AKILA UYMAYAN İNANCA YENİLİR?

Akıl ve İnanç mücadelesi tarihin başlangıcından beri vardır. Bütün dinlerin ve felsefelerin temelinde yatan tartışma ve kavga da aslında aynıdır.

Akıl, bilgi, birikim ve bilim demektir. Sosyoloji, psikoloji, mantık, siyaset bilimi sayabildiğiniz bütün sosyal bilimler aslında Aklın birikimidir. İnanç ise önyargısız inanmak ve inandıktan sonra da bütün sorgulama kapılarını kapatmak demektir.

İnsan Akıl sahibi olmakla birlikte Duygusal bir varlıktır ve bu yüzden inancın etkisine daha fazla açıktır. Çoğu zaman Akıl doğruyu gösterse de, duygularına, bireysel çıkarlarına yani nefsine yenik düşer ve Akıl defterini kapalı tutarak rahat eder, mutlu olur. Kısa süren bu mutluluk, yanlış seçimin getirdiği sıkıntılarla daha sonra büyük bir mutsuzluğa dönüşür.

İslam felsefesinde Allah, Tam Akıl’dır. Yeryüzündeki temsilcisi İnsan, insandaki temsilcisi de bu tam akıldan gelen bireysel akıldır. Allah, insana Akıl verdikten sonra sürekli uyarmasına gerek yoktur. Maturidi ekolüne göre insan Aklı ile doğru yolu bulur, yanlıştan kaçınır; dolayısıyla bir Kitap ve Peygamber uyarısına da ihtiyacı yoktur. Kitap ve Peygamber ihtiyacı, yazının olmadığı Sözlü Kültür döneminin bir zarureti olmuştur. Yazı, bilim, bilgi, ortak akıl biriktikçe Kitap ve Peygamber ihtiyacı da ortadan kalkmıştır. Aksi halde insanlığın sonuna dek uyarıcıların olduğu bir döngüde yaşanır.

Durum böyle olmakla birlikte, Kural Koyucu ve Uyarıcı alışkanlığı yüzünden insanlar tarih boyunca belirlenmiş kuralların dışına çıkamamış, aklını kullanarak yeni sorunlara yeni çözümler üretememiş ve aklını kullananların kölesi olmuştur.

İki Tür insan vardır:

Birisi her yeni sorunla karşılaştığında daha önce belirlenmiş kurallara bakar. Önceki kuralın önceki toplumsal, kültürel, ekonomik, siyasi ve coğrafi şartlarla olan ilgisini düşünmeden uygular. Günlük davranışları, kıyafetleri, dili, kültürü, kısacası hayatının bütün detaylarında kuralların mahkumudur, dışına çıkamaz. Kendisi kural koyamaz, koymaya cesaret edemez.

Bir diğeri Akıl ile yaşar. Her yeni meseleyi her yönüyle analiz eder, artılarını eksilerini tartar, fayda ve zararlarını düşünür, doğru ve yanlışlarını belirler ve bir karar verir. Bu zor ve irade isteyen bir iştir.

Kuralcıların renkleri sınırlıdır, siyah, beyaz veya RGB, CMYK gibi temel renkler. Bütün olayları bu renklerden biriyle tanımlar ve seçimini yapar. Akılcıların renkleri dünyadaki ihtimaller kadar sınırsızdır, aynen milyonlarca renk olduğu gibi.

Örgütler üzerinde yaptığım araştırmalarda gördüğüm en önemli husus, radikal grupların liderleri çoğunlukla tıp ve fen bilimleri eğitimleri alanlardan çıkmaktadır. Dolayısıyla, bilimle uğraşmak da sosyal renk körlülüğünü gidermez. Radikal kuralcılar, ister sağ, ister sol, isterse dinsel bir örgütte olsun daima radikaldir.

Tarih boyunca, tarikat, cemaat, siyasal hareket, sosyal kulüp gibi hemen her alandaki örgütlerde renkler belirli kurallar net ve açıktır. Kuralcılar için sorgulama yoktur. Yapılan sorgular Doğru Yanlış, Faydalı Zararlı, İyi Kötü gibi en fazla birkaç seçenekli sorgulardır. Çoğunlukla kitabın birinci kuralını kabul eden kişi artık içindeki binlerce kuralı da kabul eder ve sorgulamaz.

Bütün bu sebeplerle, profesörlerin, generallerin, siyasal parti liderlerinin, devlet başkanlarının ve çoğu bilim adamlarının, ilkokulu bile dışaran bitirmiş birinin önünde el bağlayıp, diz çökmesine, el etek öpmesine anlam vermek zordur. Fetulla (Fetullah değil) Gülen’in geçtiğimiz yarım asırda yaptığı budur. Buna köy ağalarını, siyasal parti liderlerini, şeyhleri, aşiret başlarını ve daha birçoğunu örnek verebilirsiniz. Burada şunu vurgulamak gerekir ki, siyasal veya dinsel olarak kendisi aciz olan birçok lider gelenek, töre, din gibi yerleşik kurallardan büyük güç alır ve bu güçle ayakta kalır.

Dolayısıyla, yerleşik kurallara dayanan bir örgütle mücadele etmek için İnanç değil Akıl gerekir. Akıl, insanla uğraşmaz, kural ve kavramlarla uğraşır. Akıl için, Uygulayıcı değil onu yanlışa sevkeden Uygulama yanlıştır. Duygular ve inançlar tepkiseldir ve geçicidir. Uygulama ve Kurallar sorgulanmadıkça Duygular ve İnançlar değişmez.

Uygulamaları değil Uygulayıcıları hedefleyen stratejiler düşmanlığı pekiştirir, Akıl ve bilgiye dayanmayan mücadele İnanç karşısında başarısız olmaya mahkumdur.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director