Siyasal Ümmetçiliğin Alternatifi Kültür Milliyetçiliği

Tarih boyunca birleştirici bir fikir gibi lanse edilen Siyasal Ümmetçilik, kavimsel milletçiliğin en önemli taşeronu olmuş ve sonunda da ne ümmetçilik ne de milliyetçilik temeline dayanmayan siyasal bölünmelere yol açmıştır. İslam düşüncesini Evrensel niteliğinden uzaklaştırmış ve Arap kültürüyle sınırlamıştır.

Türk Devlet Geleneği üzerine inşa edilmiş ve bağlı kavimlerle genişlemiş Osmanlı Devleti, Rönesans sonrasında Siyasal Ümmetçiliğe rağmen kavimsel milliyetçilikle parçalanmış, Osmanlı coğrafyasındaki bir Arap milletinden 20’yi aşkın küçüklü büyüklü sömürülecek yeni siyasal devletler ortaya çıkarılmıştı. Balkanlar ve Kafkasya’daki benzer kavimsel ayrışmalar ise Avrupalı ve Asyalı emperyalist ülkelerin eyaletleri haline dönüşmüştü.

Bu yüzden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı’nın en büyük Türk yoğunluğunun bulunduğu Anadolu’da Türk Kültür Milliyetçiliği üzerine kurulmuştur. Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi düşünürlerin tanımladığı Türk Kültür Milliyetçiliği fikri, Mustafa Kemal Atatürk tarafından bir Devlet Felsefesi haline getirilmişti. Atatürk 1926’da “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur” derken, 1933’deki Onuncu Yıl Nutku’nda “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir” diye söyleyerek bu gerçeği vurgulamıştı. Bu yılların en önemli fikir platformu “Türk Ocakları” idi. Atatürk, bu ocağın kurucularından Ziya Gökalp için “Fikrimin Babası” diye bahsederken, Gökalp de Atatürk için “Türk milliyetçiliğine resmiyet veren ve Türk milliyetçiliğini fiilen tatbik eden” ifadesini kullanmıştı.

O yıllardan bu yana, Siyasal Ümmetçiler ne yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tam olarak benimsediler ne de Türk kelimesinden hoşnut oldular. Osmanlı’nın son günlerinde “İslam’da dava-yı kavmiyet olmaz” diyenlerin çoğunluğu Osmanlı tabiyetine mensup Türk olmayan Müslümanlardı. Siyasal Ümmetçilik fikrinin arkasında Kavimsel Milliyetçilik yapanlar ve bu fikirleri Osmanlı topraklarında yayanlar yine kendileriydi. Meşrutiyet ile birlikte “Arabım, Ermeniyim” demeyi hürriyet ve adaletle bağdaştıranlar, “Türküm” demeyi kavmiyetçilik olarak suçluyorlardı. Sonuçta, Arabı da Ermeniyi de yeni Türk devletinin çatısı altından çıkarmayı başardılar.

Günümüzde de çok fazla bir şey değişmedi. Bir yandan “Arabım, Kürdüm, Çerkezim, Ermeniyim” diyerek etnik kimliği, diğer yandan “Aleviyim, Sünniyim, Nakşiyim” diyerek dinsel kimliği özgürlük kabul edenler, etnik ve dinsel bir vurgu yapmadan “Türküm” demeyi ırkçılık, kavmiyetçilik olarak algılayıp, “Milliyetçiliği ayakları altına aldılar”. Emperyalist destekçileri bulunan Kürtçüler ve Kürtçülük büyük güç kazandı. Osmanlı’nın parçalanmasında yarım kalan temel hedef aynıydı: “Kürtleri de, Türk devletinin çatısı altından çıkarmak”.

Ancak son yıllarda, siyasi ayrılığın Kürtleri sefalete sürükleyeceği, Türk devletini ise daha da güçlendireceği görülünce, “Ayrılık yerine Ortaklık” fikirleri savunulmaya başlandı. Bunun için Kürtlerin “Kurucu Millet” olduğu propagandasına başlandı.

Son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de aslında Osmanlı gibi bir kavimler topluluğu olduğu düşüncesine temel teşkil eden en önemli bilimsel kaynaklardan biri Peter Andrews’in araştırmalarıydı. Andrews’in “Türkiye Cumhuriyeti’nde Etnik Gruplar” isimli kitabı “Türkiye’nin bir mozaik olduğu” fikrini yaymak için önemli bir propaganda unsuru olarak kullanıldı. Andrews, -biraz da sponsorlarının amaçları çerçevesinde- daha kitabının önsözünde “Türkiye’de yetmiş iki buçuk millet var” diyerek bu ana fikri ifade ediyordu.

