Siyasetçilerden Allah’a Sığınmak!

Bilimin temeli deneyim ve tecrübedir. İnsanların sosyolojik deneyimleri de bilimseldir ve ibret alınması gereken sonuçlar ortaya koyar. Çocukluktan itibaren son 50 yılda yaşadığım deneyim, muhtemelen çoğumuzun da yakından tecrübe ettiği gerçeklerle doludur.

İlkokul yıllarımızda, köylerimizde Elektrik yoktu. Gaz lambaları ile saat 22:00’ye kadar ancak oturulur, sabah gün ağarmasıyla herkes bağına bahçesine üretime koşardı. En küçük köylerde bile sadece bir evde 50 civarında küçükbaş hayvan, 4-5 civarında büyükbaş hayvan beslenirdi. Köy çobanları köyün binlerce hayvanını sabahtan otlatmaya çıkarır ve akşam köye getirirdi. Ben Yerköy ile Şefaatli arasındaki yaklaşık 40 kilometre uzunluğunda ve ortasından Delice ırmağının geçtiği yemyeşil bir vadide yaşadım çocukluk yıllarını. Maaşlı kişiler sadece ilçedeki sayılı memurlardan ibaretti. İnsanlarda belki çok para yoktu ama üretim zenginliği vardı çünkü insanlar sabahtan akşama kadar çalışırdı. Sabahları yayıklarda hazırlanan taze tereyağlar, koyun sütleri ve yoğurtlar, yazın taze kışın kurutulmuş her türden meyveler hemen her evde bulunurdu.

Şimdi insanlar ya kahvede, ya televizyon ve akıllı telefon eğlencesinde. Artık kimse buğday, arpa ekmiyor, tarlalar bomboş. Unluk buğdayı olmadığı için Yufka ekmeğini de yapamıyor, 10-15 liraya yükselmiş sağlıksız beyaz fırın ekmeklerini alacak para bile bulamıyor. Üzüm bağları, sebze bahçeleri kurumuş, ağaçlar bakımsızlıktan meyve vermiyor. “Su Akar Türk Bakar!” misali çoğunluk tembelliğe alışmış, bağ bahçesini sulamaya gitmiyor. Ancak eğitimli, akıllı birkaç kişi akıllı tarım yapıyor. Kaz, ördek, hindi ve cins cins tavuk sürüleri yok artık Anadolu’da. Çocuklarımız kaz ve ördek etinin tadını bile bilmez, ancak varlıklı ailelerde yılbaşında belki hindinin tadına bakılır. Evinin önünde üç beş tavuk bile beslemekten aciz hale gelince ya marketlerdeki kimyasal yemlerle beslenen -alerji ve hastalığa yatkın- beyaz yumurtalardan alır, ya da durumu uygunsa organik veya en azından gezen tavuk yumurtası arar. Eskiden köyünde yaylasında kuzu çevirenler bile ete doymak için yılda bir kez Kurban bayramını bekler. Bunlar köylerde olur diyeceksiniz, doğru zaten en büyük mesele insanları köyden kente taşıma plansızlığı. İnsan şehirde ne üretir, çok katlı hapishanelerde sadece ömrünü tüketir.

Günümüzde milli gelirden en yüksek payı alan % 20’lik kesim hem ticareti hem de devleti yönetir ve % 80 ile empati kurmaktan yoksundur. Toplum köleliği içselleştirmiştir. Toprağını ekmediği için aldığı az bir devlet katkısı, az bir maaş veya sosyal yardım onun için minnettarlık gerekçesidir.

Mustafa Kemal’in yokluktan ve yoksulluktan inşa ettiği Türkiye Cumhuriyeti, Onun ölümünden sonra kişisel hırslar, ebedi şeflikler, terkedilemeyen koltuklar makamlar yüzünden iflas ettirilmiştir. Yetenek ve likayatı kendisine tehdit gören Cehalet ne yazık ki ülkeyi bu hale getirmiş ve Milletin Umudunu ve Geleceğini de tüketmiştir.

