Yolumuzu Aydınlatan Şehitler!

30 Haziran 1980 Tarihinde Baas Rejimine Bağlı Irak Devrim Mahkemesi’nce 24 Türkmen’e Verilen Karar Hükmü
30 Haziran 1980 Tarihinde Baas Rejimine Bağlı Irak Devrim Mahkemesi’nce 24 Türkmen’e Verilen Karar Hükmü

Ali Kerküklü

Irak’ta farklı dini mezhepler ve etnik kökenler yaşamaktadır. Türkmenlerde Irak’ta yaşayan 3 milyon nüfuslu etnik kökenlerden birisidir. Yıllardır türlü baskı, eziyet, işkence, katliamlar ve korku altında yaşadılar ve ne yazık ki bugün bile bu çileleri bitmedi. Bugün Türkmenlerin yeri yurdu bazı grupların işgali ve istilası altındadır.

1979’da devlet başkanlığını ele geçiren Saddam Hüseyin, o günden bu yana ülke içinde  siyasal ve sosyal yaşamda hiçbir faaliyette bulunmasına izin vermedi. Dış güçlerin desteği ile Saddam 1980 yılında İran-Irak savaşını başlatarak hem komşu ülkenin hem de kendi ülkesinin insanlarına büyük acılar çektirdi, 1990’da ise Kuveyt’i işgal etti.

Saddam’ın geçmişine bir göz atmak, kurduğu rejimin temellerini anlamamızı sağlar.

Saddam’ı Irak’ın başına getiren olaylar, bir darbe ile başladı. 1963 Şubatı’nda, kendilerine “Baas” (Diriliş) Partisi adını veren bir grup subay ve sokak militanı, o zamana kadar iktidarda bulunan Albay Abdulkerim Kasım’ı devirdiler. Bu sokak militanların arasında, genç bir adam dikkat çekiyordu: Saddam Hüseyin el-Tikriti, yani Tikritli Saddam Hüseyin. Darbenin hemen ardından Baas yönetimi tarafından terör ve suikastlerden sorumlu özel bir grubun başına getirildi. İlk yaptığı iş ise, darbe muhaliflerini sorgulamak için yeni ve etkili işkence yöntemleri geliştirmek oldu. Baas’ın, saray darbesi ile doğan bu iktidarı aynı yılın Kasım ayında sona erince, Saddam Hüseyin’in işkence merkezi ortaya çıkarılmıştı. İşkence merkezi, Saddam’ın özel icadı olan korkunç işkence aletleriyle doluydu.

Baas’ın on aydan az süren kısa iktidarı, yine bir darbe ile sona ermişti. Ancak Baas 17 Temmuz 1968’de ikinci bir darbe daha gerçekleştirdi. Bu seferki darbe, kalıcıydı. Bu ikinci Baas darbesinin ikinci lideri ünlü “işkence uzmanı”ydı: Saddam Hüseyin. Saddam, rejimin kilit noktalarına kendi akrabalarını yerleştirerek ve siyasi rakiplerini tasfiye ederek (öldürerek) kısa zamanda tüm siyasi gücü elinde topladı. Acımasız işkence uzmanı, Irak’ın diktatörü olmuştu.

Saddam, iktidarı ele geçirdikten sonra sürekli savaş ve çatışma peşinde oldu. 1980 yılında, hiçbir sebep yokken, ani bir saldırıyla İran’ı işgal etti ve 8 yıl boyunca yüz binlerce Iraklı ve İranlının hayatına mal olacak bir savaşı başlattı. Bu savaşın bitmesinden 2 yıl sonra bu kez yine hiçbir sebep yokken Kuveyt’i işgal etti ve Körfez Savaşı’na yol açtı. Ancak Saddam’ın terörü sadece komşu ülkeleri değil, kendi halkını da hedef alıyordu. İktidarı boyunca, rejime muhalif görülen kişiler, siyasi ve hatta etnik gruplar türlü vahşetlere maruz kadılar. Newsweek dergisi bir sayısında Saddam’ın gaddar ve zalim karakteri için şöyle bir tanımlamada bulunur:

… Bazıları ona “kana susamış bir despot”, “Bağdat’ın kasabı” derler. Saddam Hüseyin Irak’ı ardındaki 1 milyonluk ordu, muhbir, suikastçı ve işkencecilerden oluşan bir lejyon ile çelik eldiven içindeki demir bir el gibi yönetmekteydi.

