Site icon ManazNet

Suriye’de Kim Radikal?

Dünya’da 1980’li yılları takiben Radikal suçlamasına maruz kalan en büyük toplum Müslümanlar. Daiş Terör Örgütü’nü şimdilik konumuzun dışında tutarak sormak gerekir!

Şimdi bu kadar örnekten sonra, sahipsiz ve çaresiz muhaliflerin toplandığı İdlip’te kime radikal diyeceksiniz? Hiç radikal bir Müslüman tanıdınız mı? Göz göre göre insan katleden, çocuk, kadın, sivil öldüren Müslüman olur mu? Olur, aynen Daiş Terör Örgütü gibi. Cahilce birilerinin peşine düşmüş, CIA, MI6, MOSSAD tarafından kurgulanmış ve yönetilen bir örgüte girmişseniz Katil de olursunuz, kafa da kesersiniz, Hilale de düşman olur, Haçlı zihniyetine de hizmet edersiniz.

Bölgede, herkes kendi düşmanını Radikal olarak niteliyor. Herkesin Terörist diye diline doladığı El Nusra, yüzlerce küçük gruplardan oluşan bir yapı. Bunların içerisinde Batılı istihbarat örgütlerinin kontrolünde birçok küçük gruplar da oluşturulmuş. Aynen Daiş militanları gibi bunlar da kripto görevler yürütüyor ve Suriye muhalefetini Batılı ülkelerin çıkarlarına göre yönlendirmeye çalışıyor. Hangi din ve mezhepten olursa olsun, kadın, çocuk, sivil gözetmeksizin insanları katledenler radikaldir.

Türkiye, Kuzey Suriye ve İdlib’te bulunan Muhalifleri tek bir çatı altında düzenli bir ordu haline getirmek için Cephetu’l Vataniyyetu’t Tahrir, yani Milli Kurtuluş Cephesi adıyla bir yönetim merkezi kurdu. El Nusra içerisindeki grupların bir kısmı ayrıldılar ve bu Cephe çatısı altına girdiler. Ancak, ABD, İngiltere, Suudiler ve Emirlikler gibi dış güçlerden para desteği alan bazı gruplar, Türk düşmanlığı da yaparak bu çalışmayı baltalamaya çalıştılar. Türkiye büyük bir sabır ve olgunlukla bu gayretlerini sürdürüyor. Bölgede bulunan Dr Muheysini gibi bazı din önderleri de Türkiye’nin bu çalışmalarını gönülden destekliyor. Suriye Kurtuluş Cephesi bölgede oldukça güçlendi ve sayıları 90 bin civarında. El Nusra grupları ise 15 bini kendi çizgilerinde 10 bin kadarı da dağınık halde, bazı Arap ülkeleri, ABD, Ürdün, İngiltere ile bağlantılı gruplar.

ABD ve Batılı ülkeler İdlib’de çatışmaya karşı gibi görünseler de, Müslüman grupların birbirlerini öldürmelerini çıkarlarına uygun buluyorlar. Ancak bu konuda gözettikleri bir strateji var o da herhangi bir şekilde Esad ordusunun tümüyle bölgeye hâkim olmaması. Bu yüzden, her an “Kimyasal Saldırı” gerekçesiyle Esad ordusunun karargahlarını bombalamak için fırsat kolluyorlar. Karşıt gruplar arasındaki güç dengesinin bozulmadan, istikrarsızlık ve kaosun sürmesini, Batının çıkarlarına uygun bir siyasi zeminin oluşmasını planlıyorlar.

Türk toplumu da olayları, kamuoyu araçlarının yönlendirdiği şekliyle algılıyor. Medya kime radikal derse onu suçluyor. Uzman olarak geçinenlerin çoğu ne bölgenin dilini bilir ne grupları tanır ne inançlarına ve siyasi görüşlerine tam olarak vakıftır.

Son Tahran Zirvesi sonrasında İran biraz daha Türkiye tezine yaklaşmış görünüyor ve karada bulunan güçlerini çatışmalardan uzak tutmaya gayret ediyor. Buna karşılık Rusya, en azından İdlib’in batısında ve güneyinde tehdit olarak gördüğü El Nusra ve diğer grupları vurmayı sürdürecek.

Her şey bir yana bölgede, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın çaba ve çalışmaları bütün takdirlerin üzerinde. İdlib ve bölgede gerçek bir çatışmasızlık ortamı oluşması için İdlib ve Kuzey Suriye’deki bütün Muhaliflerin, Suriye Kurtuluş Cephesi kontrolüne girmesi gerek.

Son bir not olarak; Doğu ittifakının öncelikli hedefi artık ABD ve PKK İttifakı. İran’ın PEJAK, KDPİ’ye karşı kara operasyonlarını hızlandırması da güzel bir gelişme. MI6 ise Basra’yı karıştırmaya devam ediyor.

Exit mobile version