Batı Karar Vermeli: İran mı? Türkiye mi?

ABD ve Batı’nın emperyalist amaçlarını artık biliyoruz. Batının doğuya ilgisi insan ve demokrasi değerlerine olan bağlılıktan değil, petrol ve ticaret kaygılarıyla ilgili. Bu yüzden zaman zaman Batı ülkeleri de, doğudaki çıkarları için birbirleri ile yarışıyor. ABD, Almanya liderliğindeki Avrupa Birliği, İngiltere ve hala büyük bir devlet olduğunu düşünen Fransa bu yüzden ortak bir kanaate sahip değil.
İran ile nükleer müzakerelerin yapıldığı şu günlerde Batı ülkelerinde bile bir fikir birliği yok. Tek amaç var: İran’ın nükleer güç olmasını engellemek. Bu durum ise sadece İsrail’in güvenliği ile ilgili. Türkiye için böyle bir tehdit olsa NATO üyeleri Türkiye’nin güvenliğini düşünmez.
Biraz geçmişe bakanlar, İran’ın teknoloji yatırımlarında Rusya kadar Almanya’nın da büyük katkısı olduğunu görebilir.
Tabiatıyla teknolojik gelişmeler bir toplumun refahını yükseltir. Her ülke gibi İran da halkının refahını düşünmek ve geliştirmek zorundadır. Fakat bunu yaparken, kendi halkının demokratik haklarını gaspetmesi, dini bir yönetimi dayatması ve bölgede genişleme hayalleri peşinde koşarak bir tehdit haline gelmesi de kabul edilemez. Her ülke öncelikle kendi halkının mutluluğu için çaba göstermelidir.
ABD ve Batı, geçmişte bütün güçleriyle destekledikleri İran ve Irak’ı şimdi kontrol etmeye çalışıyor. Bunu yaparken karşılarında İran’ın bölgedeki mezhepsel gücüyle savaşmak durumunda kalıyorlar. ABD ve Batı, İran yönetimine karşı mücadele verirken kararsız ve başarısızlar. Çünkü, bölgede işbirliği yaptıkları güçlü bir destekleri yok.
1. Sadece İsrail’i müttefik kabul etseler, Araplar ve Müslümanları kaybediyorlar.
2. Sadece Araplara güvenseler, bütün Arap ülkeleri toplansa İran ile başetmesi mümkün değil. Bu mücadele sadece para ve silah meselesi değil. Öyle olsaydı, dünyanın finans kaynağı Körfez Ülkeleri çoktan bunu başarırlardı.
3. Türkiye’ye güvenemiyorlar çünkü Türklerin tekrar bölgeye hakim olacağından korkuyorlar.

İran ve Türkiye’ye güvenmeyen ABD ve Batı sonunda Rusya’yı da Ortadoğu oyununa dahil etti. Batının bu kararsızlığı devam ederse çok yakında Çin de bölgenin aktif oyuncuları arasına katılacak. Çünkü İsrail, ABD’nin karşı çıkmasına rağmen Çin ile ilişkilerini geliştiriyor. ABD ve Batı ülkeleri Arap Baharı sonrasında, sadece Arap ülkeleri ile İran’a karşı koymaya çalıştı. Sonuç büyük bir başarısızlık ve İran bölgedeki gücünü kat kat artırdı. Dost mu düşman mı olduğuna bir türlü karar veremedikleri Esad Yönetimi, hem İran’ın hem de Rusya’nın bölgeye iyice yerleşmesine yardım etti. İsrail’in güvenliğini düşünürken Lübnan’ı cezalandıran ABD ve Batı, Lübnan’da Hizbullah’ın daha da güçlenmesine yol açtı. Fransa, Lübnan’da istediği yönetimi kuramayınca ambargo uyguladı ve ekonominin çökmesine öncülük etti.
Kısacası, ABD ve Batı ülkelerinin 2. Dünya Savaşı sonrasında uyguladıkları Ortadoğu politikaları bölgeye barış getirmedi. Aksine bütün bölgeyi bir çatışma alanına dönüştürdü. ABD, işgal ettiği Irak’tan çekilmek zorunda kaldı. Körfez ülkeleri bile ABD politikalarına karşı çıkmaya başladılar. 20 yıl sonra Körfez devletleri de ülkelerindeki ABD askeri varlığını tartışmaya başlayacaklar.
ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonrasında dünya lideri olmasında İdeolojik Amaçları önemliydi. İslam karşıtı olmayan, Rus emperyalizmine ve Komünizme karşı çıkan demokrasi yanlısı bir müttefikti. Şimdi ise, çıkarı için Terör örgütleri de dahil herkesle işbirliği yapabilen, ilkesiz, tutarsız bir ülke haline geldi. Mısır, Libya ve Türkiye’de askeri darbelere destek oldu.
ABD ve Batı ülkeleri, kendi ülkelerinde olduğu gibi Ortadoğu’da da demokratik değerleri önemsemelidir. Diktatörler yerine, din ve mezhebi ne olursa olsun demokrasiye, adalete öncelik vermelidir. İnternet çağında her halk kendi demokrasi mücadelesini verecektir. Yeter ki Ortadoğu’daki diktatörler ABD ve Batı’dan destek almasın.
Suudi Arabistan’ın Birleşmiş Milletler Temsilcisi dün güzel bir konuşma yaptı ve “Esad’ın, masum halkının kafataslarından oluşan bir piramidin üzerinde zafer ilan ettiğini” söyledi. Bu net ve doğru bir tavırdır. ABD ve Batı kesin bir kararlılık gösterirse Esad yönetimi devrilir. Söz bölge halklarına verilirse, terör örgütleri ve radikal örgütler kısa zamanda dışlanacaktır.
Bu konuda en güzel örnek Lübnan’dır. Uzun savaşlardan usanan Lübnan halkı, din ve mezhep farklarına rağmen Beyrut’u Arap dünyasının Paris’i yaptı. Bir gün Şam kenti de kendi özgür halkının elinde bir Barış kenti olabilir.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director