Irak Türkmen Cephesi Tartışmasının Perde Arkası

Lise ve üniversite yıllarım Ankara’da geçtiği için çok eskiden beri Irak Türkmenlerinin daha doğrusu Irak Türklerinin davasını yakından takip ederim. 1970’li yılların ikinci yarısında, Saddam’ın zulmünden kaçarak Ankara’ya gelmiş zor şartlar altında okuyan birçok büyüklerimiz ve arkadaşlarımız vardı. Aileleri Irak’ta işkence görmesin diye bazıları kimliklerini gizlemek zorunda kalırdı. O yıllarda Türkiye’de Ülkücü Camia dışında hiç kimse yurt dışında Türklerin olduğunu, Irak ve Suriye’de yüzbinlerce Türkün yaşadığını, Orta Asya ülkelerindeki Türk nüfusunu ve varlığını bilmez ve duymazdı. Ankara Cebeci’de Site yurdunun hemen arkasında Kerkük Yurdu adıyla bir Öğrenci Evi mevcuttu. Irak Türklerinin en önde gelen liderleri de genellikle Kerküklü idi.

12 Eylül İhtilali’nin ardından, Ülkücü veya Devrimci kendisini ülke sevgisine adamış birçok genç devlet düşmanı ilan edilirken, sağ ve sol cephelerde birbirlerini düşman görenler asıl düşmanın dışarıda olduğunu anlamışlardı. 1980’li yıllardan itibaren bir yandan Kürtçülük hareketlerinin, diğer yandan Tarikat ve Cemaatlerin gelişmesine destek olan Amerika Birleşik Devletleri’nin, Türkiye’nin en büyük hasmı olduğu ortaya çıkmaya başladı. Ortadoğu’nun merkezinde ikinci bir Malezya kurma hayalindeki ABD, Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte Büyük Ortadoğu Projesini devreye soktu. Irak, İran, Suriye ve Türkiye’deki Kürtçülük hareketlerine verdiği destekle Büyük Kürdistan hayali canlandırıldı. Bu planın ilk aşaması olarak Körfez Savaşları ile birlikte Irak Kürdistanı inşa edilmeye başlandı. Türkiye’nin o yıllardaki siyasi ve askeri yöneticileri de bu oyuna alet oldular. Askeri uçaklardan güneydoğu bölgesine Said Nursi risaleleri atmayı öneren, ABD’nin Kuzey Irak planını gerçekleştirecek Askeri operasyonlara katılan büyük komutanlar (!) çıktı. ABD tarafından -1970’te Saddam’ın Kürt ayrılıkçılara hediye ettiği- Kürt Federasyonu topraklarını özenle Birleşmiş Milletler koruma sahasına alan 36-42. Paralel oyunu sahneye konuldu. 36. Paralelin kuzeyinde olmasına rağmen 250 bin kişilik Türkmen kenti Telafer Saddam’ın insafına terkedilirken, 42. Paralelin dışında kalan Süleymaniye bölgesi Talabani bölgesi olduğu için Güvenli Bölge’ye dahil edildi. Barzani ve Talabani dost kalsın diye Türk GenelKurmay’ı iki grubun arasında Barış Gücü oluşturdu ve yaklaşık 1000 kişilik gücün 950’si Irak Türkmenlerinden oluştu.

İşte o yıllardan itibaren sivil ve askeri kesimlerde bu tehlikenin ve gerçek düşmanın farkında olan vatanseverler de vardı. Bunların bir kısmı ABD’nin Türk askerini Irak’a ve ardından İran’a sokma planlarına karşı çıktılar, bir kısmı da -yıllar sonra- başlarına çuval geçirilmek suretiyle Irak topraklarından atılmak istendi. İşte bu dönemlerde yine bu vatansever subayların gayretleriyle Irak Türklerinin teşkilatlanması için Irak Türkmen Cephesi kuruldu. Bu arada, gerçek düşman ile mücadele eden bir çok sivil ve asker ise suikastlere kurban gitmişti.

Irak Türkmen Cephesi yukarıda kısaca özetlediğimiz siyasi ve askeri şartlar altında kuruldu. İlk kuruluş toplantılarını Erbil’de gerçekleştiren Cephe, Türkiye’de yaşayan Irak Türklerinin de iştiraki ile büyük bir heyecan yarattı. Bu ilk toplantılara ben de bizzat katıldım. 1997’de kurulan Irak Türkmen Cephesi, bütün zorluklara rağmen ABD’nin Irak işgali sonrasında da varlığını korudu. Bölgede okullar açıldı, Türkmenlerin yaşadığı kentlerde şubeler kuruldu, yardım çalışmaları sürdürüldü. ABD’nin askeri vesayeti altındaki Irak’ta Irak Türkmen Cephesini ayakta tutmak büyük bir başarıydı. Ben de bu ilk kuruluş yıllarında, Irak Türkmen Cephesi’nin web sitelerini hazırladım ve açtım. Dolayısıyla, Irak’ta doğmamış olsam da Irak Türklerinin davasına gönül verdim ve hizmet ettim. İlk kuruluş yıllarından itibaren Irak Türkmen Cephesi’nin faaliyetlerini yakından izledim ve gözledim.

