu zaman bir emir veya hukukun üstünlüğü düşüncesi olmaksızın tutuklayabilir ve hapsedebilir. Suriye istihbarat hapishaneleri, profesyonel işkenceciler tarafından yaygın, sistematik, vahşi işkence ile karakterize edilir ve hapis ve işkencenin Suriye rejimini tanımladığı iddia edilebilir. (Uğur Ümit Üngör ve Jaber Baker, De Syrische Goelag: De Gevangenissen van Assad, 1970-2020 (Amsterdam: Boom, 2022).

Suriye istihbaratının manipüle etme yeteneği, Suriye meselesindeki en güçlü aktör olduğu için yetkisinden daha az değildir. Buna rağmen araştırmak ve çalışmak mümkün değildir ve Şam’da yürümek ve istihbarat servislerinin yapısı, eylemleri ve etkisi hakkında sorular sormak (rejim araştırmacıya güvenmedikçe) intihar görevi olacaktır. İstihbarat çalışanları, “Ebu Haydar”, “Ebu Ali” veya “Ebu Cafer” gibi takma adlar veya genel takma adlar kullanarak çalışır ve bundan bir çıkarım yapılması kesinlikle yasaktır. Suriye istihbaratının bu kasıtlı uygulaması, gizliliği korumayı ve toplumda korkuyu kışkırtmayı amaçlıyor ve bu, istihbarat adamları, kişilikleri ve yetenekleri hakkında abartılı efsaneler yaratmaya yetiyor. Videomuzdaki fark, faillerin bariz bir şekilde gösterilmesi ve mağdurların meçhul kalmasıdır. Bu, IŞİD tarafından yayınlanan, katillerin yüzlerini maskelerin arkasına saklarken kurbanlarının yüzlerinin açıkça görünür olmasını sağlayan infaz videolarının çoğundan kökten farklıdır.

Bölge şubesi, Suriye’deki Askeri İstihbarat’ın Şam valiliği ve kırsalından sorumlu en güçlü kollarından biri olarak kabul ediliyor. Seksenlerde Nizar Al-Helou (1942-2016) tarafından yönetiliyordu, ancak bir grup İslamcı tutuklunun kaçmasından sonra görevden alındı, böylece yardımcısı Hisham Al-Ihtiyar (1941-2012) başkanlığı devraldı. Şube, 2005-2012 yılları arasında kıdemli casusluk dairesi başkanı Rüstem Gazali (1953-2015), ardından Imad Isa ve ardından örgütün başkanı Sefik Musa tarafından yönetildi.

Ben bu sözleri yazarken Tuğgeneral Kemal al-Hassan 227. Şubeye başkanlık ediyor ve karargahı Şam Üniversitesi ile Emevi Meydanı arasındaki İstihbarat Kompleksi’nde Yüksek Eğitim Bakanlığı’nın karşısında soluk W şeklinde bir binada oturuyor.

Amjad Youssef’in Facebook’taki arkadaşlarının listesi bir katiller sergisi gibiydi ve arkadaşları arasında Amjad’ın istihbarat teşkilatındaki meslektaşlarından birini bulduk, Kadem mahallesinden bir Sünni, acımasız bir figürü gürültülü bir sesin arkasına dikkatlice saklıyordu. Neşeli baba maskesi ve yüzünde saç olan hasta gri bir gülümseme. Bu karakterin herkesi kandırmak için büyük bir yeteneği var. Örneğin, 3 Aralık 2013 tarihli bir CNN haberinde, muhabir Frederic Blitgen’i Tadamun mahallesinin hemen güneyinde bulunan Sabinah mahallesinin bölgeden sorumlu saha komutanı olarak gösteren askeri komutan “Abu Ahtam” olarak yer aldı. “Jamal K.” Gönderdiğimiz arkadaşlık isteğini kabul etti ve “Anna”ya güvendikten sonra kendisiyle yaptığımız iki röportajdan birinde, “Sana söylememem gereken bir şey söyleyeceğim: Ben Amjad Youssef’in başkanıyım” dedi. Anna’nın Amjad Youssef ile kimin bağlantısı olduğunu bilmekte ısrar etti ve Amjad Youssef’i şöyle tanımladı: “Bir kahraman, şehidin kardeşi ve kesinlikle küçük bir kafa değil.”

