Bireysel ve Toplumsal Sorumluluk

Günümüzde, sorunları çözmek yerine sürekli eleştirmek artık hayatımızın bir parçası oldu. Belki de modern dünyanın getirdiği yığınla soruna karşı bu bir çaresizliğin ifadesi.

Bir sorunun çözümü şüphesiz önce tespit ve tartışma ile başlar. Aslında, siyasi görüşümüz ve inancımız ne olursa olsun hepimiz az çok sorunların farkındayız. Sıkıntılarını bireysel veya toplumsal olarak bizzat yaşadığımız için, sürekli konuşuyor ve şikayet ediyoruz. Önce çevremiz ve geleceğimiz olan çocuklarımız için, sonra da bir şekilde sevdiğimiz ülkemiz için kaygı duyuyoruz.

Bu konuşma ve tartışmayı çözüme ulaştırma konusunda sorunumuz var. Çözüme nereden başlamalı veya kim çözmeli? Şüphesiz ki bunu gerçekleştirmenin iki yönü var. Bir yönüyle, toplum önderleri , bilim adamları ve toplumu aydınlatmakla görevli herkesin sorumluluğu var. Diğer yönüyle ise, bireysel olarak hepimizin konuya ciddiyetle yaklaşma sorumluluğu.

Din konusu, tarih boyunca olduğu gibi son yıllarda da artan ölçüde hem bireysel hayatımızı hem de toplumsal düzeni fazlasıyla ilgilendiren bir sorumluluk alanı. Vicdanımızı, huzurumuzu, ülkemizin ve insanlığın barış ve mutluluğunu belki de en fazla etkileyen bir alan.

İslam toplumlarının din konusundaki en büyük sorunu herhalde “Anlama Sorunu” olsa gerek. “Kuran’ı anlayasınız diye…” başlayan ön şartların vardığı ortak sonuç aynı. Yüzyıllardır, “Allah tarafından bildirilen Arapça Din Temeli’nin yani Kuran’ın, anlamadan tekrar Allah’a okunmasına” dayanan bir anlayışla bunu ne kadar gerçekleştirdiğimiz son derece açık. Dinin temelini anlamadan çıktığımız bu yolda, kendimizin ürettiği dinlerin sayısını artık sayamıyoruz.

Gerçekten Allah tarafından anlatılmaya çalışılan dini mi yaşıyoruz, yoksa hepimiz kendi dinlerimizi mi? Müslüman, Hristiyan, Yahudi ve hatta Budist veya Şintoist bile olsak sorunumuz aynı.

Yüzyıllar geçmesine rağmen bu sorunu bir türlü çözemedik. Hepimiz kendi Tanrımızı bayrak edindik, ya da kendi anlayışımızı Tanrılaştırdık onun uğruna neler yapmıyoruz ki…

Kaygımız ortak ise, insanlık olarak bunu çözmeliyiz. Sadece eleştirdiğimiz sürece, kin, nefret, düşmanlık, cehalet, sömürü ve kötü adına ne varsa hepsi daha da yaygınlaşıyor.

Bu konuda hepimizin çıkarları ve sorumluluğu var. Herkes kendi adına bir adım atsın. Din amacına ulaşsın, barış ve huzur getirsin. Gerçekten ihtiyacımız var, özellikle çocuklarımızın ve geleceğimizin kurtulması için. Onlar bizim yaşımıza geldiğinde çözümsüzlüğün içinde boğulup kalmasınlar. Bizler ulaştığımız bu noktada bir şeyler yapalım.

Toplum hızla değişiyor ve bu değişimden hepimiz sorumluyuz.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director