Gerçekten de Saddam birçok Iraklının kanını dökmüştür. İran’a karşı başlattığı savaşın sonunda o gün Irak’ın 17 milyonluk nüfusundan 1 milyonu ölmüş veya yaralanmıştır. (Halkın 1 milyonundan fazlası da ülkeyi politik ve ekonomik sebeplerle terk etmişlerdir.) Washington merkezli Middle East Watch isimli insan hakları kuruluşu, Irak’ta zorunlu tecrit ve sınır dışı, keyfi tutuklama ve ceza, işkence ve faili meçhul, sıkça uygulanan politik infaz olduğunu bildirmektedir. Amnesty International’ın raporuna göre, çocuklar dahil halka uygulanan işkence; kurbanları ateşin üzerine tutmak, burun, kol, göğüs ve cinsel organ kesmek, tırnakları vücuda çakmak/çekiçlemek şeklindedir.

Saddam da diğer pek çok ırkçı gibi kendi ırkının ve milletinin üstün olduğu iddiasındaydı. Saddam’ın ülke içindeki uygulamalarında ırkçılık ağır basmaktaydı. Sadece etnik kimlikleri yüzünden pek çok masum insanı vahşice katlettirmişti. Bir çok masum ve suçsuz Türkmen etnik kimliği yüzünden katledilmişti. Bugüne kadar sebebini bilmediğimiz Saddam Hüseyin’in neden en çok Türklere karşı düşmanlık, kin ve nefret beslemesidir.

Irak’taki Baas rejimin siyasi tutuklulara yaptığı işkenceler daha da korkunçtur. Irak’tan kaçan bir doktor, bu işkenceleri şöyle anlatır: “Güneyde bir hastanede staj yaptım. Hapishaneden getirilenleri sadece doktorlar görebilirdi. Bir et yığını halinde olan insanların çoğu ölürdü. İşkenceden sağ kurtulan siyasi suçlu yoktu. Gözaltına alınacağımı anlayınca hemen kaçtım.”

Saddam ve cellatları, ülkeden kaçan muhaliflere ise alçakça yöntemlerle gözdağı vermekteydi. Örneğin 1995 yılında Ürdün’e kaçan General Necib Selahi, aile yakınlarına tecavüz edilerek, tecavüz kasetlerinin kendisine gönderildiğini ve bunun sadece kendisine değil, birçok muhalife yapıldığını açıklamıştır.

Bu örneklerde de görüldüğü gibi, Saddam’ın Irak halkı üzerinde kurduğu otoriter sistem tamamen sindirme, korkutma, yıldırma ve işkence üzerineydi. Irak halkı Saddam’ın kendi egosunu tatmin etmek için izlediği saldırgan ve çatışmacı dış politika nedeniyle aç, işsiz ve sefil haldeydi. Küçücük bebekler açlıktan ve ilaç bulamamaktan dolayı ölmekte, tüm doğal zenginliklerine rağmen koskoca bir millet sürekli ölüme ve yok olmaya doğru gitmekteydi. Buna rağmen halk ya korkudan ya da içinde bulunduğu kitle hipnozundan dolayı Saddam’a “toz kondurmamakta”, içinde bulunduğu sefaletten dolayı hep Saddam’ın düşmanlarını suçlamaktaydılar. Görüldüğü gibi diktatör Saddam ve Baas rejimi Irak’ta otoriter ve totaliter bir korku devleti kurmuştu.

Devrik dikta rejiminin zulmüne maruz kalan Türkmenlerin sayısı çok olmakla birlikte, her nedense bu hususta hem Türkmen, hem de Irak’taki kamuoyu fazla bilgi sahibi değildir. Yüzlerce Türkmen genci ve yetişkin münevveri, suçsuz oldukları halde acımasızca darağacında sallandırılmışlardır. Kerkük’te, henüz ömürlerinin baharlarında iken, birçok Türkmen gencinin canına kıyıldı. Ayrıca müebbet, 20 yıl veya 10 yıl boyunca hapis yatırılarak, yüzlerce Türkmen’in hayatı karartıldı. Bu arada Tuzhurmatu’da, Beşir’de, Tazehurmatu’da, Tisin’de, Talafer’de, Erbil’de ve Altunköprü’de yüzlerce Türkmen tutuklama, hapis, idam ve toplu katliamlara maruz kalmış, acılar ve facialar yaşamıştır. Bunların arasında bazen bir ailenin birçok üyesi idam edilmiş, sayısız ocak söndürülerek geride kalanları perişan duruma düşürülmüştür. Böylece Irak Türkmenlerinin yetiştirdiği birçok vatansever genç, ne yazık ki dikta yönetiminin kurbanı olmuştur. Türkmenlerin verdiği şehitleri topluma tanıtmak ve onların şehitler kervanındaki yerlerini unutmamak, millet olmanın başlıca özelliklerinden biridir.

Korku Devletinde Yaşamak!

Irak Türkleri Irak rejimlerinden ne istiyorlardı? Irak’ta yaşayan diğer toplumlar gibi Türkmenlere de siyasi, sosyal ve kültürel haklarının tanınması ve insanca yaşama hakkı talep ediyorlardı.

