Kesin İnançlı Türkler

Türklerin inançlarına bağlılığı çok güçlüdür. İslam öncesi Türk topluluklarının din anlayışı kısaca Gök Tanrı, Tek Tanrı anlayışıydı. Türklerin Ortadoğu kaynaklı İlahi dinlerle tanışmasıyla birlikte Kesin İnançlılık oldukça yaygınlaştı.

Göktürklerin yıkılışından sonra, başta Hazar ve Kırım Türkleri olmak üzere bazı Türk toplulukları 600 – 900 yıllarından itibaren Museviliği tercih ettiler. Musevi Türkler geçmişten bugüne kadar Yahudiliğin en bağlı takipçileri oldular. Günümüzde dünyadaki 35 milyon civarındaki Yahudi nüfusunun neredeyse 30 milyonunu Hazar kökenli (Eşkenaz / İskityan / İskit / Saka) Musevi Türkler oluşturmaktadır. Bununla birlikte Türklük bilincini önemli ölçüde yitiren bu gruplar, Siyonizm ideolojisinin kökleşmesinde ve güçlenmesinde büyük rol oynadılar. Günümüzde İsrail ve Siyonizmin en ateşli savunucuları da yine bu Eşkenazlardır. Ardından 900’lü yıllarla birlikte İslam ile tanışan Karluklar (Karahanlılar) ve Oğuzlar (Selçuklular) ilk Müslüman Türk toplulukları oldular. İslam’ın yayılışında ve güçlenmesinde en ön saflarda savaştılar.

İsrailoğulları ile Araplar aslında çok yakın kardeş (Sami) topluluklardı ve benzer geleneklere sahiptiler. M.Ö. 1250 yıllarında Hz Musa’nın getirdiği 10 Emir’den oluşan temel kurallar M.S. 90 yıllarına kadar Tanah denilen ve binlerce sayfadan oluşan çok geniş bir kutsal metinler topluluğu haline geldi. Hahamların nesilden nesile naklettikleri metinlere ise Talmud adı verildi. Tanah’ın ilk 5 bölümüne Tevrat denildi ve Kabbala denilen bir Yahudi Tasavvufu ortaya çıktı. Tevrat içerisinde Lut Peygamber ile Kızları arasında geçtiği nakledilen ensest ilişkilerden, çeşitli vahşet ve cezalandırma ifadelerine kadar, Tanrı’ya atfedilemeyecek çok sayıda ifadeler vardı. Kutsal olduğuna inanılan bu metinler, Yahudiler tarafından hiçbir zaman eleştirilemedi ve inkâr edilemedi. Aynen Araplarda olduğu gibi İsrailoğulları da önceleri mali gücüne göre sayısız kadınla evlenirdi ve Kadınlar ikinci sınıf insan kabul edilirdi. Sonradan Yahudi din adamları bunu dört ile sınırlandırdı. Bugün bile kadınlar havralarda örtünerek ayrı bir yerde oturmak durumundadır. İsrailoğulları ile Araplar arasındaki birçok benzerlikler, Takke, Sakal, Zikir Ayinleri gibi dinsel dış göstergeler aynı sosyal ve coğrafi kökenden kaynaklanmaktadır.

Kabbala düşüncesi, İslamın ilk yıllarıyla birlikte Müslümanları da derinden etkiledi. Yahudi kültürünün etkisi, İsrailiyat adıyla Tefsir ve Hadis alanında ayrı bir bilim dalı haline geldi. Tefsir ve Hadis biliminde kısmen kontrol edilebilen ve bilinen İsrailiyat düşüncesi, İspanya Yahudilerince daha da geliştirilen Kabbala felsefesi ile, bilimsel bir temel ve usülden yoksun olan İslam Tasavvufuna daha fazla yerleşti. Hz Ebubekir ve Hz Ömer, “Allah’ın Kitabı dışında ikinci bir kitap meydana getirilmesinden dolayı Allah’tan korkarım” diyerek kendi dönemlerinde Kuran Ayetleri dışındaki dinsel metinlere izin vermediler ve hazırlanan bazı Hadis kitaplarını bile yaktırdılar. Ancak sonraki dönemlerde, Uydurma Hadisler ile genişleyen İslam kaynakları bir süre sonra kontrol edilemez ve eleştirilemez geniş boyutlara ulaştı.

600’lerden sonra Musevi olan Türkler ile 1000’li yıllardan sonra Müslüman olan Türkler, Kutsal metinler dışında genişlemiş Dinsel metinlere büyük bir inançla sarıldılar. Kabbala Mistizmi ve Hermetik Ezoterizmin çok açık bir şekilde etkilediği Tasavvuf düşüncesi, Selçuklu döneminden sonra İslam Düşüncesinin duraklamasına, Fen ve Felsefi bilimlerin gerilemesine yol açtı. 700 ile 900 yılları arasında gelişen İslam Felsefesi ise önce Endülüs’ü, ardından da Rönesans’ı etkiledi. Türklerin savaş gücü ve cihan hâkimiyeti ile yüzyıllarca rahat bir dönem yaşayan Müslümanlar, bilim ve teknolojide geri kaldılar ve günümüzün üçüncü dünya ülkeleri haline geldiler. İslam dünyasında Sünni İslamcılığın ve Şii İslamcılığın en siyasal ve radikal güçlerini yine Türkler oluşturdular. Günümüzde İran’da Kum, Irak’ta Necef Türklerin yoğunlukla koruduğu iki kutsal Şii kenti durumundadır.

İnanç ve ideolojilerde körü körüne bağlılık, önderlerine veya şeyhlerine ölümüne sadakat, kraldan çok kralcılık ve aşırı taraftarlık bizim en büyük zaafımız olsa gerek.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director