MIT’e Karşı İstihbarat Savaşı

Milli İstihbarat Teşkilatı, hükümetin emrinde olmakla birlikte Milli İstihbarat ve Güvenlik ile sorumlu bir kuruluşumuz. Son yıllarda ve özellikle son günlerde MIT’e yönelik saldırıların adresi son derece açık. Batılı istihbarat örgütleri, Türkiye ile ayrışan Suriye politikasında kendilerinden habersiz yapılan operasyonları deşifre ediyor ve Türk kamuoyunu da bu yönde etkiliyorlar.

Birçok kişi bu konuda bir şeyler bilmekte veya tahmin etmekle birlikte bazı gerçekleri açıkça ifade etmekten çekiniyor.

CIA, Mossad, MI-6, BND ve FSB yıllardır bu bölgede pek çok örtülü operasyonlar yaptılar. Türkiye’nin içinde ve komşularında, Türk devletinin stratejik çıkarlarına karşı eylemler gerçekleştirdiler ve Türkiye aleyhindeki pek çok ayrılıkçı gruba ve terör örgütlerine de yardımlarda bulundular. Bunların birçoğundan Türk istihbaratının da bilgisi ve duyumu vardı ancak, kimi zaman NATO üyesi bir ülkenin kimi zaman da komşu bir ülkenin kuruluşu olduğu için açıkça karşı çıkılamadı veya sessiz kalındı. Yine yıllardır, NATO üyesi ülkelerin istihbarat örgütleriyle Milli İstihbarat Teşkilatı ortak çıkarlar çerçevesinde ortak operasyonlar gerçekleştirdiler. Bütün bunlar herkesin tahmin edebileceği konular.

Ancak son yıllarda Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, bu olağan işleyişin dışına çıktığı ve bağımsız hareket etmeye başladığı anlaşılıyor. Bu durum, ismine de uygun olarak Türkiye’nin istihbarat kurumuna yakışan “Milli” bir tutum. Güvenlik ve İstihbarattan sorumlu Milli kuruluşlarımız, komşularımızın ideolojik yapılarına bakmaksızın ülkemizin milli çıkarlarını korumakla görevlidir. Rusya’nın komünist, İran’ın Şii İslamcı, İsrail’in Siyonist ve Barzani’nin Kürtçü olması, Türkiye’nin stratejik çıkarlarına uygun olarak gerektiğinde bu ülkelerle irtibat kurulmasını engellemez. Milli İstihbarat Teşkilatı’nı, VAJA veya VEVAK ile ilişkilerini geliştirdi diye “Humeyni ya da İran Yanlısı” olarak suçlamak da bir psikolojik operasyondur. 1979 İran Devrimi sonrasında İran İstihbaratını yeniden yapılandıran ve –Türkiye’deki de dâhil- dünyadaki Hizbullah yapılarını örgütleyen Alman İstihbarat Teşkilatı (BND) olmuştu. Aynı şekilde 11 Eylül saldırısının sorumluları Güney Almanya’da BND’nin bilgisi dâhilinde örgütlenen İslamcı bir gruptu. CIA, MI-6 ve Mossad, bu konudaki çeşitli bilgileri internete sızdırma dışında fazla bir gürültü çıkarmadılar. Çünkü sonuçları itibariyle kendilerinin de bu gelişmelerden çeşitli beklentileri ve çıkarları vardı.

Aynı şekilde, Türkiye ve dünyadaki El Kaide damgalı pek çok bombalama olaylarının arkasında Batılı istihbarat örgütlerinin dolaylı koruma ve destekleri olmuştu. Liberal Yahudiler İsrail’den kaçmaya başladığında veya yurt dışından gelen düzenli ödemeler aksamaya başladığında MOSSAD’ın hedef ülkelerdeki Yahudi aleyhtarı eylemlere hız verdikleri bilinen gerçeklerdi.

Bugün anlaşılıyor ki, Türkiye’nin milli bir kuruluşu, CIA ve MOSSAD’dan izin almadan Suriye’deki bazı gruplara yardım yapıyor. Bundan gurur duymak ve kendi güvenlik kurumlarımızın yıpratılmasına karşı sessiz kalmamak gerekir. Aynen Türkiye’nin çıkarlarını NATO’nun çıkarlarının önünde gördükleri için, son 10 yıldır Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülen psikolojik harekât gibi.

Aslında bugün yaşadıklarımız, son on yıldır yaşadıklarımızın ve Ortadoğu’daki oyunların bir parçası. Okyanus ötesinden Ortadoğu’ya müdahale hakkını kendisinde görenler, Türkiye’nin de Ordusu ve Güvenlik Kurumları ile sınırlarının hemen ötesine müdahale etme hakkına ve özgürlüğüne sahip olduğunu artık öğrenmesi gerekir.

Suriye’nin kuzeyinde 3 kanton halinde federasyon yapılanmasını pekiştiren bir terör örgütüne ses çıkarmayan Batılı sözde müttefiklerimiz, Türkiye’yi –kimi kastettikleri belirsiz bir şekilde- El Kaide’ye yardım etmekle suçlayamazlar. Unutmasınlar ki, bu El Kaide’nin kurucusu ABD’de özel olarak eğittikleri kendi elemanlarıydı. Bugün, Ürdün’deki özel kamplarda kimleri nasıl eğittiklerini ne Türk, ne de Dünya kamuoyu fazla bilmiyor. Şam’daki Guta kimyasal saldırısında kullanılan füzelerin asıl sahibinin hangi istihbarat örgütü olduğunu da kimse araştırmıyor.

Eğer bir terör örgütünün bir ülkede hâkim olması istenilmeyen bir durumsa, bu İslamcılar için olduğu kadar Kürtçüler için de geçerli olmalı. Türkiye’nin sınırındaki tehlikeyi hiçe sayanlar, Golaniler İsrail sınırına dayandığında mı telaşa kapılıyor? Yüz bini aşkın maaşlı silahlı gücüyle 15 bin civarındaki Al Nusra’nın yaptığını beceremeyenler Cenevre 2’den umut beklemesinler, Esad ile anlaşıp geçiversinler, bu durum onlar için daha kolay görünüyor.

Kısacası, Milli İstihbarat Teşkilatı’nı ve Türkiye’yi terör destekçisi olarak göstermeye çalışanların oyununa gelmeyelim. Hükümet’e karşı çıkalım derken, Devlet’in çivisini de çıkarmayalım. Milli kuruluşlarımızı ve devletimizi koruyalım ve yıpratmayalım.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director