Ortadoğu’da Son Askeri, Siyasi ve İstihbari Hamleler ve Türkiye – Ürdün Darbe Girişimleri

İnsanlar çoğu zaman ülkelerindeki önemli bir siyasi gelişmenin sadece iç sebeplerle ilişkili olduğunu düşünür. Ancak, Ortadoğu ülkelerinde yaşanan önemli iç siyasi gelişmelerin mutlaka dış etkileri ve bağlantıları mevcuttur.

Türkiye, müdahil olduğu alanlar açısından düşünüldüğünde Ortadoğu’nun kilit ülkelerinden biri haline gelmiştir. Suriye, Irak, Libya, Somali gibi ülkelerde sahada mücadeleye katılan Türkiye’de olup bitenler ile bölge ülkelerindeki olaylar arasında da mutlaka bazı ilişkiler bulunmaktadır. Bu çerçeveden baktığımızda, İsrail’in Ortadoğu siyasetine doğrudan ve dolaylı olarak örtülü etkisi, birinci sırada sayılabilir. İsrail’in Ortadoğu politikasının temelinde “İstikrarsız ve Zayıf Komşular” ilkesi her zaman önceliklidir. İsrail’in bölge siyasetine, Trump dönemindeki açık ABD desteği, Biden döneminde örtülü Pentagon ve CIA desteği olarak kesintisiz sürmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi, Arap Baharı, Daiş Projesi ve son olarak Aramco Arap Koalisyonu sürecinde ABD ve İsrail sıkı işbirliği içerisinde olmuştur.

Biden Yönetimi bile, Kaşıkçı Cinayeti sebebiyle yaptırıma maruz kalması gereken Suudi Veliahtı Salman’dan vazgeçememiştir. Bugün yayınladığım bir twitte açıkladığım gibi, Birleşik Arap Emirlikleri, bölgenin en stratejik konumundaki Babu’l Mendeb’i kontrol eden Yemen’e ait Perim / Mayon adasında havaalanı inşaatını hızlandırmıştır. Ukrayna gibi Yemen’de de kontrol ve kışkırtma faaliyetini hızlandıran ABD, adeta Emirlik Yönetimini kendisinin ileri karakol bekçisi olarak tayin etmiştir. CIA’nın Ortadoğu’daki en büyük karargahı Dubai’de kurulmuştur. Emirlikler dün itibariyle Siber Güvenlik ve İstihbarat konusunda büyük bir konferansa ev sahipliği yaptı ve en önemli katılımcısı İsrail’di. İsrail ile Emirlikler, İstihbarat ve Siber Güvenlik konusunda uzun zamandır önemli yatırımlara girişmiş ve önemli çalışmalar yapmaktadır. Türkiye de dahil bütün Ortadoğu ülkelerine yönelik Siber dinleme faaliyetinin merkezi Emirlikler ve Suudi Arabistan olmuştur. Asya ile Avrupa (ve tabii Türkiye) arasındaki siber optik kabloların ana güzergahı Kızıldeniz’dir. Ortadoğu’nun internet iletişimi bu siberoptik kablolar üzerinden yapılmaktadır ve bu konuda daha önce yayınladığım makaleyi okuyabilirsiniz.

ABD ve İsrail’in Büyük Ortadoğu Politikası’nın temelinde “Zayıf, Yönetilebilir, Parçalanmış Küçük Devletler” stratejisi olduğu için, bugün Lübnan adeta ekonomik olarak çökmüş durumdadır. Suriye’nin parçalanmışlığı ortadadır ve PKK Terör Örgütü temelli Suriye Kürdistanı inşaası devam etmektedir. Irak Kürdistanı çoktan inşa edildiği için Irak yönetimi bile ayağa kalkmak için yine ABD yönetimindeki Aramco Arap Koalisyonu’na muhtaç durumdadır. Ortadoğu yangınının temelinde petrol ticareti olduğunu hiç unutmayalım. Kızıldeniz’in geçici kapanışı bile ABD’nin Körfez ve Irak Petrolünü Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail üzerinden Akdeniz’e taşıma planına hizmet etmiştir. Suriye sahası kuzeyde Rusya, güneyde Hizbullah ve İran tarafından kapandığı için Körfez – Akdeniz Kara Güzergahı için geriye kalan tek yol Ürdün ve İsrail’dir.

