Bölgesel Tehditlerin Arkasında ABD ve İngiltere.

ABD ve İngiltere’den oluşan ikili ittifakın son 20 yılda uyguladığı önemli bir strateji var: Tehditle Varolma Stratejisi. Önce tehdidi yaratmak, arkasından da müdahalede bulunmak.
1980’li yıllara kadar en önemli tehdit Komünizm idi. Komünizme karşı ABD tarafından kurulan Yeşil İslam Kuşağı, 1970’ten sonra çökmeye başladı. O dönemdeki komünizm karşıtı bütün İslamcı örgütlerin arkasında ABD vardı.
12 Eylül Askeri Darbesi, Türkiye’deki İslamcı grupların önünü açtı. Ülkücü ve Devrimci gruplar tasfiye edilirken, İslamcı örgütler desteklendi. ABD, bir yandan Afganistan’a İslamcı mücahit desteği sağlamayı, bir yandan da İran’a karşı Sünni İslamcılığı güçlendirmeyi amaçlıyordu. İslamcı gruplar, Sovyetler Birliği’nin dağılmasında önemli bir rol oynadı.
ABD, 1989 yılından sonra İslamcı örgütleri iki şekilde kullanmaya devam etti. Birincisi; radikal silahlı İslamcı örgütlerin büyümesini ve eylemlerini gizlice destekledi. Sonra da İslamcılık tehdidini gerekçe göstererek bazı ülkelere müdahalede bulundu. İkincisi ise; ABD ve Batı’ya karşı olan milliyetçi gruplara karşı siyasal İslamcı grupları iktidara taşıdı. Önceden işbirliği içinde olduğu ılımlı İslamcı gruplarla birlikte, Sovyetler Birliği’nin çekildiği alanlara yerleşti.
ABD’nin önce destekleyip ittifak ettiği yönetimleri sonradan büyük bir tehdit haline getirdiğinin örneği çoktur. İslam devriminden 6 ay sonra, İran’a karşı Saddam Hüseyin’i işbaşına getiren, Kürt Federasyonu planını güçlendirmek için Halepçe katliamına göz yuman, Irak işgalini meşru kılmak için Kuveyt saldırısına zemin hazırlayan ABD idi.
ABD, İngiltere ve İsrail’in bölgedeki en önemli düşmanı İran. Batı’nın İran’a karşı kullanabileceği yeni bir askeri güce ihtiyacı var. İsrail’in İran’a karşı girişeceği bir askeri harekat, ABD ve Batı çıkarlarına çok büyük zarar verecektir. Bunu bildikleri için, Irak’ta yıllardan beri yaptıkları gibi Sünni – Şii çatışmasını ve ayrılığını artırmak gerekiyor. ABD ve İngiltere, Türkiye öncülüğünde ve Arap ülkeleri desteğindeki bir Ortadoğu ittifakının, İran’a karşı önemli bir engel oluşturacağını düşünüyor. Hem İran’a, hem de Rusya ve Çin’e karşı böyle bir Sünni Osmanlı ittifakının çıkarlarına uygun olduğunu planlıyorlar.
Bu planın aksayan çok önemli bir yanı var. Milli Görüş çizgisinden gelen siyasal İslamcı hareket İran’a karşı değil. Humeyni sonrası Şii Siyasal İslamcıları ile 12 Eylül sonrası Türk Siyasal İslamcılarının çizgileri birbirine çok yakın. Ali Şeriati gibi post modern İranlı ideologlar ile Sünni Siyasal İslamcı ideologlar aşağı yukarı aynı siyasal çizgideler.
ABD ve İngiltere’nin bu noktada bir çıkış yolu yok. İran kendi yolunda ilerliyor. Güçlenen Türkiye de, hem Ortadoğu hem de Asya’da Batı için önemli bir tehdit. İran, Türkiye ve Suriye’yi bu bölgede durdurabilmenin tek yolu var: Hem merkezi hükümetlerde, hem de kendi özerk bölgesinde güçlenmiş Kürt federasyonlarından oluşan Birleşik Kürt Devleti’nin kurulması. Bu sebeple, bölgedeki Kürt federasyonlarına ses çıkarmayacak bir Türk Ordusu’na ihtiyaçları var. Türk Silahlı Kuvvetleri, ağır bir psikolojik savaşla sürekli yıpratılıyor ve Türk Ordusu’nun tahammül gücü zorlanıyor.
ABD ve İngiltere, İsrail’i de aşağılamasına izin verilen Siyasal İslamcılık tehdidinin gittikçe büyümesine destek oluyor. Bu balon patlarsa, hiç de ABD ve İngiltere’nin çıkarlarına hizmet etmeyecek.
Zaten ABD ve İngiltere, 1989’dan sonra bölgede yaptıkları hiçbir planı tam başarıya ulaştıramadılar. Geriye sadece yıllarca yanacak bir yangın yeri bıraktılar. Büyük Ortadoğu, Fas’tan OrtaAsya’ya kadar olan İslam dünyasıdır. Avrupalılar, sömürgeci tavırları yüzünden II. Dünya savaşından sonra Büyük Ortadoğu’dan kaçmak zorunda kaldılar. Yapılan bu stratejik hatalar yüzünden, yeniden yerleşmek istedikleri Büyük Ortadoğu’dan yine kaçmak zorunda kalacaklar.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director