Anna: “Bir süre önce bana hapishanelerdeki tutukluların reformundan bahsetmiştin, ama medya Suriye rejiminin tutukluları cezaevlerinde öldürdüğünü ve onlara karşı katliamlar yaptığını mı söylüyor?”

Jamal Kh ile Röportaj. 23 Mart 2021’de Facebook Üzerinden

Jamal Kh: “Cevabım çok basit. Neden onu hapse atıp öldüreyim ve sonra onu öldürmekle suçlanayım? Onu ön cephede öldürmeyi tercih ederim, o kadar, savaşta öldü. Hedefimde değilsen ama düşmanımsan ve ülkemi mahvediyorsan, neden seni hapse atıp orada öldüreyim ve sonra seni öldürmekle suçlanayım? Bu soru çok soruluyor ama aptalca bir soru. Sokakta beni görmeden birini öldürebileceksem, neden onu hapishaneme getirip ona numara, yemek ve su vereyim ki bu devlete yük olur? Bizim yediklerimizi yediklerini biliyor musunuz? Bizim yediklerimizi yiyorlar. Yaptığım ve içtiğim şeylerden neden onu yiyip içirdim ve devleti sorumlu tuttum? Sonra beni bununla suçluyorlar. Bundan daha aptalca bir şey var mı?… On veya on beş silahlı adamı tutukladığımda, onlara eşlik edecek otuz veya kırk askere ihtiyaçları olacak. Onları sokakta öldürüp dinlenebilecekken neden sorun yaşayayım ki? Neden onları hapishanede öldüreyim? Onları yerlerinde öldürüp işi bitirmeyi tercih ederim.”

Şimdi örgütü ifşa ettiğimize göre, gri askeri üniforma giyen ikinci katil ne olacak? Amjad’ın katliam videosundaki sağ kolu, “Ebu William” olarak da bilinen Nacib al-Halabi’ydi. Onu bulduğumuzda tanıyorduk ve “Tadamun Şehitleri” sayfasındaki bir Facebook gönderisinde adı geçiyordu. Necib, Golan’dan göç ettirilmiş bir Dürzi ailesinin oğludur, ancak Tadamon mahallesinde doğup büyümüştür. Gecekondu sakinlerinin geri kalanının aksine, Nacib’in mali durumu makuldü ve çatışma çıkmadan önce Bab Şarki bölgesinde bir gece kulübü işletiyordu. 2011’de Tadamon’da ilk Şebbiha grubunu kurarak, onu Esad rejimi sadıklarının gözünde bir kahraman yapan Osman Camii’nin yanındaki cephe hattında konumlandırdı. Tünel ve hendek kazma tecrübesi, cephede bu eylemleri gerçekleştirirken veya katliamlar yaparken onu denetlemek ve tavsiyelerde bulunmak için çağırmasının bir nedeniydi.

Katliamın videolarında Necib, toplu mezarın kenarında durmuş, sigara içiyor ve kameraya gülümseyerek eliyle zafer işareti yapıyor. Ömrünü aralarında geçirdiği komşuları idam edilip çukura atılırken hiç sıkıntı göstermedi. Necib hakkında bildiğimiz şey, onun alçakgönüllü ve zeki olduğu, iyi bir dinleyici olduğu ve herkes tarafından sevildiğidir. Sanki hiç kimseye nefretini ve karanlık tarafını göstermemiş gibi.


