Psikolojik Harekatı ABD yönetiyor.

2003 yılında Irak‘ın işgal edilmesinden sonra, ABD Türkiye’ye karşı bir psikolojik harekat başlattı. Bu psikolojik mücadeleyi anlatmadan önce, geçmişe kısa bir göz atalım.
Bilindiği gibi ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki soğuk savaş, 1970’li yıllarda en yoğun dönemine girmişti. ABD, Sovyetler Birliği’ni durdurmak için Pakistan, Afganistan, İran, Irak ve Türkiye’den oluşan bir yeşil hat oluşturmuştu. Sovyetler, 1974’ten itibaren Afganistan‘ı, 1978’den itibaren de İran’ı, ABD çizgisinden uzaklaştırdı. Sovyetlerin üçüncü ve en önemli hedefi Türkiye idi. Uzun yıllardır işbirliği içinde olduğu Baas yönetimi altındaki Suriye ve Irak kolay hedeflerdi.

Böyle bir dönemde, Sovyetler Türkiye’deki Sol ve Kürtçü grupları güçlendirirken, ABD de Milliyetçi ve özellikle de İslamcı grupların arkasındaydı. Sovyetlerin hedefi, Türkiye’yi bir iç savaşa sürüklemekti. ABD‘nin, Sovyetleri durduracak tek kozu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetime el koymasıydı. Bu nedenle ABD, Türkiye’yi bir ihtilal ortamına hazırlayacak sivil desteklerini harekete geçirdi ve buna bağlı olarak çatışma ortamını hızlandırdı. Sonunda, 12 Eylül 1980’de Askeri Darbe oldu ve Türkiye, Sovyetlerin hedeflediği yıkımdan kurtuldu.

12 Eylül döneminde ABD karşıtı Milliyetçi ve Sol gruplar tasfiye edildi ve yıllar boyunca yargılandılar. Buna karşılık İslamcı grupların önü açıldı ve desteklendi. ABD‘nin, İslamcı gruplara iki noktada ihtiyacı vardı. Birincisi, Şii İran’a karşı Sünni İslamcılığın güçlendirilmesiydi. İkincisi ise, Afganistan’da savaşacak yeni Radikal İslamcı örgütlerin kurulması ve eğitilmesiydi. ABD her iki konuda da başarılı oldu. 1989 yılından sonra Sovyetler Birliği yıkılınca, ABD’nin Türkiye ve İslam politikası değişikliğe uğradı. ABD, Türkiye’deki ılımlı İslamcı gruplar ile işbirliğini geliştirdi ve eskiden giremediği OrtaAsya ve Afrika İslam topraklarına bu yolla adım attı. Bunun yanında, Radikal İslamcı grupları düşman kabul etti ve bunu gerekçe göstererek Türkiye, Mısır, Körfez Ülkeleri ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle ilişkilerini güçlendirdi.

ABD ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki ilk ayrışma, 28 Şubat 1997’den sonra başladı. İsrail ile de yakın işbirliğine giden ABD’nin hedefi öncelikle radikal İslamcı grupların tasfiyesiydi. Fakat Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD ile yakın ilişkileri olan İslamcı grupları da hedef alınca, ayrılık başladı. TSK içerisinde, “ABD politikalarını eleştiren, Türkiye’nin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile yakınlaşmasını ve Doğu ile ilişkilerini geliştirmesini” isteyenler arttı. 2003 yılında Irak’ın işgal edilmesi, Türk kamuoyu ile birlikte TSK içerisindeki ABD düşmanlığını da artırdı.

Bu dönemden sonra ABD, bölgesel planlarına karşı çıkan TSK’ya karşı psikolojik bir mücadele başlattı. Ortadoğu ve Asya politikalarını destekleyecek İslamcı gruplarla işbirliği yaptı. Amacına ulaşabilmek için öncelikle, ABD karşıtı sivil egemen güçleri tasfiye etmeyi kararlaştırdı. Türkiye’yi, Büyük Ortadoğu hedefi çerçevesinde değiştirmek için önünde tek engel kaldı: Türk Silahlı Kuvvetleri.
İşte uzun bir zamandan beri, Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen psikolojik harekâtın sebebi budur. Bu planın arkasında da ABD vardır. Bu gidiş, İslamcıların zaferiyle sonuçlanmayacaktır. ABD, bölgedeki en güçlü müttefikini ebediyen kaybedecektir.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director