Irak İhtilal Komuta Konseyi tarafından 24 Ocak 1970 tarihli, 89 sayılı kararla Türkmenlere kültürel haklar tanır. Bir yıl sonra da, yani 1971’de bu karar uydurma gerekçelerle uygulamadan kaldırılır. Türkmenler 2 Kasım 1971 tarihinde Türkmen bölgeleri genelinde boykot düzenler. Türkmen öğrenci, öğretmen, memur ve aydınlarına karşı Baas rejimi tutuklama, sürgün ve işkence faaliyetlerinde bulunur. 8 Kasım 1971’de gözü pek ve lafını esirgemez ünlü Türkmen sanatçı Hüseyin Ali Demirci (Tembel Abbas) tutuklanır ve işkence ile şehit edilir. Baas rejimi cellatları Hüseyin Ali Demirci’yi işkence ile şehit ettikten sonra bir yol kenarına atarlar.

1970’lerde Baas Partisi’nin tamamen tahakkümü altına giren Irak, bu partinin dışında ülkedeki herhangi bir siyasi oluşuma veya partiye ismini alenen vererek katılmak mümkün müydü Irak vatandaşları için?

 Bütün diktatörlüklerde ve her tarafın ajan ve muhbirlerin kaynadığı yönetimlerde hakim olan unsur “korkudur.” İnsanlar sistemin kendisinden, ajanlarından ve muhbirlerinden öylesine korkarlar ki bu korku onları en basit konularda bile konuşmaktan korkar hale getirir. Baas rejimi önce aile içinde korku, panik, endişe ve güvensizlik ortamını oluşturdu. Aile içinde aile fertleri birbirinden korkuyordu. Yani herkes birbirinden korkuyordu.

Gidin Kuzey Kore’ye bu “konuşamama” korkusu vardır, gidin Çin’e gidin Katar, Suriye ve Suudi Arabistan’a gidin İran ve Bahreyn’e  hep aynı korkuyu görürsünüz.
Ortalık muhbir ve ajan kaynıyordur zira. Devletin kutsal kimlikli yöneticilerinin ortaya koyduğu kutsal politikalar vardır ve bu politikalara karşı görüş ortaya koyan “halk kitlelerine” karşı acımasızda davranılır.

Eski Sovyet rejimi, vatandaş arasında öyle bir istihbarat ve korku ağı örmüştü ki, “insanlar en basit konularda bile” konuşmaktan korkar hale gelmişti. Konuştukları en küçük aykırı cümle “bir yerlere bildiriliyordu.” Irak rejimi de bunun bir benzereydi.

Bu “bir yerlere bildirilme” olayı, diktatoryal yapıların temel özelliğidir.

korku rejimi var, insanlar özgürce konuşamıyorlar

İnsanlar konuşmaya korkuyor. Konuşulanlar bir yerler uçuruluyor ve kayboluyordu. Öyle bir ülkede yaşadığınızı hayal edin. İşin en tuhaf yanı bugün bile Saddam Hüseyin’i seven, takdir eden ve ona acıyan insanlar var. Hani bir söz vardır “Damdan düşen damdan düşenin halinden anlar”

Cesaret ve İnançları İle Yolumuzu Aydınlatanlar

Diktatör Saddam Hüseyin 1979 yılında iktidarı ele geçirince 1979-1981 yılları arasında kanlı eylemlere geçildi ve Türkmenlerin ileri gelenleri tutuklanarak idam, müebbet, 20 yıl veya 10 yıla mahkum edildi. 1980 yılında patlak veren Iran-Irak savasına rağmen, zulüm ve tutuklamalar bütün şiddeti ile devam etti. Irak Türk toplumu 8 yıllık savaş sırasında ciddi manada kırılmıştır. Bugün nice Türkmen aileleri var ki çocuklarının biri ülkeleri Irak’ı cephelerde savunurken şanlı ve şerefli bir şekilde şehit veya esir  düşmüş, bir diğer çocuğu da Baas partisinin zindanlarında ağır işkenceden ölmüştür.

Saddam Hüseyin’in rejimi 1979 yılında Türkmen liderlerini gözaltına alır, ağır işkencelere maruz kalırlar. Bunların arasında, Türkmen Kardaşlık Ocağı’nın uzun yıllar başkanlığını yapmış Emekli Albay Abdullah Abdurrahman ile Bağdat Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Necdet Koçak başta geliyordu. Ayrıca Abdullah Abdurrahman’ın yakın çalışma arkadaşı Dr. Rıza Demirci ve Müteahhit Adil Şerif de tutuklanarak, ağır işkencelere tabi tutulurlar. 16 Ocak 1980’de idam edilirler. Ancak bugüne kadar Dr. Rıza Demirci’nin ne cenazesi teslim edilmiş, ne de idamı doğrulanmıştır. Yıllar boyunca binlerce masum Türkmen, aydın, öğrenci, öğretmen tutuklandı, ağır işkencelere maruz kaldı, hapsedildi ve katledildi.