Katliam Sırasında Necib

“Bunu yapmasını bekleyemezsin. Videoyu gördüğümde şok oldum” diyor onu tanıyan biri. Ancak, Najib’in düşmanları vardı. Necib, 2015 yılında cephede tünel kazarken öldü. Ölümünün nedeni olarak, muhalifleri tarafından düzenlenen bir suikast olduğuna inananlar olduğu gibi, ölümü şu ana kadar tartışma konusuydu.

Şebbiha grupları, başlangıcından bu yana, resmi rejim güçleriyle bağlantılı olması imkansız bir şekilde gevşek bir milis gücü olarak tasarlandı. Cumhuriyet Sarayı’na yakın olan Fadi Saqr (gerçek adı: Fadi Ahmed) Şam’da bu milisleri yönetiyordu. Fadi’nin çenesi yoktu, çok sigara içiyordu, liseyi yeni bitirmişti, gözlerinin altındaki koyu halkalar kronik bir uyku eksikliğini ortaya koyuyordu. Rejim tarafından bir miktar iyilik gören bir aileden gelmesine rağmen (babası eski bir istihbarat subayıydı), protestoların patlak vermesinden önce yolsuzluk suçlamalarıyla hapsedildi ve babanın rejimle olan ilişkileri oğlunu kurtarmayı başaramadı. Fadi’nin, 2011 ayaklanmasının ivmesi arttıkça baskıcı uzmanlığına ihtiyaç duyması nedeniyle özel bir cumhurbaşkanlığı affı almadan önce hapishanede meslektaşlarından birini öldürdüğü söyleniyor. Fadi sadece Şebbiha gruplarını kurmakla kalmadı, göstericilere bıçakla saldırdığı da görüldü. Kısa sürede rejim için önde gelen bir arabulucu haline geldi ve bizzat Beşar Esad’a eşlik ederek kamuoyuna birden fazla kez çıktı. Fadi Saqr iktidarı tekeline aldı ve kendisini Esad’ın kendi yandaşları tarafından hor görüldüğü noktaya kadar zenginleştirdi. Örneğin Amjad, ona karşı yalnızca derin bir hoşgörü ifade etti.

Ebu Muntecab”ın doğrudan kurbanlarıyla yapılan görüşmelere ve meslektaşlarının ifadelerine göre: Grubun hiyerarşik düzeninde Necip el-Halabi ile beyni Fadi Saqr arasındadır. Tadamun’daki Şebbiha lideridir. Ellilerinde bir adam, birçok tecavüz suçuyla suçlanan, ince bıyıklı, sıska ve korkmuş gibi durmaktadır. Ebu Muntejab olarak bilinir ve adı “Saleh R.”dir.  Meslektaşlarının ona “Suriye’nin Hitler’i” adını verdiği Ebu Muntecab, Tadamun içinde bir terör dönemine öncülük etmiştir.

Necib, “Muallim” kelimesini en yakın amiri Abu Muntecab’a hitap etmek için kullanabilir, ancak aynı kelimeyi – bir toplantı sırasında – saraydaki Ulusal Savunma Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Tümgeneral’e hitap ederken kullanması da mümkündür. Bassam Merhej al-Hassan. “Amca” lakaplı en güçlü kişi olan Bassam al-Hassan’ı herhangi bir sıradan insandan ayırt etmek zordur, ancak “Amca” herhangi bir kararı geçersiz kılabileceğinden, görünüşlerin bizi aldatmasına izin verilmemelidir. Beşar Esad ile çok yakın ilişkilere sahiptir.

Katliamla ilgili araştırmalarımız ve videolarımız, şebihalar ile istihbarat servislerinin en üst seviyeleri arasındaki işbirliği ve suç ortaklığı ilişkisini kapsamlı ve kesin olarak açıklamaktadır.


