Yeşil Kuşak’tan Rus Ortodoks Kuşağı’na

1950’li yıllardan bu yana İslam Dünyasını, Rusya ve Çin’e karşı örgütleyen ABD’nin ikinci Yeşil Kuşak denemesi başarısızlıkla sonuçlandı. ABD, NATO’NUN Yeşil Kuşak felsefesini İslamcı Kuşak yanılgısına çevirince, bölgedeki bütün geleneksel destekçilerini ve müttefiklerini de harcadı ve kaybetti.

Şimdi bölgede, Türkiye için de çok önemli olan yeni bir tehlike gelişiyor: Rus Kuşağı. Bu konuya özellikle dikkat çekmek ve bazı konuları aydınlatmak çok yararlı olacaktır. Yeni Rus Kuşağı’nın önemli gelişmeleri olarak şunları özellikle hatırda tutmak gerekiyor.

  • İslam dünyasında yanlış algılanan en önemli husus; Mısır’da yapılan Askeri Darbe bir ABD darbesi değildi. Nasırcı Mısırlı subayların rahatsızlığı, Mısır Askeri Yönetimini böyle bir darbeye zorladı. ABD işin farkında olduğu için doğrudan karşı çıkma imkânı bulamadı ve olaylar karşısında tarafsız kalmayı tercih etti. Buna karşılık, Mısır Silahlı Kuvvetleri içerisindeki Arap Milliyetçisi subaylar sadece yönetimi ele geçirmekle kalmadılar, Rus uzmanların rehberliğinde İslamcı muhalefetin bütün etkinliğini temizlemeye başladılar. Mısır Askeri Yönetiminin en üst düzeyindeki kişiler bile çoğu zaman, Mursi’yi iş başına getirdiği için ABD’yi açıkça eleştirmekten çekinmediler. Bugün yargılanmakta olan İslamcılara yöneltilen en önemli suçlamalardan birisi, Vatana İhanet ve Yabancı Güçlerle işbirliği. Bu yabancı gücün ABD olduğunu da herkes çok iyi biliyor. ABD’nin, Askeri Darbe sonrasında askıya aldığı askeri yardım Mısırlı Arap Milliyetçilerini daha da kızdırdı ve Rusya ile 2 Milyar doları aşkın Askeri Teçhizat Anlaşması yapmaya götürdü. Rusya, Mısır’ın ödeyeceği parayı fazla da dert etmiyor ve bunun ikinci planda olduğunu özellikle ifade ediyor. Bu askeri yardımın ileride İskenderiye Limanı ve Süveyş Kanalı’na ilişkin bazı askeri ve siyasi tavizlerle ödeneceğini tahmin ediyoruz.
  • Rusya, denizlerdeki en güçlü filosu olan Karadeniz gücünün önemli bir kısmını Akdeniz’e kaydırdı. Şu anda Rus Deniz Gücü, ABD’nin bölgedeki askeri gücünü de geçmiş bulunuyor. Sürekli olarak lojistik destek ihtiyacı duyan ve bu konuda önemli bir bütçe kaynağı gereken ABD Deniz Gücüne karşılık, görev yaptığı sularda lojistik destek olmaksızın aylarca kalabilecek özelliğe sahip bulunan Rus Deniz Gücü önemli bir üstünlük sağlıyor. NATO silahları karşısında etkinliği kanıtlanan Rus Hava Savunma Sistemleri ile teçhiz edilmiş Rus Deniz Güçleri, şu anda Akdeniz’deki en büyük deniz kuvvetini oluşturuyor.
  • Rusya, Kıbrıs Rum Kesimi’ne vermeyi düşündüğü Füze sistemlerine karşılık şüphesiz ki Kıbrıs’ta bazı askeri dayanma noktaları oluşturmaya çalışıyor. Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin de Rus Hava Savunma sistemine dayandığı düşünülürse, Rusların bu konuda önemli bir aşama kaydettikleri çok belirgin. Savunma Sistemleri bedelini nakten ödeyemeyecek olan Kıbrıs Rum Kesiminin, hem dinsel hem de siyasal olarak Rus Müttefiki olması son derece doğal görünüyor.
  • ABD kendi müttefiklerini kısa vadeli çıkarlar için harcarken, Rusya, Suriye politikasında askeri ve siyasi olarak sağlam durarak bölgedeki en eski müttefikini korumayı başardı. Suudi Arabistan’ın, Lazkiye ve Tartus için önerdiği büyük rüşvetler de boşa çıktı ve Rus hakimiyeti Suriye’de iyice belirginleşti. NATO’nun Suriye (Rus!) Hava Savunma Sistemi’ni test etme girişimi, bir uçağımıza ve 2 şehidimize mal olduktan sonra ABD bölgedeki Askeri Harekat girişimlerini tümüyle askıya almak zorunda kaldı. Süper Güç imajını korumak için de Rusya’nın (hala nasıl gerçekleşeceği meçhul olan) Kimyasal Silah İmhası projesine destek verdi. Şimdilerde, Suriye Silahlı Kuvvetleri –Rus, İran, Irak ve Hizbullah desteği- ile gittikçe güçleniyor. Buna karşılık Suriye Muhalefeti yüzlerce Silahlı İslamcı güce dönüşmüş durumda. % 95’i Suriye dışından ve çoğunluğu da para karşılığı savaşan bu gruplar, başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere Körfez ülkelerini adeta sömürüyor. Suriye hedeflerine –ve son olarak Beyrut’taki İran Büyükelçiliğine- yönelik bombalı eylemler için milyonlarca dolarlık ücretler alıyorlar. Savaşla beslenen Paralı Askerlik, iç çatışmanın uzamasına yol açarken, ortak bir inanca dayalı düzenli bir kuvvet oluşturulmasına da engel oluyor.
  • ABD 1950’li yıllardan sonra, dünyadaki savaş bölgelerine sattığı silahlarla zenginleşen bir ülke. Savunma Sanayisi üzerine kurulan korsan devlet anlayışı daha ucuz ve daha etkili silah satan rakiplerinin ortaya çıkmasıyla önemli bir yara aldı. ABD’nin bu zenginleşme yöntemini şimdilerde Rusya çok iyi kullanmaya başladı. Geliştirdiği Hava Savunma Silahları, Konvansiyonel silahlara karşı önemli bir üstünlük sağladı. Dolayısıyla, Savunma Sanayii alanındaki ABD üstünlüğü son yıllarda Rusya’dan yana şekil değiştirmeye başladı. Bu da Rusya’nın etkinlik kurmayı düşündüğü alanlarda –bir bakıma sıcak denizlerde ve petrol bölgelerinde- yeni savaşların ve silahlanma ihtiyacının çıkmasına yol açıyor.
  • Libya ve Cezayir, Rus Kuşağı’nın muhtemel uzak hedefleri arasında. Buradaki gelişmeleri de dikkatle izlemek gerek.
  • İran, Humeyni’nin vefatını takiben geliştirdiği Rus ilişkilerini dikkatle ve güçlülükle sürdürüyor. Her iki ülke de hem ticari hem de siyasi olarak karşılıklı çıkarlarını korumada büyük başarı sağladılar. Özellikle İran’ın Nükleer Silah Sahibi olması konusunda, Batının muhalefetine karşılık Rus desteği önemli bir direnç noktası oluşturdu. Rusya, İran’ı bir maşa olarak kullanarak ateşten uzak dururken; İran da, Rus desteği ile dokunulmaz bir askeri güce ulaşmayı hedefledi.
  • Türkiye’ye gelince. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik psikolojik operasyonlar ve Türk Deniz Kuvvetleri’nin zayıflatılmasına yönelik çabaların arkasında sadece Batı’yı görmek son derece yanlış. Sıcak denizleri kontrol etmeye ve Akdeniz’de hâkimiyet kurmaya çalışan Rusya’nın da bu konuda Türkiye’ye yönelik gizli operasyonlarının da özellikle araştırılması ve deşifre edilmesi gerekiyor. TSK’nın da uzun yıllardan beri komşu Rusya ile değil de Çin ile stratejik işbirliğine yönelmesinin ne kadar isabetli bir strateji olduğu daha iyi ortaya çıkıyor. Zaten bu sebeple de hem ABD’nin hem de Rusya’nın öncelikli hedef olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef aldıkları daha iyi anlaşılıyor.RussianBear