Ürdün’de İsrail politikalarına direnen Kral Abdullah’ın yerine Aramco Arap Koalisyonu ile uyumlu çalışacak bir yönetimi işbaşına getirmeyi amaçlayan Darbe girişimi, Ürdün İstihbaratı’nın (Türk Çerkez kökenli) omurgası tarafından başarısızlığa uğratılmıştır. İşbaşına getirilmek istenen eski Veliaht Hamza -Haşimi olması gereken krallık için- sadece bir figürdür. Darbenin asıl mimarı, aynı zamanda Suudi vatandaşı olan Bassim Vaadallah, uzun yıllardır MOSSAD ve CIA ile yakın ilişkiler içerisinde olan önemli bir bürokrattır. Wikileaks sızıntılarında, ABD’ye verdiği bilgiler daha önce deşifre olmuş, “Filistin meselesinin İslami Hareket ve Hamas’ın gelişimine katkıda bulunduğunu ve İran ve ElKaide söylemlerinin yarısını oluşturduğunu, ABD ve İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah’ı tamamen yoketmesi için harekete geçmesi gerektiğini” dile getirmişti. Kral Abdullah’ın Ekonomi Sekreteri iken -ABD ve İsrail ile yakın ilişkileri, İsrail vatandaşlarına toprak satışına aracılık etmesi gibi birçok sebepler yüzünden- Başbakan olma hayaline kavuşamamış, Saray ve ülke içindeki nüfuzu yüzünden ancak Yüksek Mahkeme Başkanı yapılarak yönetimden uzaklaştırılabilmişti. Aramco ile yakın ilişkiler kurup şirketin halka açılmasına öncülük etmiş, Salman’ın danışmanı ve Neom Şehir projesinin ortağı olmuş, Emirlik Veliahtı Zayed ve Suudi Veliahtı Salman ile İsrail arasında kilit bir role soyunmuştu. Lafı uzatmadan söyleyelim ki, Avadallah merkezli Ürdün darbesi tam bir Mossad – CIA destekli Aramco Darbe girişimidir. Eski Veliaht Hamza da konumu gereği bu oyuna dahil edilmiştir. Darbe başarılı olsaydı, Aramco Körfez Akdeniz Hattı hayata geçirilmiş olacak ve Suriye’ye de ihtiyaç kalmayacaktı. Irak Petrolü de aynı hattan Akdeniz’e ulaştırılmış olacaktı. Meselenin özü budur. ABD ve bölgede hala varlık göstermeye çalışan Fransız Basını, darbe girişiminin başarısız olmasından dolayı adeta büyük üzüntü içindedir.

Türkiye’deki Amiraller Bildirisi, masum bir siyaset eleştirisi gibi görünse de -kanaatime göre- yine birçok -hatta ABD karşıtı- amiralin oyuna alet edildiği bir iç huzursuzluğa sebep olmuştur. Bir noktada Ortadoğu’daki son hamlelerin ve derin faaliyetin amaçlarına hizmet edecek bir sürece hizmet etmiştir. Ortadoğu’da ABD – İsrail stratejisine uygun yeni bir yapılanmanın başarıya ulaşması için zayıf ve istikrarsız bir Türkiye her zaman istenen bir hedeftir. Bir komplo gibi düşünülebilir ancak olayda Derin FETÖ bağlantısı da mutlaka araştırılmalıdır. Fetö böyle bir yöntemle, Ergenekon sürecinden çıkan bazı amirallerden de intikam almayı amaçlamış olabilir. Hele ki WhatsApp üzerinden yapılan bütün yazışmaların, -eski İsrail başbakanları ve komutanlarının sahibi olduğu- Siber Güvenlik Şirketleri tarafından takip edildiği ve bu şirketlerde çok sayıda firari fetöcünün istihdam edildiği unutulmamalıdır.