Fadi Saqr, Ebu Muntecab ve Ebu Ali Hikmet

Güney Kırsalının Temizlenmesi

Savaş yıllarında, kamuoyundaki tartışmalar çatışmalara ve rejimin muhalefet kontrolündeki bölgelere yönelik ağır hava bombardımanına odaklandı. Öte yandan, angajman hattının diğer tarafında rejim kontrolündeki alanlar unutuldu. Tadamun videosu, savaşın failleriyle yaptığımız röportajlar ve hayatta kalanların ifadeleri, Tadamun’da yaşananların acımasız bir tasfiye olduğunu gösterdi. Araştırdığımızda katliamın, rejimin Şam’ın güney mahallelerini yok etmek ve arındırmak için yaptığı kapsamlı bir operasyonun parçası olduğunu anladık. Bu bölgede yerel düzeydeki imha süreci bu tür bir katliamla sınırlı kalmamış, en az dört tür şiddeti içerecek şekilde genişletilmiştir: sistematik toplu katliamlar, hapishaneler, cinsel saldırılar ve ekonomik sömürü.

Elimizdeki videolar, rejimin kontrolü altındaki bölgede sistematik ve sessiz cinayetlerin bir mikrokozmosudur. 12 Kasım 2012’de muhalefet silahlanıp Tadamun’un bir bölümünün kontrolünü ele geçirdiğinde, rejim entegre bir tecrit ve kontrol süreci başlattı. Şube 227 de mahalleleri kontrol eden Milli Savunma liderleri aracılığıyla mahallede kalmasına izin verilenlere güvenlik izinleri verdi. Bu izinler, acil tıbbi müdahale veya bir arkadaş ziyareti gibi her türlü faaliyet için gerekliydi. Şube ayrıca mahalle sakinleri için 277 özel kart yayınladı ve bunlar iki türdendi: Daf Al-Suk mahallesi sakinleri için sarı ve Tadamon mahallesi sakinleri için mavi. Bu kartlar hamiline ilişkin bilgileri içeriyordu: Adı, adresi, aile üyeleri, doğum yeri ve diğerleri. Böylece şube kapsamlı bir izleme ve kontrol sistemi kurmuş ve mahalle sakinleri hakkında detaylı ve doğru bilgiler toplamıştı.

Katliamın ilk kurbanları Tadamun’da evlerinden veya sokaklarından yaya olarak evlerine yakın yerlere, öldürüldükleri yerlere götürüldü ve cesetleri kimliklerinin tespit edilebilmesi için katliamın yapıldığı yerde kaldı. Cinayet sonrası videolar, kurbanların yakın mesafeden vurulduğunu gösterdi. Rejimin işlediği suçların bu mağdurları görmezden gelindi ve bu videolar muhalefet ile rejim arasındaki anlatı savaşında kullanıldı

Kasım 2012’den sonra, kurbanlar ya yürüyerek ya da otobüsle belirlenmiş infaz bölgelerine götürüldü. Sonra arkalarından tek tek vuruldular ve bedenleri yakılarak kül oldu. Bu öldürme yöntemleri, savaş faillerinin suçlarını yok etme ve kurbanların sokaklarda yığılmış cesetlerini imha etme ihtiyacının bir sonucu olarak ortaya çıktı. Sonuç olarak, her savaş ağası kendi ölüm bölgesini kurdu. Amjad bir tanesiydi ancak mahalleden gelen birçok ifade, “İbrahim H.” adlı birinin de olduğunu belirtiyor. Milli Savunma Komutanı ve Savunma Tugayları’nın eski bir üyesi olan “Ebu Ali Hikmet” olarak bilinen, kontrol noktalarında veya Müctehid Hastanesi’nde tutukladığı kurbanların cesetlerini yakmak için ilkel mezarlığına sahipti. Askerleri, 2012 ve 2015 yılları arasında grubunun 30.000’den fazla sivili öldürdüğünü iddia ederek, insanları öldürme ve kanıtları yok etme konusundaki titiz yetenekleriyle bile övünüyordu.