Geçtiğimiz hafta görevinden ayrılan Kerkük Milletvekili Erşad Salihi 2010 yılından itibaren Irak Türkmen Cephesi başkanlığını yürütüyordu. Suriye, İran, Lübnan, Ürdün gibi diğer bölge ülkeleri ile ilgili araştırmalarım ve seyahatlerim sürerken, Irak Türkmen Cephesi kalbimde ayrı bir yere sahipti. Cephenin ilk kuruluşundan itibaren Sünni Şia demeden ve Türkiye’deki siyasi tartışma ve bölünmelere alet olmadan Irak Türkmenlerinin birlik ve beraberlik içerisinde olmasını hep savundum. Birçok makalelerimde, Türkiye’nin -bugün Suriye’de yaptığı gibi- bir şekilde Telafer bölgesine müdahale etmesini ve buradaki Türk varlığını koruma altına alması gerektiğini hep vurguladım.

Irak Türkmen Cephesi’nin çalışmalarının gittikçe zayıfladığını, ilk heyecanını kaybettiğini ve özellikle İran ve Kürt etkisinin arttığını gördükçe içim hep sızladı. Kol Kırılır Yen İçinde Kalır, deyip bu güne kadar açıktan hiçbir eleştiride bulunmadım. Ak Sakallıların geri planda kaldığını, Akıl ve Stratejinin yerini Siyaset ve Hamasetin aldığını, yeni nesil siyasetçilerin yanlış stratejiler yürüttüğünü, kimi zaman koltuğun davanın önüne geçtiğini, yerini muhafaza etmek için yanlış uzlaşma ve anlaşmaların yapıldığını hep gördüm.

Özellikle ABD etkisinin zayıflamaya ve İran etkisinin artmaya başladığı 2010 yıllarından sonra, Irak Türkmenlerinin yarısına yakınını oluşturan Şii Türklerin bir türlü kazanılamadığını ve Cepheye dahil edilemediğini üzüntüyle izledim. Barzani, Talabani ve hatta PKK’nın Türkmen kentlerinde varlık göstermesine anlam veremedim. Türkiye’nin maddi yardımlarına ve Irak’ın içine düştüğü siyasi ve ekonomik kaosa rağmen Irak Türkmenleri hayal ettiğimiz siyasi gücüne erişemedi. TazeHurmatu gibi küçük bir kasabada 2 milletvekili çıkaran Irak Türkmen Cephesi, Kerkük gibi Türkmen başkentinde sadece 1 milletvekili çıkarabilmişti ve o da ITC Başkanı Erşad Salihi olmuştu. Sonradan öğrendim ki, Cephenin ilk kuruluşuna emek vermiş arkadaşlarımızın ittifak girişimleri Salihi tarafından hep engellenmiş. Türkmen Ak Sakallı büyüklerden habersiz Kürt gruplarla uzlaşma görüşmeleri yapılmış ve hatta Kasım Süleymani ile pazarlığa oturulmuş. Kerkük’teki Arap ve Kürt nüfuzu son 10 yılda katlanarak artmıştır. Türkmenlerin bulunduğu kentlerdeki Memur ve Bürokrat seçimlerinde Türkmen kontenjanları yok sayılmıştır. Kürt grupların başarı kazandığı hileli Kerkük seçimlerine ilişkin itirazlar sonuna kadar takip edilmeyip, uzlaşmaya gidilmiştir. Örnekler çok ancak sözü uzatmak fayda getirmez. Gün ayrılık değil birlik günüdür. Bugünkü ortam, verilene razı olmak değil, büyük bir inatla hak talep etme günüdür.

Irak Türkmenlerinin bir özelliği vardır. Davalarında inatçı ve kararlıdırlar ve birbirlerini açıkça eleştirseler ve ağır tartışmalar da yapsalar, zor anlarda hep birleşirler. Aynı özellik bizim Anadolu Yörüklerinde de vardır. Irak Türkmen Cephesi, ister Sünni ister Şia ister Sağcı ister Solcu olsun bir çatı altında toplanmak zorundadır. Barzani’nin göstermelik Türkmen Milletvekilliği kontenjanı ile avutulamaz ve Bağdat’ta, Telafer’de, Kerkük’te çok başarılı olmalıdır. Irak Türkmen Cephesi, Sistani ile yakın olmalı, İran ve Kürt gruplarından uzak durmalıdır. Akıl ve Strateji ile hareket edilmeli, milli birlik ve beraberlik herşeyin önünde tutulmalıdır.

