Ortadoğu’da Yeni Hedef Hizbullah

ABD ve Batı’nın Ortadoğu politikasının amacı; Sünni – Şii Çatışması sonucunda istikrarsızlığa sürüklenecek bölgenin enerji kaynaklarını kontrol etmekti. Sadece Ortadoğu değil, bütün İslam dünyasında Şia karşıtı Sünni gruplar desteklendi ve Daiş projesi hayata geçirildi. ABD, onlarca yıl sürmesini planladığı bu çatışma ortamında Polis rolünü üstlenecek ve dolayısıyla bölge hâkimiyetini pekiştirecekti.

Ancak Türkler bu planı altüst etti. Libya ve Ortadoğu’daki Türk varlığı ve politikaları Daiş Projesini çökertti. Yılbaşına kalmadan bu bölgede Daiş Terör Örgütünden daha az bahseder olacağız. Çatışma alanı biraz daha güneye kayıyor ve Yeni Hedef Hizbullah olacak. Yakın bir zamanda ABD, Batı ve İsrail yanlısı Medya ve Kamuoyu Araçları, büyük bir iştahla Hizbullah düşmanlığı yayacaklar. Bu kaos ortamında ABD’nin Kuzey Suriye Kürdistanı projesi de sessiz sedasız temellendirilip kuvvetlendirilecek.

Son on yılda İran ve Hizbullah, Irak, Suriye ve Yemen’de büyük bir gelişme kaydetti. Şiiler, sadece Daiş Terör Örgütünü temizlemekle kalmadı, ABD ve İsrail Müttefiki Barzani’nin göz diktiği yeni alanları ve petrol imtiyazlarını da ele geçirdi. Suriye’de Nusayri Esad Yönetimine destek veren İran ve Hizbullah, Tartus’tan Şam’a, Deyrozor ve Ebu Kemal’e kadar bütün alana yayıldı. ABD’nin bütün engelleme çabalarına rağmen Şii orduları Güney Suriye ve Batı Irak sınırlarında birleştiler. Şu anda ElKaim’i alan Şiiler Ebu Kemal’de Esad ordusu ile birlikte operasyon yapıyor.

ABD ve Batı politikaları Erbil, Telafer, ElBab ve İdlib’te olduğu gibi Güney’de de ArapSaçına dönmüş durumda. ABD sadece, uzun yıllardır Ürdün’de eğittiği paralı muhalifler için Rusya’nın izni ile Tanif bölgesinde bir çatışmasızlık bölgesi oluşturabildi.

ABD ve Batı Planları, yıllardır İsrail’in kuzey sınır komşusu olan Hizbullah’ı daha da güçlendirdi. Lübnan’ın Kuzeyi ve Güneyi neredeyse tümüyle Hizbullah güçlerinin kontrolünde. İçlerinde çok sayıda İran Özel Kuvvetler mensupları bulunan Hizbullah eskisinden daha güçlü bir konumda. Bu yüzden ABD ve İsrail adeta Alarm durumundalar. Son umutları Suudi Arabistan’ın öncülük edeceği yeni bir Sünni Blok oluşturmak. Sınırlarındaki Yemen’de bile tam başarıya ulaşamayan Suudilerin ve aşiret uydularının yapabileceği fazla bir şey yok. Bu kargaşada en büyük yarar sağlayan ABD Savunma Sanayisi. Suudiler ve Körfez ülkelerinin milyarlarca dolarlık silah alımlarına bir de örtülü Aramco sermayesi ve petrol anlaşmaları eklenince bugünlerde ABD’nin ağzı kulaklarına değiyor.  Selman Ailesi ve Üvey Evlatları Hariri, ne emir verilirse yapmaya hazırlar.

Aslında bugün açıkça görülmese de Suudiler de çöküşe ve parçalanmaya doğru gidiyor. Üç Büyük Suud Ailesi birbirine düşman oldu. Bir iç kargaşa ortamında bölgeye müdahale edebilecek tek güç Mısır ancak orada da sular durulmuş değil. Mevcut Suud yönetimi şimdilik ABD ve Ürdün Özel Kuvvetleri ile ayakta duruyor.

Yeni Hedef Hizbullah ve Lübnan’a gelince. Lübnan Cumhurbaşkanı Aun, -bizzat İsrail’in kendi ifadesine göre- Hizbullah’ın en büyük müttefiki. Lübnan halkının, ne Beyrut’tan çıkarken gemilerindeki bütün bombaları atarak kenti harabeye çeviren ABD’ye, ne de sorgusuz sualsiz hava operasyonlarına kalkışan İsrail’e güveni var. Dürzi veya Hıristiyan da olsa Lübnan halkı, Hizbullah’ı İsrail’e karşı en büyük güvence olarak görüyorlar. Nitekim İsrail’e karşı en önemli askeri güç de Hizbullah. Şimdi Irak ve Suriye savaşında edinilen yeni silahlar ve en önemlisi İran’a kadar hava ve karadan açık bulunan Lojistik Koridoru ile Hizbullah gücünün zirvesinde.

İran’a karşı açıkça bir şey yapamayacak olan ABD, ancak elindeki Koalisyon kozunu kullanabilir ve bazı hava operasyonları gerçekleştirebilir. Hizbullah’a yönelik ağır bir saldırı, İran, Suriye ve Irak yönetimlerini ABD ile karşı karşıya getirir.

Kısacası, ABD ve Batı’nın işi zor. Burada anahtar ülke şüphesiz Rusya. Rus yönetiminin çoğu zaman ikili oynadığını, kimi zaman ABD, kimi zaman İsrail ile örtülü anlaşmalar yaptığını biliyoruz. Rusya bu tavrını sürdürdüğü zaman, zaten bazı rahatsızlıklar yaşadığı İran’ı kendinden uzaklaştırabilir.

Türkiye’ye gelince; ABD, Batı ve İsrail’in İran ve Hizbullah ile savaşı tamamen bizim dışımızda. Bu konuda Türkiye kesinlikle tarafsız kalmalı ve hatta mümkün olduğu ölçüde İran’a destek olmalı. Anlamsız bir şekilde bir dönem ABD politikasına alet olarak HaşdiŞabi düşmanlığına soyunan Türkiye, aynı hatayı Hizbullah konusunda yapmamalı.

Türklerde Sünni, Şii, Alevi, Nusayri ayrılığı yoktur. Bizim her mezhep içinde insanlarımız vardır. Türk milletinin genel karakteri Adalet, Birlik ve Barış olmuştur ve Ortadoğu politikasının temelinde de Etnik ve Mezhepsel düşmanlıklar değil, Birlik ve Beraberlik, İnsanlık değerleri ve Barış öncelik olmalıdır.

Odaklanmamız gereken Politika önceliğimiz Efrin, Aynu’lArap ve güney sınırlarımızdır. Sayın Erdoğan ile Putin anlaşabilirse Efrin konusu da kısa zamanda çözülecektir.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director