Kısaca özetlemek gerekirse, Yeşil Kuşak felsefesinin iflas etmesiyle birlikte Türkiye’nin çevresi hızla bir Rus Kuşağı’na dönüşüyor. Rusya ile ticari ilişkilerimiz gelişirken, siyasi ve askeri ilişkilerimiz tam bir mizah konusu. Türkiye’yi bu noktada çok da ciddiye almadıklarını, son Moskova ziyaretinde çok iyi görmüş olduk. Bu sonuçsuz ziyaretin sıcağı geçmeden, -belki de Rus danışmanlığı çerçevesinde- Mısır’ın Türk Büyükelçisini sınır dışı etmesi hiç de sürpriz olmadı. Rus Kuşağı, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, İran, Irak, Suriye ve Mısır ile adeta çevremizi tamamen kuşatmış durumda.

 Rusya’nın, -bir yandan Esad yönetimini de rahatlatmak için- Suriye’deki Kürt ayrılıkçıları desteklemesinin ve PKK’nın Kandil güçleri ile yakınlaşmasının önümüzdeki en tehlikeli yönelim olduğunu görüyoruz. Buna karşılık, ABD yanlısı Barzani ile yakınlaşmak ucuz bir dış politika serüveni olmaktan fazla bir yarar sağlamayacak. Aksine, bir Kürt-Arap hesaplaşmasına doğru giden Ortadoğu’da Arapları da karşımıza almamıza yol açacak. Bölgede Arap Milliyetçiliğinin de güçlenmesiyle birlikte, Suriye’de destek verdiğimiz binlerce Silahlı İslamcı Militan bizim kucağımızda kalacak. Bölge patlamaya hazır bir bomba gibi ve fitilin nereden ateşleneceğini artık görmemiz gerekiyor.

Bütün bu sebeplerden dolayı, Türkiye’nin hızla aklını başına toplaması ve milli bir politikaya yönelmesi hayati bir önem taşıyor.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director