Türk Korkusu!

Bugün Irak Türkmen Cephesi büyük bir saldırıya daha uğradı. Şii Türkmenlerin yaşadığı Tuzhurmatu kentindeki bombalı saldırıda, içlerinde ITC Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu ve Tikrit Vali Yardımcısı Ahmet Hoca’nın da bulunduğu 10’u aşkın Türkmen hayatını kaybetti ve onlarcası yaralandı. Son bir yıl içerisinde bu kentte yaklaşık 100 Türkmen şehit edilmişti, başarılı Türkmen Liderler 42 şehit verilen önceki bir saldırıda da yaralanmışlardı.

Tuzhurmatu Türkmen kenti, hem Irak Kürdistanı hem de Orta Irak’ta hâkimiyet savaşı veren Baascı ve Sünni Araplar için çok önemli ve stratejik bir yerleşim bölgesi. Şii oldukları için, Güney’de yoğunlaşan Şii Araplardan ve özellikle de Muktada Es Sadr liderliğindeki Şii gruplardan önemli destek görüyorlar. Sistani’nin dini lideri olduğu Irak Dini yapılanması içerisinde de Şii Türkmenlerin önemli bir yeri bulunuyor. ABD, İngiltere ve İsrail’in Şiilere karşı sürekli desteklediği Sünni İslamcılar, kimlere hizmet ettiklerinin farkında olmadan yine insanları ve Müslümanları katlettiler.

Tuzhurmatu, Kerkük’teki Türkmen varlığının devamının da önemli bir sigortası durumunda. Son yıllarda, Barzani’nin milyarlarca dolar harcayarak yürüttüğü göç politikası ile Kerkük’e 750 bin civarında Kürt yerleştirilmişti. ABD’nin 2003 yılındaki Irak işgalinin ardından, Kuzey Irak’ta bulunan Türkmenlere ve özellikle Kerkük, –yine bir Şii Türkmen kenti olan- Telafer ve Tuzhurmatu’ya yönelik olarak sistemli saldırılar gerçekleştirilmekteydi. Temel amaç, buradaki Türkmenleri göçe zorlayarak Kuzey Irak topraklarını Kürtleştirmekti. 2006 Yılından itibaren Iraklı Türkmenleri görmezden gelip Barzani ile yakınlaşma politikasına Türk Hükümeti de ortak oldu. Irak Türkmen Cephesi liderleri yok sayıldı. Sadece Irak’ta değil, Türkiye’nin Güney Doğu bölgesindeki Kürt grupların da siyasi ve askeri açıdan güçlenmesi için her türlü taviz verildi.

Geçtiğimiz günlerde Maliki ile Barzani arasında yapılan görüşmeler ve yakınlaşma, öncelikle bölgedeki Sünni İslamcıları oldukça rahatsız etmişti. Yapılan saldırılar, Türkmenleri Güney bölgelerine göçe zorluyor ve bu durum da hem Barzani’nin hem de ABD, İngiltere ve İsrail’in amaçlarına hizmet ediyor.

Asıl tehlikeli olan süreç, sadece Kuzey Irak’ta değil, Güney Doğu Anadolu’da da Türk Varlığının tasfiye edilmek istenmesi. ABD Yönetimi, Rusya ve Çin ile yaptığı görüşme ve anlaşmaları takiben Afganistan’da Taliban, Irak’ta Maliki yönetimleri ile dolaylı görüşmeleri hızlandırırken İran ile de yakınlaşma sinyalleri vermeye başladı.

ABD, Rusya ve Çin’in dünyayı yeniden paylaşmada anlaşmış olmaları hiç de uzak bir ihtimal değil. ABD, Rusya ve Çin’in geleceğindeki en büyük tehlike Türk varlığı. ABD’nin hâkimiyet alanı olan Türkiye ve Ortadoğu’da, Rusya’nın hâkimiyet alanındaki Orta Asya, Kafkasya ve İran’da, Çin’in hâkimiyet alanındaki Doğu Türkistan’da yaşayan büyük Türk Varlığı, geleceğin en önemli potansiyel siyasal gücü durumunda. Dünyadaki Türk varlığının önündeki en önemli engel ise Siyasal İslamcılık. Bu yüzden Türklerin yaşadıkları bölgelerde, Sünni Şii çatışmalarıyla bu milli kimliğin yok edilmesine çalışılıyor. Türk milletinin, alt etnik kimliklerle parçalanmasına büyük öncelik veriliyor.

Bu noktada ABD, İngiltere ve İsrail, bölgede kontrol edilebilir daha güçlü bir Müttefik Ülke yaratma projesi olan Kürdistan’ı kurmak için çalışmalarına büyük hız verdiler. Türkiye’de PKK Terör Örgütü Lideri’nin yönlendirdiği yeni yapılanma sürecinde ise siyasi hakların tanınması sürecine gelindi. PKK Terör örgütü, silahlı güçlerini sınır dışına çektiği yalanını sürdürürken bütün bölgedeki siyasi ve sivil hâkimiyetini pekiştirdi. PKK Terör Örgütü, mensuplarının yığın halinde katıldığı anma toplantıları düzenliyor, kritik bölgelerde yeni sivil milis güçleri oluşturuyor.

Türk Hükümeti, PKK ile yürütülen süreci daha ileri bir noktaya taşıdığı takdirde Türkiye’nin büyük bir yangın yerine dönebileceğini tahmin etmek hiç de zor değil. PKK Terör Örgütü liderinin emrettiği Diyarbakır toplantısında Kuzey Kürdistan’ın siyasi varlığı açıkça ortaya konuldu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne adeta bir ültimatom sunuldu.

Son yıllarda Türkiye’nin hızla etnik ve dinsel parçalanma sürecine doğru sürüklendiğini haykırıp duruyoruz. Afganistan, Pakistan ve Irak örnekleri açıkça önümüzde duruyor. Mısır, Tunus, Libya gibi ülkelerdeki kaos ve çatışma da ayrı bir ders. Bütün bu gerçeklere rağmen, Türkiye’nin böyle bir ortama sürüklenmeyeceğinin garantisi var mı? Türkiye’yi bu noktaya getirenler ve buna destek verenlerin “Hakikate karşı gözleri kör, kulakları sağır mı?”

Tarihten alacağımız derslerden bir umudumuz var. Bütün İslam dünyası Batılı ve Doğulu Emperyalist ülkelerce işgal edildiğinde, Anadolu’dan çıkan bağımsızlık ateşi 50 yıl içinde bütün İslam dünyasına rehberlik etmiş ve milli hareketleri başarıya ulaştırmıştı. Yeter ki, Mustafa Kemal gibi Türk Milliyetçisi korkusuz liderler olsun.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director