Rahmetli Doç. Dr. Ekrem Pamukçu’nun yıllar önce hazırlayıp o zamanki Kerkük Dergisinde yayınladığı “Irak Türklerinin Büyük Şehidi Necdet Koçak” adlı yazısında şöyle diyordu: Necdet Koçak’ın eşi Ayten Koçak hanımefendinin belirttikleri gibi, Saddam’ın adamları 15 Ocak 1980 tarihinde gece geç vakit eve geliyorlar. Yarın gelip eşleri Necdet Koçak’ı hapishanede görebileceklerini haber veriyorlar. Ertesi gün hapishanenin bulunduğu “Ebu Garip” denilen Bağdat yakınlarındaki o kötü isimli Ebu Garip hapishanesine gidiliyor. İçeri girdiklerinde, bir insanın çok zor sığabileceği yan yana üç demir hücre içerisinde Necdet Koçak, Albay Abdullah Abdurrahman ve Adil Şerif’in kendilerine aylardır uygulanan insanlık dışı işkence sonucu son derece bitkin ve yorgun oldukları görülüyor. Albay Abdullah Abdurrahman şeker hastasıydı, ilaçları verilmediği için gözlerini kaybetmiş acılar içinde kıvranıyordu. Her üçünün de vücutları yara bere içindeydi.
Bir kaç saat sonra asılacak olan Necdet Koçak ailesine ve kendisini son saatlerinde onu yalnız bırakmayan dava arkadaşlarına hitaben şöyle diyordu.“Arkadaşlar, ağaç budandıkça yeşerir. Sizden ricam davayı bırakmayın ve sürdürmeye devam edin. Ben şu anda her zamankinden daha huzurluyum. Allah’ımın huzuruna gönül rahatlığıyla çıkıyorum. Bayrağı size teslim ediyorum. Bu bayrağı şerefle taşıyacağınızdan eminim. DOĞRULUKTAN VE ALLAH’IN YOLUNDAN ASLA ŞAŞMAYIN. ALLAH’A EMANET OLUNUZ.” Bu son derece kısa konuşmasından bir kaç saat sonra diğer dava arkadaşlarıyla birlikte idam edilerek şehit edilmiştir.

30 Haziran 1980 yılında davasına inanan 24 yiğit Türkmen aylarca insanlık dışı işkencelere maruz kaldıktan sonra gözleri bağlı ve elleri kelepçeli olarak Bağdat’ta Baas rejimine bağlı Irak Devrim Mahkemesine getirilir. Irak Devrim Komuta Konseyi Mahkemesi’nce 8 Türkmen’e;  Mehmet Kokmaz, Selahattin Tenekeci, Rüştü Reşat Muhtaroğlu, İzzettin Celil Terzioğlu, Salah Necim Haffaf, Muhsin Molla Ali, Mustafa Telafarlı, Hamid Rahman Kümbetli’ye idam hükmü verilir. 8-9 Temmuz 1980 tarihlerinde bu yiğitlere idam hükmü infaz edilir. Mahkeme 4 kişiye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırır, 3 kişiye 10 yıl ve 8 kişiye de 7 yıl hapis cezası verilir. Sözde Saddam rejiminde adalet ve hukuk var diye 1 kişiye de tahliye kararı verilir.

Hayatlarında Korku nedir bilmeyen ve davaları için ölümü göze alan Halit Şengül 8 Ocak 1981 tarihinde, Yaşar Tuzlu 14 Ocak 1981 tarihinde, Aydın Mustafa 29  Aralık 1988 ve Malik Hüseyin ağır işkencelere maruz kaldıktan sonra Baas rejimi tarafından idam edilirler. Gazi Mehmet Neccar, Mehmet Reşit Tuzlu, Ferhat Kasım Kerküklü ve yüzlerce nice yiğidimiz bugüne kadar ne cenazesi teslim edilmiş, ne de idamı doğrulanmıştır.  

Saddam rejimi tarafından siyasi nedenlerden dolayı ağır hapse mahkum edilen ve hayatları karartılan bazı Türkmenler; Mehmet İzzet Hattat, Nihat Akkoyunlu, Hasan Görem, Ekrem Tuzlu, Mehmet Zühdü, Ömer Kunduracı, Enver Neftçi, Fatih Şakir Kifirli, Bahaddin Kocava, İhsan Ali Ekber, Sadık Rıza Ali, İsmail Talaferli, Salahattin Tazeli, İzzettin Tuzlu, Yaşar Cengiz, Muhsin Hüseyin Ahmet (Çoban), Sabah Nureddin, Celil Fatih, Münir Kafili, Sabah Aziz, Esat Reşit, Salah Ali Abbas, Eyüp Fattah, Necmettin Kasap, Turan Köprülü, Ali Zeynel, İmat Dayla,  Muazzam Kasap, Sami Kömbetli ve adını hatırlayamadığımız nice Türkmen genci işkence görerek hayatını zindanlarda tüketmiştir.