Tadamun’da şiddetin ikinci türü cezaevleridir. 2012’nin sonunda Tadamon, altmıştan fazla kontrol noktası ve güvenlik noktasıyla mahalle büyüklüğünde büyük bir hapishaneye dönüştü. Askeri güvenlik kontrol noktaları – Şube 227 ve Milli Savunma artırılarak, mahallenin Al-Jalaa Caddesi ile çatışma hattı arasında uzanan ve alanı bir kilometrekareyi geçmeyen kısmında mahalle girişlerinin çevresine yerleştirildi. Milli Savunma liderleri, mahalleyi on beş güvenlik bölgesine bölen duvarlar inşa etti ve orada yaşayan sivilleri belgeledi ve kaydetti. Bu bölgeleri özel gettolar yapan şey, sivil mülkün evlerden ve dükkanlardan kontrol edilmesi ve sivilleri gözaltına almak ve işkence yapmak için kullanılan gizli hapishanelere dönüştürmek gibi her birinin denetime ve yönetim kurallarına tabi olmasıdır.. Ulusal Savunma Enformasyon Dairesi müdür yardımcısı bile Tadamun’u “Bermuda Şeytan Üçgeni” olarak nitelendirdi çünkü içeri giren herkes ortadan kayboluyordu. Videolarımız ve röportajlarımız, Tadamun’daki büyük bir tutuklama kampanyasına ışık tutuyor:

 Videolardan üçü, sivil kurbanlara özel evlerde dayak, kırbaçlama, yakma, elektrik çarpması ve psikolojik işkence dahil olmak üzere şiddetli işkence yapıldığını gösterdi. Amjad Yousef ve Najib al-Halabi de dahil olmak üzere suç failleri, kurbanların acılarından zevk almak için acımasız ve deneysel işkence uyguladı. Tüm veriler, Tümgeneral Bassam al-Hassan’ın bu cezaevlerinden haberdar olduğunu, onları denetlediğini ve failleri cesaretlendirdiğini gösteriyor.

Tadamun’daki üçüncü şiddet türü ise sistematik bir politika olan cinsel şiddettir. Hayatta kalanlardan bizzat görüştüğümüz kişilerden biri, akrabalarından birinin akıbetini sormak için Daaboul Caddesi’ndeki 227 no’lu Şube’ye gittiğini söyledi. Amjad Yusuf, odanın loş ışığında masanın arkasındaki sandalyesinde oturuyor ve sigara içiyordu. Yan odadan işkence seslerini duyabiliyorken sigara içiyordu. Amjad Yusuf onu yakından dinledi ve akrabasını şu şartla serbest bırakacağına söz verdi: “Ya benimle sevişirsin ya da unutmak zorundasın.” Ve o günden sonra Amjad bu kadına tecavüz etti. Ve tek mağdur o değildi, akrabalarının ve komşularının, hatta onların kocalarının, muhaberat ve şebiha tarafından tecavüze ve cinsel şiddete maruz kalan çok sayıda kurbanı vardı. Mahalledeki Şebbiha erkeklerin sistematik olarak kaçırılması da bir korku atmosferine neden oldu ve bu kadınların maruz kaldıkları istikrarsız durumu pekiştirerek, onları hayatta kalmak için faillerle müzakere etmeye ve onlarla gönülsüz olarak cinsel ilişkiye girmeye zorladı. Başka bir deyişle, cinsel köleliğe. Mahalledeki erkekler ise hapis ve işkence dönemlerinde benzer bir cinsel şiddete maruz kaldı. Erkekler, muhalefetle bağları olduğundan şüphelenildiği için tutuklandı, ancak çoğu zaman aile kadınlarına şantaj yapmak amacıyla.