Türkiye’nin etnik yapısı üzerine Cumhuriyet döneminde hazırlanmış en önemli yabancı araştırmayı yapan Peter Andrews’i -1989 yılında Weisbaden’de basılan söz konusu kitabı konusunda görüşmek için- 1990’lı yıllarda Köln Üniversitesi’nde bizzat ziyaret etmiştim. Önceleri İngiltere Hükümeti için başladığı Türkiye’nin Etnik Araştırmalarına sonradan Alman Hükümeti destek olmuş ve Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın (İstihbarat Teşkilatı) malum bilimsel destekleri çerçevesinde Almanya’da hazırlanıp basılmış ve kendisi de Köln Üniversitesi’ne Öğretim Üyesi yapılmıştı. Ziyaret ettiğim oldukça geniş odasının duvarında yaklaşık 3×7 metre genişliğinde muhtemelen 20 metrekare civarında Türkiye’nin Etnik Haritası vardı. Orijinal kitabında da görüleceği gibi, Türkiye’nin köylerine ve köylerdeki etnik grupların sayılarına ve yerleşim yerlerinin koordinatlarına kadar çok titizlikle hazırlanmış bir çalışmaydı. Eşi de, İngiltere’ye yerleşen Türklerden bir hanımdı ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bir Kastamonu milletvekilinin torunlarındandı. Belki de bu yüzden kitabının iç kapağında “Bu kitabı Türkiye toplumunun birbirine olan sevgisine ithaf ediyorum” diye bir ifade koymuştu. Orijinali 656 sayfa olan kitabın, Türkiye’de yayınlanan “Türkiye’de Etnik Gruplar” şeklindeki çevirileri son derece eksik, maksatlı ve yanlış özetlerle dolu yayınlardı ve bu konuda kendisi de bana şikâyette bulunmuştu. Peter Andrews, iki Almanya’nın birleşmesini takiben Amerikan Hükümeti için de Türkiye hakkında önemli raporlar hazırladı ve 1992 yılında hazırladığı bir raporda Türkiye’deki Kürtler ve diğer etnik grupların toplam oranını % 13.79 olarak gösteriyordu.

Bu da gösteriyor ki, hem Batılıların hem de Türkiye’deki ayrılıkçıların inkâr edemeyeceği bir gerçek, Türkiye nüfusunun % 86’sı –ki biz bu konuda bir ayrım yapmayı yanlış da bulsak- Türk etnik kökenine mensuptu. Buna rağmen emperyalist ülkeler, % 10 civarındaki bir etnik yapıyı, % 90’lık çoğunluğa “Ortak Kurucu Millet” yapma propagandasıyla iç barış ve huzurumuzu bozmayı hedeflemişlerdi.

Soğuk Savaş döneminde Sovyetlere karşı kurulan Yeşil Kuşak, Rusların Afganistan işgali ve İran Devrimi ile kırılırken, Türkiye ABD destekli 12 Eylül Darbesi ile Batı bloğunda kalmıştı. Buna karşılık da Ruslar, Kürt Ayrılıkçılığını örgütleyip PKK Terör Örgütü’nü kurdurarak bölgesel müttefikleri Suriye’nin himayesine vermişlerdi. Zaman içinde Almanya, Yunanistan, Fransa gibi Avrupa ülkeleri ile Irak işgalini takiben ABD özel kuvvetleri de PKK’ya önemli destek verdiler.

Bu süreçte, Türkler ile akrabalık bağları kurmuş, kentlere taşınarak modernleşmiş ve ağaların kontrol alanından çıkmış bulunan Kürtler PKK terör örgütüne ve etnik milliyetçiliğe karşıydılar. Ancak ABD’nin Irak’a yerleşmesi, Kuzey Irak’ta bir Kürt federasyonunun kurulması ve Kürt ayrılıkçıların ABD himayesine alınması PKK terör örgütünün de güçlenmesine yol açtı. ABD’nin Irak’tan çekilme kararı almasıyla birlikte bu kez de Müslüman Kardeşler öncülüğünde Büyük Ortadoğu Projesi ortaya çıktı ve ABD’nin bölgesel müttefikleri -Siyasal İslamcılar ile Kürt Ayrılıkçıları- işbirliğine başladılar. İttifakın ortak düşmanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesi ve Atatürk Milliyetçiliği oldu. Bu arada Suriye’de bağımsız kantonlar kuran PKK terör örgütü Rusya ile yakınlaşırken, Esad Yönetimi ile açık bir savaşa girmediler. Bölgedeki kargaşa bugün de devam ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşayan herkes etnik kökeni ve dinsel mensubiyeti ne olursa olsun Yüce Türk Milleti’nin ayrılmaz bir parçasıdır. İster Kürt veya Yezidi ya da Arap veya Nusayri olsun isterse Musevi ve Eşkenaz, kendisini Türk hisseden herkes Türk’tür. Bizler evimizi, yurdumuzu, aşımızı biriyle paylaşırken dinini milliyetini soran bir toplum değiliz. Bu devlet, Türk tarihi, kültürü ve devlet geleneği üzerine kurulmuştur. “Ne Mutlu Türküm Diyene” vurgusu etnik değil, kültürel bir mensubiyet şuurudur.  Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hiç kimsenin tahayyül bile edemeyeceği doğal savunma refleksleri vardır ve Türk Milleti tahammül ve hoşgörü sınırlarını aşan her türlü sıkıntıyı ve zorbalığı mutlaka aşacaktır.

Bu yenilenme ve kurtuluş, eğitim ve kültüre dayalı “Yeni Neslin Eseri Olacaktır”.

Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe Türk milleti, ilini töreni kim bozabilecek?

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director