Kerkük’te ailece Saddam rejimi tarafından büyük zulme maruz kalanlar arasında Muhtar Reşat Salihi’nin ailesi başta gelir. Ne var ki bu ailenin hemen hemen bütün bireyleri Baas rejiminden büyük zulüm görmüştür. Özellikle Muhtar ailesinin değerli evladı Rüştü Reşat Muhtar, dikta yönetiminin hışmına uğrayarak 9 Temmuz 1980 tarihinde idam edilmiştir. Şehit Rüştü’nün kardeşleri Haşim Reşat Muhtar 20 yıl, Erşat Reşat Muhtar 10 yıl hüküm giymiş, küçük kardeşi Türkeş Reşat Muhtar Kerkük istihbaratınca 5 kez tutuklanarak hapis yatmıştır. Diğer kardeşi Kemal Reşat Muhtar Irak’ın güney vilayeti Semava’ya sürülmüştür. Kız kardeşi Sacide Reşat Muhtar, 1979 yılında Irak Emniyet İstihbarat Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır.

29 Aralık 1988 tarihinde Saddam rejimi tarafından Şehit edilen Albay Pilot Aydın Mustafa’nın kızı Dr. Funda Aydın babası hakkında yazdığı duygu dolu satırlar: “Bu sene yazmayacaktım. Her sene bir şeyler yazmak klişeleşmeye neden oluyor sanki. Ruhunu yitiriyor gibi. Aldım yine de kalemi elime. Baktım acı aynı acı, özlem aynı özlem. Her şey doğal, içimden geldiği gibi. Bir de dedim ki kendime: benim babam gibi mert, benim babam gibi cesur, benim babam gibi yüce bir insanı neden başkalarına hatırlatmayayım? Belki birileri yazımı okuduktan sonra seslenir çocuklarına, “bakın” der, “bizim bir soydaşımız vardı: Şehit Albay Pilot Aydın Mustafa, ya da Tayyar Aydın”. Babam hakkında iki cümle anlatsalar çocuklarına bana yeter. Orta yaşlı insanlar tanırlar babamı, hem de iyi tanırlar. Ben gençler de tanısınlar istiyorum. Türkmen milleti bu duruma kolay gelmedi. Çok şehitler verdik. Gençlerimiz geçmişimizi bilmeli. Gençlerimiz ne yollardan yürüyüp buralara geldiğimizi bilmeli. Gençlerimiz yolumuzu aydınlatan şehitlerimizi tanımalı. Gençlerimiz Şehit Aydın’ı tanımalı! Bu yazıda övmeyeceğim babamı. O’nun övgüye ihtiyacı yok çünkü. O zaten en güzel mertebeye ulaştı. Ama Türkmen milletinin O’na, bütün şehitlerimize borcu var. Onları saygıyla anma ve yeni nesle tanıtma borcu. Sadece Onlara değil, geride bıraktıkları Funda gibi yetim çocuklarına, Türkan gibi cefakar eşlerine de borçları var. Şehitlerimiz için birer dua ve biraz saygı lütfen…”

Irak’ın Türkmen halkına karşı Saddam Hüseyin rejimi sırasında yapılan gaddarca uygulamalardan en fazla nasibini alanlar Türkmenlerdi. Bunlardan biri de Hukukçu-Araştırmacı ve Şair Sadun Köprülü ve kardeşi Türkmen gazeteci Ümit Köprülü.

Sadun Köprülü geceleri hep uykusuz geçirmiş. O Irak’ta Saddam’ın zulmüne uğrayıp o meşhur Ebu Garip Hapishanesi’nde tam 17 yıl yatmış, diğer tutuklu Türkmenler gibi akla gelmedik işkencelere maruz kalmış.

“1967 yılında, Başbakan Süleyman Demirel, Kerkük’ü ziyaret ediyordu. Kerküklü Türkmenlerin bayram coşkusu içinde Demirel’i karşılamaya hazırlandığı o gün, bekleyenlerin arasında henüz 10 yaşında iken bende vardım. 10 yaşında bir Türkmen çocuğu olarak, bundan sonraki hayatımın çok büyük bölümünü yürek dağlayan acılarla geçirdim. Yaşadığım tüm acılara rağmen, aile ve yuva hasretiyle karanlık hücrelerde tam 17 yıl geçirmeme rağmen, o gün orada bulunmaktan bir an olsun pişmanlık duymadım.

