Milliyetçi Hareket Partisi Yükselişte!

Uzun yıllardır yükselişte olan Adalet ve Kalkınma Partisi ve hükümetinin halk tabanında itibar kaybetmeye başladığı görülüyor. Türk toplumundaki genel eğilimde ekonomik göstergelerin ve hayatı kolaylaştıran çözümlerin –ki bunda belediye hizmetleri çok önemli- büyük rol oynadığı tespit ediliyor. Buna karşılık, siyasi ve ekonomik korkuların, tutarsızlıkların ve yönetilenlerle yönetenler arasındaki uçurumun artışı da olumsuzluğu körüklüyor. Türk toplumunun demokratik eğilimi, yanlışları olsa da iyi puanları yüksek olduğu sürece iktidara destek verme yönünde. Ancak yanlışlar % 50’nin üzerine yöneldiğinde, toplumun demokratik desteği de geriliyor. Bu çerçeveden bakıldığında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin halk tabanında puan kaybeden temel politikaları şunlar:

  • Türk toplumu dindar olmakla birlikte katı ideolojik saplantılara sahip değildir. Bu sebeple, dinsel önyargılardan kaynaklandığına inandığı aşırı siyasi uygulamaları doğru bulmuyor. Toplum tabanı 4-4-4 Eğitim Reformunu tam olarak anlamış değil ve konu hala zihinleri kurcalıyor. Toplum tabanında son olarak Kürtaj ve Sezaryen tartışmaları ilgi ile izleniyor. Zorunlu olmadıkça hiçbir ailenin başvurmadığı bu yöntemlerin yasaklanması her kesimi rahatsız ediyor. Sağduyulu geniş toplum kesimlerinde, hükümetin her geçen gün sistemli olarak daha İslami bir yönetim tarzına doğru gittiği konusunda derin endişeler var.
  • Ahmet Davutoğlu ile başlayan son üç yıllık dış politika hareketliliği önce toplum tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandı. Komşu ülkelerle iyi ilişkiler ve İslam dünyası ile yakınlaşmalar olumlu karşılandı. Ancak Libya ile başlayan tutarsızlık politikasının Suriye ile iyice netleşmesi, Türkiye’nin belirgin olarak ABD yanlısı bir dış politikaya sürüklendiğini ortaya koydu. Davutoğlu’nun ABD ve Batı ziyaretleri, Clinton ile samimi diyaloğu bu görünüşünü pekiştirdi. Komşularla sıfır sorun siyasetinin, sıfır komşuluk düzeyine inmesi toplumu tedirgin ediyor. Türk toplumu ne İran, ne Irak, ne de Suriye ile düşmanlık politikası yürütülmesini doğru bulmuyor. Halk tabanında, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden büyük mali kaynak sağlandığına ilişkin yaygın bir inanç var. Milliyetçi kesimlerde ise, Arap ülkeleri ile süren yakın ilişkilerin aynı düzeyde Türk Cumhuriyetleri ile sürdürülmediği eleştirisi hakim.
  • Dünyadaki krize rağmen ekonomik göstergelerin iyi gitmesi, ücretli kesimlerin sıkıntılarını hafifletmedi. Toplum tabanında enflasyonun sistemli olarak düşük hesaplandığına ilişkin bir kanaat var. Toplumun her gün yüz yüze olduğu temel ihtiyaç maddelerindeki birkaç kata varan fiyat artışları bu inançsızlığı pekiştiriyor. İşçi, Memur ve Emekliler, maaş artışlarının onlarca yıldır ilk kez bu kadar uzun bir sürede ve az belirlendiğine, sıkıntılarını hafifletmeyeceğine ve adaletsiz olduğuna inanıyor. Hükümetin yönetim kademelerinin sorunlarını ve ekonomik ihtiyaçlarını anında çözebildiği buna karşılık toplumun beklentilerine ilgisiz kaldığına inanılıyor.
  • Yöneten ve yönetilenler arasındaki uçurum gittikçe artıyor. İktidar, Zenginlik ve Güç ile birlikte halk tabanından kopan yöneticiler ile geniş toplum kesimleri arasındaki yakınlık kayboluyor. Toplum tabanında, yönetenlerin kendi sorunlarını çözmedeki becerileri ile yönetilenlerin temel sorunları konusundaki duyarsızlıkları rahatsızlık yaratıyor.
  • Bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi’ni destekleyen bazı İslamcı çevreler artık çok açık bir şekilde hükümet politikalarını eleştiriyor. Özellikle İstanbul’daki bazı entelektüel İslamcılar ile GüneyDoğu merkezli Hizbullah yanlısı İslamcı Kürtler desteklerini tamamen çektiler.
  • Bu arada, toplumda yaygın olarak Türk Silahlı Kuvvetleri yönetimine olan güvensizlik artmış durumda. Kendisini savunmada son derece yetersiz olduğuna inanılan askeri kesimlere yönelik yargılamalar toplumu artık derinden yaralamıyor.