Cemaat ve Tarikatlar hemen her mahalleye yayılmış, yetmemiş devlet kurumlarını bile parseller hale gelmiştir. Cemaat ve Tarikat sadece Din ile de ilişkili değildir. Kendi sosyal çevresini, yaşam alanlarını, kültürünü, sanatını sınırlarla koruma altına alan Liberal, Sol veya Sağ bütün ideolojiler, kendi çıkarları için her ideoloji ile çalışan Zenginler Kulübü ve Meslek Odaları ile Fikir Dernekleri bile birer Cemaat olmuş, kendi modern şeyhleri ile kendileri gibi düşünmeyenleri tahkir eder, aşağılar ve sadece kendilerini yücelterek toplumdan soyutlar hale gelmiştir. Ağızlarından Demokrasi kavramını düşürmeyenler de Padişahlık, Ölümüne Liderlik sevdasına düşmüştür.

Gün berbat olunca toplumu avutmak için ya Şanlı Tarih akla gelir ya da Din ve Kader devreye girer. II. Abdulhamid’in, bütün devlet kaynaklarını Hicaz demiryoluna akıtıp da Donanma’yı ihmal ederek Türklere Ege ve Akdeniz’i kaybettiren siyaseti bilinmeden 30 yıl ülkeyi yönetmesi göklere çıkartılır. Mustafa Kemal’in temelini attığı Uçak ve Otomobil fabrikaları öngörüsüz siyasetçiler yüzünden kapatılır. Yine Mustafa Kemal’in kapattığı Tarikatlar yeniden hortlayıp, Yahudi Ortodoksların anlamadan okudukları klasik İbranice Toralar gibi, Arapça dualar, zikirler ve hatimler ile dünya sorunlarını çözeceklerini düşünürler.

Üretmeden Gelişme Olmaz! Üretim Akıl, Fikir ve Bilim ile olur, Adalet ve Ahlak ile de toplumda yer bulur. Plansız programsız harcarsan, üretimin de gelirin de yetmez. Üstelik, devletin mumunu da sadece kendin ve ailen için yakarsan bir gün toplumu karanlıkta bırakırsın. Mısırlı Sisi gibi dolar bulmak için dünya bankerlerine mahkum olur, para ile birlikte emir de alır hale gelirsin.

Hayat böyledir, keşke her yanlış yaptığımızda Telefon gibi bir açıp kapatsak da herşey eski haline dönse. Kader işte böyle birşey. Kader : Ölçü demektir, matematik demektir. Milyonlarca galaksi, milyarlarca gezegenin bulunduğu bu Kainat kusursuz bir matematik ve ölçü üzerine inşa edilmiştir. Allah Kusursuz Akıl ve Matematik’tir. Kimseye torpili yoktur. Adalet’in gereği de budur. Kuran’ın açık bir hükmü vardır: “İnsanların başlarına gelen musibetler, kendi iradeleri ile yaptıkları yüzündendir.” Yahudi, Hristiyan, Müslüman hiçbirinin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük Ahlak ve Adalet iledir. İslam Peygamberi Mekkelilerin zulmünden kaçanları iki kez bir Hristiyan Adil Hükümdar’ın yönettiği Habeşistan’a göç ettirmiştir.

Bu dünyada hiç kimse yaptıkları büyük hataların cezasız kalacağını düşünmesin. Ceza ve Karşılık her zaman kendi cinsinden olmaz. Devleti yönetenlerin yaptığı hataların cezasını bütün millet öder.

Yıllar süren bu siyasi tecrübelerden sonra Mısırlı ünlü Türk bilgini Muhammed Abduh’un “Euzu min EsSiyase” diye başlayan Siyaset Yemini aklıma geliyor:

Siyasetten, Siyaset kelimesinden, Siyasetin manasından, Siyasetin her çeşidinden, Siyasetten dolayı akla gelebilecek her türlü hayalden, siyaset yapmaktan ve yapıyor olmaktan, siyaset yapandan ve yapılan yerden Allah’a sığınırım.”

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director