Teröre Hayır!

1989’da Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile rahat bir nefes alan Dünya, 2000’li yıllarda ABD’nin Büyük OrtaDoğu ve Arap Baharı projeleriyle yeniden uluslararası bir çatışma ortamına sürüklendi. Yine aynı dönemde devlet başkanı olan Putin de eski Sovyet mirasını canlandırma hayaline kapılınca, 1970’li yılların terör ve soğuk savaş dönemine döndük.

Şimdi, nerede anlaştıkları nerede savaştıkları belli olmayan ABD ve Rusya, ellerindeki savaş gücü ile bir oraya bir buraya koşuşturuyor.

Rusya’nın, eski Sovyet coğrafyasını tekrar ele geçirme peşinde olduğu son derece açık. Bir yandan Gürcistan ve Ermenistan’a el atan, diğer yandan Ukrayna’nın yarısını ve Kırım’ı işgal eden Rusya, Suriye savaşı ile artık yıllardır özlemini kurduğu sıcak denizlere de yerleşiyor.

Buna karşılık ABD, Afganistan ve Irak başarısızlıklarının ardından hala yeni yanlışlar peşinde. Müttefiklerinin çıkarlarını hiçe sayan Obama, bir yandan sadece kendisinin bildiği gizli operasyonlar yürütürken, bir yandan da NATO’nun varlığını ve birliğini tartışmalı hale getiriyor. Bilinen en önemli unsur ise, ABD’li bazı eski komutanların ifade ettiği gibi, Amerika Birleşik Devletleri dış politikasının tamamen Radikal İslamcı Dış Tehdit argümanına dayanması. Böyle olunca da, bütün dünyadaki Radikal İslamcı tehdit –azalacağı yerde- gittikçe büyüyor.

Dünyadaki birçok strateji uzmanı gibi biz de inanıyoruz ki; ABD uzun yıllardır “Tehditle Varolma Stratejisi” yürütüyor. Kendisi açısından kontrol edilebilir Tehdit Alanları yaratarak, bunlara müdahil olma gerekçesiyle dünyayı ve enerji alanlarını yönetmeyi amaçlıyor. Yıllardır El Kaide tehdidi ve terörüyle korkutulan dünya, şimdi İŞİD terörü ve tehdidiyle hizaya getirilmeye çalışılıyor. Bu konuda ABD’ye yeni bir ortak daha çıktı: Rusya. Rusya da artık İŞİD bahanesiyle kendi bölgesel çıkarlarını ve Suriye ile Irak Şii yönetimlerini korumaya çalışıyor.

Merak ediyoruz; Dünya’da Radikal İslamcı Terör Tehdidi olmasaydı, ABD OrtaDoğu, Afrika, Avrupa ve Dünyada ne yapardı. Aslında, ABD yönetiminin Rusya ve İran ile mücadele konusunda da samimi olduğunu sorgulamak gerek. Rus ve İran Tehdidi olmazsa, ABD ne Avrupa’da ne de OrtaDoğu’da kalıcı olamaz, bölge ülkeleri de silahlanmaya milyarlarca dolar harcamaz.

Bu ve birçok sebepler yüzünden, ABD yönetiminin Suriye ve OrtaDoğu politikası hala net ve anlaşılır değil. ABD, Muhaliflere tam destek verseydi, Rusya Suriye’de çoktan büyük bir yenilgi almış ve dağılmış olurdu. Uzun zamandır, Muhaliflere Manpad türü uçaksavar silahlarının verilmesini engelleyen Obama yönetiminin İŞİD’e yönelik mücadelesi de son derece yetersiz ve göstermelik. Bölgedeki terör örgütlerine yönelik, müttefiklerinden gelen askeri işbirliği tekliflerini gözardı ederken, PYD & PKK gibi bir terör örgütünün bölgede güçlenmesine ve yerleşmesine hizmet ediyor.

ABD, Terörle Mücadele konusunda samimi olmalı ve bu konuda NATO’yu işlevsel hale getirmelidir. Aksi halde, ABD yönetiminin yanlış politikaları Rusya’yı daha da güçlendirecek ve Batı ittifakını da dağıtacaktır.

Son önemli not olarak şunu ifade edelim: Daha önceki yazılarımızda işaret ettiğimiz gibi daha önce Fransa’da, şimdi Belçika’daki –ve tabii ki Türkiye’deki- terörün arkasında ABD ve Rus politikaları vardır.

Devletlerin terörle terbiye edildiği dönem bitmiştir. Bu iletişim çağında, bütün gizli anlaşmalar ve ortaklıklar bir gün deşifre edilir. NATO ve Batı ittifakı dağılırsa, ABD dostlarını tamamen kaybeder.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director