O gün Saddam Hüseyin’in istihbarat ve Emniyet güçleri, Türkmenlerin fotoğraflarını çekmiş, daha sonra da her birini tek tek evlerinden toplayarak götürmüştü. Aralarında Sadun ve annesi Şeker Hanım da vardı elbette. Sadun Köprülü, 8 ay kaldı Saddam”ın hapishanelerinden birinde. Türlü işkencelere maruz kaldı. Sürekli olarak O”na, “Sana o pankartı kim verdi? O türküleri kim söyletti?” diye soruyorlardı.

Hukuk Fakültesi’ni bitirmesinin hemen ardından tutuklanan Sadun Köprülü için 1 yıl 4 ay süren hücre hapsi de başlamış oldu. Bu süre zarfında yaşadıklarını paylaşırken, özellikle babasının gözleri önünde işkenceye maruz kaldığı günü yaşlı gözlerle anlatıyor Köprülü…”Ben tutukluyken babamın ve kardeşim Ümit’in de orada olduğunu söyledi subaylar. Bir gün beni yine “Ameliyat Odası” dedikleri işkence odasına götürmüşlerdi. Oranın yetkilisi, Saddam”ın üvey kardeşi Barzan El-Tikriti’ydi (Oda diktatör Saddam Hüseyin gibi  idam edildi ve idam esnasında boynu koptu). Gözlerim bağlıydı. Meğer babam da ağzı bağlı şekilde o odadaymış. Bana işkence ederlerken seyrettirmişler babama. Sonraları anlattı babam. “Tırnaklarını gözümün önümde söktüler.” dedi.

İki kardeş için hapishaneli ve işkenceli yıllar… Sadun ve Ümit için Ebu Garip Hapishanesi aynı zamanda bir okul oldu.

Diktatör Saddam’ın emriyle işlenen bu zulüm, işkence ve cinayetler yüreğimizi kavuran ne ilk, ne de son olay olacaktı. Bu yiğitler inandıkları davaları için gözlerini kırpmadan canlarını feda ettiler. İsmini yazamadığım yiğitler varsa affını diliyorum.

Irak Devrim Mahkemesi Tiyatrosu

Baas rejimine bağlı kötü isimli Irak Devrim Mahkemesi’nde süren davaların hukukla ilgisi olmadığı ve yargılama yapılıyormuş gibi görüntü verilmeye çalışıldığı için yapılan işin bir tiyatroya benzetmek daha doğru olur. Yapılanlar gerçekten tam bir tiyatro idi, tutuklulara savunma hakkı tanınmadığı ve tutukların avukatları olmadığı bir mahkemeydi bu. Bu hukuk tiyatrosu mahkeme zalim kararlarıyla on binlerce masum ve suçsuz insanı idam sehpalarına gönderdi ve binlerce insanın hayatını kararttı. Ayrıca On binlerce tutuklu ve mahkum Baas rejiminin zindanlarında işkence altında öldürüldü.

 Baas Zindanlarında İşkence Yöntemleri

Saddam döneminde emniyet müdürlüğü, muhaberat (Irak İstihbaratı) ve cezaevlerinde işkence merkezleri bulunmaktaydı. Tutuklulara ve mahkumlara uygulanan sistematik işkence yöntemleri insanın kanını donduran ve akıllara durgunluk veren cinstendi.

Uygulanan İşkence Teknik ve Yöntemleri’ni şöyle sıralayabiliriz: Meydan Dayağı, cinsel organa elektrik verme, elleri arkadan bağlayıp kollarla yukarıya asmak (Nazi askısı), elleri arkadan bağlayıp tavandaki vantilatöre bağlamak ve bayılana kadar işkence uygulamak, tabut işkencesi, falaka, ayaktan asma, copla dayak, tırnak sökme, yan odada vahşice işkence yapılarak tutuklunun bu seslere maruz bırakılması, çok küçük hücrelerde tutarak aç, susuz ve battaniyesiz bırakma, çeşit türlü küfür ve tehditlerde bulunmak, tutukluları çırıl çıplak soymak, tecavüz, asit havuzuna atılarak işkence ile öldürmek, aşağılama ve hakaret, mahkeme dayağı…….

Saddam’ın  Türkmenleri Yok Etme Politikası

Türkmenler, Irak Devleti içinde Araplar, Kürtler ile birlikte üç “asli unsur”dan biridir. Türkmenler, en eğitimli, kültürel düzeyi en yüksek ve en şehirli olan unsurdur. Buna rağmen önce “Araplaştırılma”, şimdilerde de “Kürtleştirme” politikaları ile Türkmen varlığı ortadan kaldırılmaya ve Kerkük’ün kimliği yok edilmeye çalışılıyor.