Dördüncü ve son kalıp, zorla çalıştırma ve ekonomik sömürüdür. 2013’te ateş hattındaki çatışmaların artmasıyla birlikte istihbarat ve Şebbiha, Tadamun, Daf al-Suk ve diğer bölgelerden Sünni mezhebine mensup erkekleri tutukladı ve onları tünel kazma ve bariyerler ve duvarlar inşa etmede zorla çalıştırma için kullandı. Cephe hattı, muhalefetin ateşine maruz kaldı. Acılardan ve çatışmalardan sağ kurtulanlar ise kurşuna dizildi ve cesetleri yakıldı. Zorla çalıştırma, savaş tüccarları ve istihbarat liderleri için verimli bir yatırım olduğu için askeri ve ekonomik bir amacı da vardı. Siviller, zorunlu çalışmadan kaçmak için askeri kontrol noktalarına iki milyon Suriye sterlini ödemek zorunda kaldı.
Tadamun’da şiddet ve ekonomik baskının bir başka biçimi de sivil mülkün yasadışı olarak müsadere edilmesidir. Sivillerin muhalefet kontrolündeki bölgelerden Tadamun’a kaçmasıyla gelişen emlak piyasası, Şebiha ve istihbarat liderlerinin ölen ve zorla sınır dışı edilen mağdurların mallarına el koyması, şehitler ve yerinden edilmişler veya askeri ihtiyaçlar için ve ailelere yardım gibi bahanelerle emlak piyasasındaki mallarının kiraya verilmesi. Örneğin: Amjad ve patronu Tadamun’da otuzdan fazla mülke el koydu ve bugüne kadar hala yatırım yapıyorlar.

Sonuç: Neden?

Mağdurlar bizim üzerimizde büyük bir manevi ve duygusal yük oluşturuyorlardı, çünkü ailelerinin habersiz olduğu bir zamanda akıbetlerini biliyorduk. Zor ve iki yönlü bir ikilem içindeydik: Bilmek ama susmak ve kimseye söylememek gerekiyordu. Kurbanların kimliğini tespit etmek istedik ama fotoğraflarını insanlarla paylaşmak zorunda kaldık. Videoyu izledikçe daha çok merak ettik: Sevdiklerimizin son anlarını görmek istiyor muyuz? Bu kurbanların çoğu unutuldu ve marjinalleştirildi. Esad suçlarını örtbas etmeye ve ölümcül sessizliği Suriye toplumuna yaymaya çalışırken, uluslararası medya muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde yaşanan acılara odaklandı. Bu, mağdurların bile “utanç” korkusu, korku, çaresizlik ve sürekli baskı nedeniyle acı ve ıstıraplarından habersiz olmaları sonucu sekteye uğrattı. Hatta kurbanlardan biri merak etti: “Bu tecavüz müydü?” Bu bağlamda, sözlü tarih röportajlarımız, hayatta kalanlara yalnızca şiddete ilişkin anılarını ziyaret etme değil, aynı zamanda mağdurların kimliklerini doğrulama fırsatı verdi.

Sonuç olarak, bu videoların çatışma sırasında Suriye’den yayılan şiddet videolarının fazlalığı ile karşılaştırıldığında farklı olduğunu söyleyebiliriz. Beşar Esad için rapor yazan istihbarat liderleri, Silahsız sivillere karşı işledikleri suçları belgelenirken Şebbiha ile işbirlikleri net yüzleriyle ortaya çıktı. Ama bunu neden yaptılar? Bir yandan, Beşar Esad’ın doğrudan yetkisi altındaki Suriye istihbarat servislerinin ve milislerin cezasız kaldığı genişletilmiş bağlamından bu videoları analiz etmek ve ateş edenleri izlemek mümkün değil. Savaş suçlularını ciddiye alırsak, bu katliamları Amjad’ın daha önce öldürülen iki meslektaşı Hişam İsa ve Ammar Abbas gibi silah arkadaşlarının intikamından kaynaklanan fedakarlığın bir parçası olarak görüyorlar. Videolardan birinde ve röportajda Amjad, Darayya’da ölen küçük kardeşi Naim’in intikamını aldığını söyledi. Ve bu videoların faillerinin tasvirleri, bir tür hatıra olmasının yanı sıra, işlerini tamamladıklarının ve eylemlerinin Tadamun üzerinde derin ve yıkıcı bir etkisi olduğunun kanıtıdır.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director