Neredeyse 11 yıldır başkanlık yapan Erşad Salihi bunları başaramamıştır. Mutlaka kötü bir niyeti olduğundan değildir ancak, tek kişi ile bütün işler yürümez. Ak Sakallıların baskısıyla görevden ayrılırken, anlamsız ve ayrılığı körükleyici ifadeler kullanması büyük yanlış olmuştur. Yerine gelen yardımcısı Hasan Turan, eski kuşaktan kıymetli bir insandır. Zaten şunu unutmamak gerekir ki; Irak Türkmen Cephesi bir tek kişi değildir, bir Cephedir. Yeni ITC Başkanına İslamcı veya Barzanici demek, eski başkana ise -bazı çevrelere sempatik görünmek için- Kemalist demek talihsizliktir. Arap ve Kürt basınına yayılan bu tür söylentiler ve dedikodular hiçbir Irak Türküne yakışmaz.

Hasan Turan, Barzani’nin tutuklayıp öldürmek istediği bir Türkmen lideridir. Bütün Irak Türkmenleri şimdi hiçbir mezhep, siyaset, menfaat gözetmeden Onun arkasında toplanmalı ve birlik oluşturmalıdır.

Bu sebeple, Türkiye kamuoyunda bu konuda dolaşan dedikodulara kulak asılmasın. Irak Türkmen Cephesi, Ak Sakallı Türkmen Liderler tarafından yeni bir görev değişimine sahne olmuştur. İşin özeti budur. Irak yeniden yapılanırken ve yeni seçimlere hazırlanırken, vakit milli birlik ve beraberlik zamanı, insan kazanma zamanıdır.

5 NİSAN EK NOT:
Yazı üzerine çok sayıda kişiden olumlu tepkiler geldi. Aynı zamanda bazı AkSakallı büyüklerden de geri dönüşler aldım. Bu geri dönüşler çerçevesinde:

  • Irak Türkmenlerinin yarıdan fazlasının Şii olması ifademi değiştirdim. Bir büyüğümüz, Şii Türkmenlerin yarıdan az olduğunu ifade etti ve Türkmenlerin hiçbir zaman mezhepçilik yapmadıklarını da özellikle vurguladı.Şu var ki, Irak’ta sağlam bir nüfus sayımı olmadığından gerçek rakamları hiç kimsenin bilmesi mümkün değil.
  • Bir büyüğümüz, Eski ITC Başkanı Erşad bey ile ilgili ifadelerin biraz ağır kaçtığını ifade etti. Hatasını kabul etmek, Dinimizde “Tevbe”, Töremizde “Barış” amacını taşır. Ben sayın Erşad Beyi hiç tanımadım. Benim eleştirim Bağımsız bir Gözlemci olarak son 10 yıllık döneme ait eksiklikleri vurgulamaktır. Bu sebeple, Sayın Erşad Beyin şahsına yönelik bir ifadem olmuşsa beni mazur görsün. Hiç kimseyi incitmek üzmek amacım yoktur. Kerkük türkülerini her dinledikçe gözümün yaşı eksik olmaz. Irak Türkmenleri meselesini yıllardır çok yakından takip ediyorum. 36-42. Paralel Oyununa ilişkin gerçeklere ait haritaları ilk çizdiğim ve yayınladığım zaman devleti yönetenler bile işin farkında değildi. Bu konuda TRT 1 kanalında televizyon belgeselleri hazırladım. BM Güvenli Bölge Sınırları ile Kürt Federasyon sınırları birebir çakıştığı halde o yıllarda ülkeyi yönetenler meselenin ehemmiyetini kavrayamadılar. Şimdi ise bu gerçek ortaya çıktı ve Telafer Sincar meselesi bölgenin en stratejik meselesi haline geldi. Ben Türkmen arkadaşlarımızın iç tartışmalarına girmek istemem. Yazımda da vurguladığım gibi birbirimizi en ağır şekilde eleştirelim ama birlik ve beraberliği de bozmayalım. Bir de benim kanaatim uzun başkanlık süreleri başarı getirmiyor. AkSakallı bir Meclis olsun, ama başkanlar her 5 yılda bir değişsin, yeni heyecan, yeni azim gelsin. Yazımdan incinen bildiğim bilmediğim Türkmen arkadaşlarım kusuruma bakmasınlar. Artık bu tartışmaları bırakalım, Arap ve Kürt basınını da yakından takip ediyorum, buralara akseden öyle şeyler okudum ki bunlar bana çok büyük üzüntü verdi.
  • Bu sebeple bu yazı Irak Türklüğü davasının selameti ve güçlenmesi için yazılmıştır. Gün barış günüdür, milli birlik ve beraberlik günüdür. Afganistan’dan, İran, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Libya’ya kadar bütün bölgede araştırmalar yaptım ve hala yapıyorum. Suriye’deki Türklük davasını bir noktaya ulaştırdık. Kut’ul Amare’den bu yana Irak, Ortadoğu Türklüğünün kalbi, burada hata yapma riskimiz yok, küsmek, darılmak, incinmek yok. Gerektiğinde özür dilemesini geri çekilmesini de bilmeliyiz. Büyüklerin önünde toplanıp Irak Türklüğünü ayağa kaldırmalıyız.
  • Saygılarımla.
  • 2002 yılında hazırladığım Televizyon Programı linkini de aşağıya ekledim:




Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director