1930′lu yıllardan itibaren Irak hükümetleri tarafından bölgeye yönelik olarak sistematik bir şekilde “Araplaştırma” politikası başladı. Bu politika Saddam Hüseyin’in iktidarı döneminde büyük yoğunluk kazandı. Saddam Hüseyin Irak’ta yaşayan Türklerin milli kimliklerini yok etmek ve varlıklarına son vermek istiyordu. Saddam rejimi, Irak’taki Türklerin merkezi durumunda olan Kerkük’te, “Araplaştırma politikasını büyük bir hızla uygulamaya koydu. Bir tarafta güneyde yaşayan Arapları Kerkük’e yerleştirirken, Kerkük’te yaşayan Türkmenleri de göçe zorladı. Dev­rim Ko­mu­ta Kon­se­yi’nin 29 Ocak 1976 ta­rih ve 41 no’lu ka­ra­rı ile Kerkük’ün adını Araplaş­tır­ma po­li­ti­ka­sı ge­re­ğin­ce Al-Ta­mim ola­rak de­ğiş­ti­ril­di ve Kerkük’ün en bü­yük Türkmen il­çe­si olan Tuz­hur­ma­tu, Sad­dam’ın do­ğum ye­ri olan Tik­rit’e (Selahaddin’e) bağlandı.

Diktatör Saddam Hüseyin ve rejimi, Kerkük‘ün Türk kimliğini ortadan kaldırmak ve Araplaştırmak için devletin tüm gücünü kullandı. 1960’lı yılların başlarına kadar Kerkük nüfusunun %95’i Türk iken, bu rakam sistemli göç hareketleri ile ve Kerkük ilinin sınırlarının daraltılması nedenleriyle 1980’li yıllarda %75’e düştü. Bir­çok yerleşim ye­ri­nin Türk­çe olan ad­la­rı Arap­ça isim­ler ile de­ğiş­ti­rildi­. Ham­za­lı, Be­şir, Be­lo­va, Tür­ka­lan, Ley­lan, Ömer Menden, Çar­daklı, Yay­çı, Küm­bet­ler, Ka­ra­ha­san, Kızılyar, Sa­rı­te­pe, To­pu­zo­va, Yahyaova,Tisin, Kerkük Kalesi ve on­lar­ca Türk­men kö­yü ve yer­le­şim ye­ri yıkılmış ve Türk­menler Irak’ın güne­yi­ne ve farklı illerine sü­rül­müş­tür. İran-Irak sa­va­şı süresin­ce (1980-1988), va­ta­nı­nı savun­mak için cep­he­le­re ko­şan on­bin­ler­ce Türk­men gö­zü­nü kırp­ma­dan vatanı için şe­hit düşer­ken, Dev­rim Ko­mu­ta Kon­se­yi’nin 20 Ekim 1981’de 1391 nu­ma­ra­lı ka­rar ile Türkmenlerin Gü­ney il­le­ri­ne teh­cir edil­me­le­rika­rar­laş­tı­rır. 27.09.1984 tarihin­de ise 1081 numa­ra­lı ka­rar ile Türk­men­le­rin ara­zi­le­ri­nin is­tim­lak edi­le­rek gü­ney­den geti­ri­len Arap­la­ra dağı­tıl­ma­sı sağ­lanır. Dikkat edin bu zalim kararlar hangi tarihte alınıyor ? Irak Türkleri savaşta (İran-Irak sa­va­şında) vatanları Irak’ı cephelerde savunurken ve şehit düşerlerken alınıyordu.!!! Böyle utanmaz, ahlaksız, zalim ve insafsızca karalar dünyanın neresinde görülmüştür. Irak devleti ve başındaki diktatör Saddam’ın Türkmenlere yaptıkları, inanın İnsan düşmanına bile yapmaz. Türkmenlerin Suçu neydi ? Vatanını sevmek ve Türk soyundan olmaktı.

