Besle Kargayı Oysun Gözünü

Yüzde 12 Nusayri Azınlığa dayanan Esad rejiminin, Yüzde 80’lik Sünni çoğunluğa 1970’ten itibaren yaptığı zulümleri araştıran, 1980’li yıllarda bu baskı ve katliamlara bizzat tanık olan bir araştırmacı olarak yukarıdaki başlığı atmak istemezdim.

Türk Dışişleri Bakanı’nın “Barış ve Terörle Mücadele için Suriye Rejimi ile Muhalefeti Uzlaştırmak Gerektiği” şeklindeki konuşması dünden bu yana Türk Ordusu ve Türkiye himayesindeki Kuzey Suriye şehirlerinde büyük gösterilere yol açtı. Bütün şehirlerde sokağa dökülen halk, Türkiye’nin böyle bir girişimine şiddetle karşı olduklarını ifade ettiler.

12 yıl önce başlayan Suriye iç savaşının başlangıcında Suriye Muhalefeti ülkenin neredeyse % 80’inde hakim görünüyordu. Bir ABD Projesi olan Daiş Terör Örgütü’nün devreye girmesiyle birlikte ülkenin neredeyse yarısından fazlası bu örgütün kontrolüne girdi. Zaman içerisinde de Daiş, göstermelik çatışmalarla Suriye’nin kuzey doğusundaki toprakları PKK Terör Örgütü’ne devretmeye başladı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Daiş’e karşı başlattığı savaş sonrasında örgüt çöktü ve etkinliğini kaybetti. Uzlaşmaz görünen ABD, Rusya, İran ve İsrail, bölgede Türkiye karşıtlığında birleştiler ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği operasyonları başarısız kılmaya çalıştılar. ABD, kendi kontrolündeki Menbiç’i, NATO müttefikine değil Rusya’ya devrederken, AynulArap bölgesi ile RasulAyn’ın doğusu adeta Rusya, ABD ve PKK tarafından paylaşıldı. Esad Rejimi ve PKK Terör Örgütü açıkça Türkiye’ye karşı kullanılmaya başlandı.

Böyle bir süreçte Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı, Suriye’de Sünni Muhalefetin bir tek savaşanı bile hayatta kalamazdı. Ülke tamamen PKK Terör Örgütü ile Esad Rejimi kontrolüne girerdi. Durum böyle iken, Türkiye’nin askeri ve diplomatik çözüm bulma çabalarına karşı Sünni Muhalefet tarafından dünden bu yana organize edilen gösteriler gerçekten büyük bir dönüm noktası. İşte bu yüzden yukarıdaki Türk Atasözünü yazmak farz oldu.

Bugünkü durum, Mustafa Kemal Atatürk’ün I. Dünya Savaşı sırasında Suriye’de yaşadığı duruma çok benziyor. Mustafa Kemal, Şam’daki görevi sırasında Arap toplumunu emperyalist ülkelere karşı uyandırmak için “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”ni kurmuştu. Şam, Beyrut, Kudüs, Hayfa ve Akabe’de cemiyeti yaymaya çalıştıysa da başaramadı. En son Filistin ve Halep direnişlerinde bazı yerel Arap grupları Suudi desteğindeki İngiliz kuvvetlerine destek çıktı. Mustafa Kemal de, Lazkiye kuzeyinden Halep güneyine doğru bir çekilme ve savunma hattı belirleyerek bölge topraklarını İngiliz işgalinden kurtardı.

Şimdi Türkiye’nin savunması gereken bölge yine bu bölgeler. Ortadoğu Arap Toplumu, yıllardır Filistin meselesine bile akılcı bir çözüm bulamadı. Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatına kadar, bütün büyük Filistin kentleri Arapların kontrolünde iken, Atatürk’ten sonra İngilizler Peel Paylaşım Planı ile Filistin’deki Arap egemenliğine son verdiler.

Türk himayesinden ayrılan Ortadoğu topraklarında bir asırdır barış ve huzur yok. Türkiye’nin de yeniden bölgeyi himaye etmek gibi bir amacı yok. Türk Devleti, güney sınırlarındaki PKK ve Daiş Terör Örgütlerini temizleyerek sınırlarını güvence altına almaktan başka gaye taşımıyor.

Suriyeli Arapların ve Sünni Muhalefetin, Türkiye’nin çabalarına karşılık gösteriler yapması tam bir cehalet ve tarih bilmezlik örneğidir.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director