Bu ve benzeri tespitleri daha da artırmak mümkün. Ancak açık olarak görünen en temel husus; Adalet ve Kalkınma Partisi ve hükümetine olan güven kısmen sarsılmış durumda. Buna karşılık hala tam bir siyasi alternatif görülmüyor. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin girişimleri, Adalet ve Kalkınma Partisini destekleyen kesimleri hiç mi hiç etkilemiyor ve bir alternatif olarak da görülmüyor.

Aynı şekilde, Milliyetçi Hareket Partisi’ne duyulan güven de fazlasıyla artmış değil. Devlet Bahçeli’nin dürüst ve güvenilir bir devlet adamı olduğu konusunda yaygın bir inanç var. Bununla birlikte, Milliyetçi Hareket Partisi’ne yönelik en temel eleştiriler ve beklentiler de şu şekilde:

  1. Milliyetçi Hareket Partisi’nin genel bir yetersizlik içinde olduğu gözleniyor. Her zaman bir Kadro Hareketi olarak görülen partinin sadece Devlet Bahçeli imajıyla bir yere varamayacağına inanılıyor. Misal olarak, MHP Sözcüsü olarak öne çıkan Oktay Vural, ne MHP tabanında ne de diğer siyasi çevrelerde bir ciddiyet ve güven hissi doğurmuyor. Aksine Devlet Bahçeli’nin tutarlı ve ciddi tavrı ile Vural’ın gayrı ciddi konuşma ve eleştirileri büyük bir tenakuz olarak algılanıyor.
  2. Milliyetçi Hareket Partisi’nin güçlü bir entelektüel birikime sahip olduğu bana karşılık derin bir suskunluk ve etkisizlik içinde olduğu değerlendiriliyor. MHP’li Belediye Başkanlarının genel olarak başarılı görüldüğü buna karşılık İl yönetimlerinin halk tabanına hiç ulaşamadığı, yeterli olarak tanınmadığı ve son derece yetersiz kaldığına inanılıyor.
  3. Milliyetçi Hareket Partisi içindeki muhalif çıkışlar ve aykırı sesler, bir alternatif olmaktan ziyade bir bozgunculuk olarak algılanıyor ve Devlet Bahçeli’ye alternatif bir lider görülmüyor.
  4. MHP’nin kendi içindeki kırgınlık ve küskünlükleri giderme, Milliyetçi çevreleri toparlama girişimlerinin amacına ulaşmadığı ve yarım kaldığı konusunda yaygın bir inanç var.
  5. Toplum tabanında, MHP‘deki yetersizlikten sonuç olarak Lider Devlet Bahçeli sorumlu tutuluyor ve bir liderlik probleminin olduğu imajı yaygınlaşıyor. Buna karşılık, Milliyetçi Hareket Partisi’ndeki yetersizliğin genel olarak diğer yönetim kademelerinden kaynaklandığı gerçeği görülemiyor.

Bu ve benzeri tespitler daha da artırılabilir ancak, özet olarak şunları söylemek mümkün: AKP için tek alternatif olarak görülen siyasi parti MHP. Yukarıda belirtilen yetersizliklere rağmen Milliyetçi Hareket Partisine olan yönelimde önemli bir kıpırdanış var. Bu yükseliş önümüzdeki aylarda daha belirgin olarak ortaya çıkacak. Bu noktada Milliyetçi Hareket Partisi, bazı stratejik değişimler yapabilirse bu kıpırdanış büyük bir yönelişe dönüşebilir. Bu konuda da şu hususlar ortaya çıkıyor:

  1. Milliyetçi Hareket Partisi, Devlet Bahçeli öncülüğünde eğitimli ve büyük bir kadroya sahip olduğu inancını ortaya koyabilir.
  2. Devlet Bahçeli, partinin yüzü denilebilecek türden sözcüleri değiştirebilir. Çok konuşan sözcüler yerine, yerinde, bilgili ve az konuşan şahsiyetleri ön plana çıkartabilir.
  3. Özellikle il yönetimlerinde akademik kökenli idarecileri iş başına getirebilir ve araştırma, eğitim ve konferanslar yoluyla halk tabanını toparlayabilir.
  4. Bozgunculuğa yol açmayacak düzeyde, tavanda ve tabandaki demokratik eleştiri ve katılıma izin verebilir.
  5. Eski kadrolarını yeni ve eğitimli nesil ile yenileyebilir. Gelecek ve yenileşme imajını güçlendirebilir.
  6. Milliyetçi Hareket Partisi ve Lideri, halkın zihninde yer bulan yetersizlikleri samimiyetle ifade edip bunların farkında olduklarını, kendilerini bilerek ve frenleyerek hareket ettiklerini topluma anlatabilir, halk kesimi ile samimi ve yakın bir bağ kurabilir. Resmi ve tepeden liderlik yerine halkın içinde alçakgönüllü ve yakın liderlik tavrını geliştirebilir.
  7. Devlet Bahçeli, halkın geniş bir kesimi tarafından sevilen ciddi ve sakin, yerinde konuşan, devlet ciddiyetini ve menfaatlerini iyi bilen tavrını, iyi bir yönetim çevresi ve gelecek stratejisi ile bütünleştirebilir.

Özetle, toplum kavga, huzursuzluk ve nutuk istemiyor. Yakınlık, yeterlilik, dürüstlük ve adalet istiyor.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director