Türk böl­ge­le­ri­ne Arap­la­rın yer­leş­ti­ril­me­si­ne de­vam edil­di ve bu amaç­la, 1984 ve 1986 yılında Dev­rim Ko­mu­ta Kon­se­yi­nin al­mış ol­du­ğu ka­rar ile, nü­fus kü­tü­ğü­nü Ker­kük’e nakleden ve bura­ya yer­le­şen Arap­la­ra 10.000 Irak di­na­rı (33 bin do­lar) ve be­da­va ar­sa­lar veril­di. Türkmenle­re gay­ri­men­kul alım-sa­tı­mı ve res­mi da­ire­ler­de bi­le ara­la­rın­da ana dil­le­ri ile konuşma­la­rı ya­sak­lan­dı. Göç et­ti­ri­len Türk­men­le­re hiç­bir taz­mi­nat öden­me­di­ği gi­bi, gönderildik­le­ri yer­ler­de ken­di­le­ri­ne ka­la­cak yer da­hi gös­te­ril­me­miş­tir. Türkmenlerin mülklerine yer­leş­ti­ri­len Arap­la­ra ise Irak devletinden her tür­lü ma­li des­tek sağ­lan­mış, ara­zi ve ko­nut tah­sis edil­miş­tir. Türk­men­le­re yö­ne­lik her tür­lü zu­lüm, sür­gün, iş­ken­ce ve idam eylemle­ri sı­ra­dan ha­le gel­mişti. Bin­ler­ce Türk­men, Irak yö­ne­ti­mi­nin in­san­lık dı­şı uygulamaları­nın kur­ba­nı ol­muş­ ve bir o ka­da­rı da ka­yıp­ olmuştur. Bugün ise Türkmenler için hiç bir şey değişmemiştir. Saddam gitmiştir, yeni Saddamlar gelmiştir !!!!

ABD’nin Irak’ı İşgali İle Kerkük’ü Kürtleştirme politikası Başladı

Başlangıçta, Araplaştırma politikası ile Türk kimliğini eritme çabaları, günümüzde, yani ABD’nin Irak’ı işgali ile “Kürtleştirme” politikasına dönüştü. Irak yö­ne­ti­mlerinin Türkmenlere yönelik in­san­lık dı­şı uy­gu­la­ma­la­rı­nın daha beterini bugün Kürtler yapmaktadır. Türkmenler, yağmurdan kurtulduk derken, doluya yakalandılar. 2003 Nisan ayında ABD işgalinin hemen ardından Kürtlerin Kerkük’e girmeleri, Irak’taki bu Türk şehri için sonun başlangıcı olmuştur. Kürtler, şehre girer girmez nüfus ve tapu dairesine saldırarak, yakıp yıkıp yağmaladılar. Bir anlamda, bunu yaparak, kentin tarihini/hafızasını yok etmek istediler. Bundan sonra, diğer bir deyişle işgalden hemen sonra Kürtler hızla bölgeye/Kerkük’e göç etmeye başladılar (Kerkük’e 700 bin Kürt ithal edildi). Aslında, bu göçler bir anlamda teşvik edildi ve desteklendi. Kürtler, Türkmenlere ve devlete ait arazilere Konut yaptılar ve yerleştiler. İşgal güçlerinin göz yummasıyla Kerkük’ün demografik yapısı Kürtler tarafından hızlı bir şekilde değiştirilmeye çalışıldı. Kürtler, sözde Kerkük’ün tarihi bir Kürt kenti olduğunu iddia etmeye başladılar.Yani Yahudilerin, Filistin’de kendilerine ait olmayan toprak talebi gibi. İnsanın aklına şu soru geliyor; “Türkmen şehri Kerkük Kürtler için neden bu kadar önemlidir?“ Çünkü Kerkük Zengin petrol yataklarına sahip bir kenttir.

Herkes bilmelidir, Irak Türkleri çok çileler çekti, çok ağır bedeller ödedi. Gerekirse yeni bedeller ödemeye hazırdır. Ancak, Irak’taki Türkmen varlığını silmeye ve yok etmeye kimsenin ama kimsenin gücü yetmeyecektir. Zalim Saddam, Irak Türklerini yok etmeye gücü yetti mi? Ki bu küçük Saddam’ların gücü yetsin! Göreceksiniz onlarında işi bittiğinde ipleri çekilecektir!!!!

Iraklılar 35 yıl kabile ve ırk taassubu içinde olan, kendi tatmini için yüz binlerce insanı ölüme göndermekten çekinmeyen, zulüm ve işkenceyi zevk haline getirmiş bir diktatörün zulmü altında ezilmiştir. Saddam, İnsanları öldüren, kendi sivil halkına kimyasal silah kullanacak kadar gözü dönmüş veeli kanlı zalim bir diktatördü. Irak diktatörü Saddam’ın idamını hepimiz gördük, zulmün sonu yoktur ve insanlar ektiklerini biçerler. Saddam on binlerce masum ve suçsuz Irak’lının idam fermanını imzalamıştı. 30 Aralık 2006 tarihinde boynuna ip geçirildiğinde bu sahnenin bir tiyatro oyunu olduğunu zannediyordu ama değildi. Kimsenin hakkı kimsede kalmaz!!! Türkmenlere düşmanlık, kötülük, zulüm ve haksızlık yapanlar, muhakkak ki Allah’ın lanet ve gazabına uğrarlar.

Türkmen Şehitlerinin şeref levhasında yerini alan aziz şehidimizi rahmetle ve saygıyla anarken, Allah’tan ailelerine ve çocuklarına sabır ve metanet diliyoruz. Ruhları şad olsun…

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director