Türk Vatandaşı Olarak Bazı Adaylardan Rahatsızım!

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılına girdik. Gönül isterdi ki bu bir asrın sonunda, bu devletin temelleri daha da sağlamlaşsın ve Türkiye dünyanın sayılı ülkeleri arasına girsin. Ne yazık ki, bu sonuca ulaşamadık. Seçim sürecine girdiğimiz şu günlerde bazı adaylar beni derinden rahatsız ediyor.

28 Şubat 1997 öncesinde de, Türkiye’nin çok sorunlu yıllara doğru gittiğini, Fetö ve Siyasal İslamcılık tehlikesinin Kürtçülük tehlikesinin de önüne geçeceğini ve büyük bir Kültür Tahribatı yaşanacağını yazılarım ve kitaplarımla anlatmıştım. Nitekim takip eden yıllarda, İslamcılar ile Sosyal Demokratların elele vererek İslamcılık ve Kürtçülük hareketlerinin meşrulaşmasına ve gelişmesine yol açacak bazı Anayasa Maddelerini kaldırma girişimine de karşı çıkmıştım. Demokrasi Özgürlük derken geldiğimiz noktada artık “İzler Birbirine Karıştı”. Dün açıkça söylenemeyen birçok talep bugün kamuoyunda tartışılıyor.

Suriye’nin Türkiye sınırındaki Kobani PKK Terör Örgütü için tarihsel ve simgesel bir öneme sahiptir. Elebaşı Öcalan, 12 Eylül öncesinde Türkiye’den kaçtığında 6 ay burada kalmıştı. Suriye’deki PKK & PYD’nin ilan edilmemiş başkenti olan Kobani, yine bir ABD Kurgusu olan Daiş tarafından kuşatıldığında, şimdi Ankara’dan Milletvekili adayı olan bir kişi şunları söylemişti:
“Kobani birilerinin ‘laik’ korkuları nedeniyle değil, son yılların en anlamlı vicdan ve onur direnişi olduğu için düşmemeli #DirenKobane” Aynı kişi bununla da kalmadı, Çözüm Süreci denilen Terörle Uzlaşma yanlışı sırasında Elebaşı Öcalan’ın bir fotoğrafını “Tarz Olmuş” övgüsüyle paylaşmıştı.

Fetö kumpasları sırasında Taraf yazarlığı da yapan bir başkası, “Kemalizm Irkçılıktır” demesine rağmen Cumhuriyetin kurucusu partinin Sosyal Politakalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendi ve şimdi de İzmir’den Milletvekili Adayı.

Gehlen ekolünün felsefesini devam ettiren Alman Vakıfları, Türkiye’nin geleceğine ilişkin siyasal çalışmalara büyük destek verir ve güç odakları oluşturur. Necip Hablemitoğlu arkadaşımız bu konuya el attığı için suikaste uğradı. Almanya’nın (BND) desteklediği bu odaklardan Avrupalı Genç Sosyalistler, Sevr’in 100. yılında 2015’te Türk milletine karşı bir bildiri yayınlamıştı. Bu grubun Genel Başkan Yardımcısı, yine Cumhuriyetin kurucusu partinin İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu ve şimdi İzmir Milletvekili Adayı.

Bilindiği gibi, ABD’nin talebi doğrultusunda, Fetöcüler ve İslamcıların ortaklığında Türk Ordusu içerisindeki Atatürkçü Milliyetçi subayları temizlemek için başlatılan Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları sonrasında birçok vatansever subayımız sahte belgelerle tutuklanmış, şimdi sosyal demokrat geçinen bazı gazeteciler yolda (!) buldukları valiz dolusu sahte belgeleri taşımış, bazı subaylar içeride ölmüş, kimileri hastalanmış, aileleri dağılmış ve uzun bir sosyal işkence altında kalmışlardı. O dönemin Adalet Bakanı şimdi İzmir Milletvekili Adayı.

Hizbullah, İran Siyasal İslamcılığının Ortadoğu’da ve Türkiye’deki temsilcisidir. 183 Türk vatandaşı bu örgüt tarafından bir kısmı Domuz bağı ile işkence görmek suretiyle öldürülmüştür. Bu örgütün tetikçilerinden 58 kişi Ömür Boyu hapis cezaları kesinleştikten sonra Yargıtay’a başvurarak yeniden yargılanma talebinde bulundular ve geçtiğimiz yıllarda birer birer serbest bırakıldılar. Hizbullah bütün Ortadoğu’da Allah’ın Partisi olarak bilinir. Türkiye’de de aynı felsefeyi çağrıştıran hareketin temsilcileri Milletvekili adayı. Emekli Emniyet mensuplarının onca açıklamasına rağmen, bu siyasal hareketin önde gelen bir lideri “Domuz Bağı işkencesine ait tek bir belge yoktur” diyerek kendilerini savunmaya kalkarken, bir başkası da 15 Mayıs sonrasında hesap sorulacağından dem vurmaktadır. İşin daha hazin bir yanı, Türk Milliyetçiliği mirasını taşıyan bir parti de bu hareketi temize çıkarma gayreti göstermiştir.

Bu örnekleri verdikten sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken değişmez olarak tanımladığı ilk maddeleri tartışmaya açanları, Atatürk’ün kapattığı tarikat ve cemaatleri meşrulaştırmak için onların Dernek haline gelmesini savunanları da görüyoruz.

Herkesin aykırı düşüncesini rahatça ifade ettiği bugünlerde, Türkiye Cumhuriyeti’ne gönül vermiş bir Vatandaş olarak ben de çok ama çok rahatsız olduğumu ifade etmek istiyorum. 15 Mayıs tarihinin 15 Temmuz gibi bir dönüm noktası olacağını görüyorum. İnşaAllah, Türk Milleti Milli Birlik ve Beraberlik içerisinde en doğru kararı verir ve kendisine sağdan ve soldan yapılan dayatmalara karşı çıkar. Türkiye Cumhuriyeti sadece Siyasal olarak değil, Kültürel olarak da bölünmeye çalışıldığı bu tehlikeden kurtulur.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director