Burada bir parantez açacak olursam, geçtiğimiz gün bir Arap ülkesinde Said Nursi’yi Ebu Hanife gibi büyük İslam bilgini ile denk gösteren bir yazı ile karşılaştığımda doğrusu hayret etmiştim.

Ortadoğu’daki son duruma ilişkin diğer detayları da şöyle özetleyelim:

Daiş Terör Örgütü, artık Suriye’de varlığını iyice hissettirmeye başladı. Daiş ile ilgili makalelerimizde bu örgütün bir Obama Projesi olduğunu hep yazmıştık. Trump her ne kadar Başkan olarak seçilse de Pentagon içerisindeki Obama ekibi hep etkinliğini sürdürdü. Trump’ın son günleriyle birlikte Pentagon, Daiş Projesini yeniden canlandırdı. PKK Terör Örgütü’nün yüzlerce Daiş tutuklusunu serbest bırakması sonrasında, Irak ve Suriye’de Daiş saldırılarında gözle görülür bir artış oldu. Türkiye’ye yönelen örgüt militanları ise Türk güvenlik güçleri tarafından yürütülen sıkı takipler sonucunda önemli bir eylem gerçekleştiremediler. Biden’ın görevi devralmasından itibaren Daiş Terör Örgütü Suriye içerisinde oldukça önemli saldırılar gerçekleştirdi ve çok sayıda Essed askerini öldürdü. Irak’ta ise gittikçe güçlenen merkezi ordunun etkisiyle özellikle Kerkük ve Orta Irak bölgesindeki petrol alanlarında yerleşmeye çalışan örgüt militanları büyük kayıplar verdiler.

Kazımi’nin Körfez ziyareti Irak’ın Arap siyasetini ön plana çıkardı. Emirlikler ve Suudi Arabistan’dan 6 milyar dolarlık yatırım vaadiyle dönen Kazimi, önümüzdeki günlerde Mısır ve Ürdün ile üçlü bir zirve daha planlıyor. Ancak Ürdün’deki kriz bu zirveyi erteletti.

Bu süreçte bölgedeki etkisinin zarar gördüğünü düşünen İran, Kudüs Güçleri Komutanı Kaani’yi Irak’a gönderdi ve Şii silahlı gruplarla bir dizi görüşmeler yaptırdı. İran, Irak içerisindeki gücünün bilinmesini istiyor ve adeta Kazımi’nin bölgesel girişimlerinin gölgesinde kalmak istemiyor.

Kazımi’nin Arap ülkeleri ile ilişkilerini geliştirme trafiğinin arkasında önemli bir Biden desteği var. İran, “Biden’ın bölge politikasını düzenlerken kendisini hesaba katması gerektiğini ve kendisine yönelik bütün yaptırımları kaldırarak Nükleer anlaşmaya dönmesini” istiyor.

Bununla birlikte İsrail ile İran arasındaki mücadele bütün hızıyla devam ediyor. İsrail, İran’ın Lübnan, Suriye ve Irak topraklarındaki varlığına karşı açık – gizli askeri operasyonlarını sürdürüyor. En son Kızıldeniz’de bir İran kargo gemisi Mossad tarafından sabote edilmişti. Buna rağmen bir milyon varil petrol taşıyan bir İran petrol gemisi bugün Suriye limanlarına ulaştı.

Kısacası Ortadoğu’daki istihbari, siyasi ve askeri hamlelerin tümünün birbiri ile yakın ilişkisi var. Türkiye de bu hamlelerden kendisine düşen payı alıyor.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director