Atatürk ve Suriye

Son yıllarda Türkiye gündemini meşgul eden Suriye, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatında da çok önemli bir yere sahipti.

Atatürk okul yıllarından itibaren idealist ve mücadeleci bir ruha sahipti. Daha 23 yaşındayken, Harp Akademisi’ndeki arkadaşlarını örgütlemiş ve ülke meselelerine ilişkin bir Dergi çıkarmıştı. 1905’te Kurmay Yüzbaşı olarak Harp Akademisi’nden mezun olur olmaz bir süre tutuklanmış ve ardından da İstanbul’dan uzak tutulmak için Şam’a sürgün gibi tayin edilmişti. Burada 3 yıla yakın görev yapan Atatürk, Vatan ve Hürriyet isimli bir Cemiyet kurmuş ve Beyrut’ta bir şubesini açtırmıştı. Hatta buradaki hareketsizlikten sıkılmış ve bir dönem gizlice Makedonya’ya giderek burada çalışmalar yapmıştı. Atatürk’ün Şam’da bulunduğu bu yıllarda Türklerin yoğun olarak yaşadığı ve Hamidiye Çarşısına komşu olan Salihiye Mahallesi’nde yaşadığını öğrenmiş ve evi ile ilgili yerinde araştırmalar yapmıştım. Mahallenin eski yaşlılarından öğrendiğime göre, İngilizler Şam’ı işgal ettiklerinde hem Salihiye Mahallesini hem de Atatürk’ün ikinci Şam görevinde zaman zaman kaldığı Hamidiye’nin sonunda Mithatpaşa sokağındaki yalısını yakmışlardı.

Atatürk 1907 Ekiminden sonra buradan Manastır’a ve oradan da İstanbul’a tayin edildi. 1911 – 1912 yıllarında bir grup arkadaşı ile İtalyanlarca işgal edilen Libya Trablusgarp’a gitti ve buradaki mücahitleri örgütledi. Bingazi, Tobruk ve Derne’de savunma güçlerinin komutanlığını üstlendi ve yaptığı baskınlar ile İtalyan kuvvetlerine ağır kayıplar verdirdi. Libyalı Mücahitlerin Önderi Şeyh Ahmed Senusi ile burada tanıştı ve birlikte mücadele verdiler.

Benim Trablus’ta yaptığım görüşmelerde özellikle yaşlı Libyalılarda Senusi ile Atatürk arasındaki dostluğa ve Atatürk sevgisine ilişkin çok güzel duygular vardı. Bizzat duyduğum bir anlatıma göre; Atatürk Libya’dan ayrıldıktan sonra birçok savunma cephesi dağılmıştı. Bu zor günlerde Senusi sürekli dualar ederken, bir gece rüyasında Hz Peygamber’i gördü. Hz Peygamber’den kendilerine yardım etmesini istedi. Hz Peygamber de Senusi’ye sol elini uzattı. Senusi, niçin sağ elini uzatmadığını sorunca da ‘Sağ Elimi Anadolu’da Mustafa Kemal’e Uzattım!” diye cevap verdi. Bu hikayenin doğru olup olmadığı tartışılabilir ancak, o dönemde Libya halkının buna inanması ve nakletmesi bile başlı başına büyük bir anlam ifade eder.

Nitekim Şeyh Senusi, önce Atatürk’ün ikinci Şam görevinde Filistin ve Suriye’de ardından da Milli Mücadele döneminde Atatürk’ün yanında yer aldı. Suriye’de ve Anadolu’nun değişik kentlerinde yaptığı dini konuşmalarla Atatürk’ü hep destekledi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışını takiben Ankara’ya gelen Senusi, Atatürk tarafından büyük bir sevgiyle karşılandı. Senusi, Atatürk ile dostluğuna ilişkin pek çok konuşma yapmış ve şu cümlelerle özetlemişti:

“ İslam’ın yok olmasının muhakkak olduğu bir durumun ortaya çıktığı ve Müslümanların umutlarının kesildiği bir sırada Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları bizimle birlikte savaştılar. Birlikte çalıştığımız, cihat ettiğimiz bu hizmet, bütün İslam âleminin kurtuluşuna ait bir kutsal hizmettir. Ben bunu bütün içtenliğimle takdir eder ve bu kutsal hizmetin gerçek mutluluk ile sonuçlanmasını umut ve dua ederim.”

Atatürk’ün Türkiye ve İslam dünyasının kaderini değiştiren en önemli başarısı 1915 Çanakkale Savaşı’ndaydı. ArıBurnu ve Anafartalar Zaferi ile Gelibolu, Çanakkale ve İstanbul’un karadan işgalini önleyen Mustafa Kemal, Saray’da “İstanbul’u kurtaran Komutan” olarak takdim edilmiş ve şöhreti bütün Osmanlı ordusuna ve yabancı kuvvetlere ulaşmıştı. Enver Paşa, Çanakkale Zaferi’nin ardından Gelibolu’yu ziyaretinde kıskançlığı yüzünden Atatürk’ün cephesini ziyaret etmemiş, Atatürk de kendisine istifasını göndermişti.

Atatürk, Siyasi ve Askeri hataları açıkça eleştirir, korkusuzca her ortamda dile getirirdi. Başından beri Almanya ile ittifaka karşı çıkmış ve savaş sonunda Almanların yenileceğini savaşın başında ilan etmişti. Bu yüzden Osmanlı yönetimi tarafından en zor ve en uzak görevlere gönderilmekteydi. Genç bir general olarak 1916’da Kafkasya’da Muş ve Bitlis’i aldıktan sonra Enver Paşa tarafından 1917’de ikinci kez adeta bir sürgün gibi yeniden Sina ve Şam’a tayin edildi.

Bu dönemde Almanların komuta ettiği bütün cepheler çökmüş, ordu darmadağın olmuştu. İngilizler birer birer Sina, Filistin, Suriye ve Irak kentlerini işgal ediyorlardı. Atatürk, adeta başarısız olması için görevlendirildiği bu bölgelerde mevcut kuvvetleri birleştirmek ve dağılan cephelerden geri çekmek suretiyle Anadolu’yu koruma altına almayı planlamıştı. Zaten yenilgiyi kabullenmiş Alman komutanlar da gittikten sonra Atatürk bu bölgedeki Yıldırım Orduları Komutanlığına atandı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bu dönemdeki en önemli başarısı, İstanbul yönetiminin teslim olma baskılarına direnerek İskenderun’un İngilizlerce fiilen işgal edilmesine karşı çıkmasıydı. İngilizler, “Musul’daki kuvvetlerine erzak göndermek” bahanesiyle İskenderun – Musul yolunun kendi kontrollerine verilmesini talep ediyorlardı. Atatürk bunun fiilen bir işgal olduğunu ve İngilizlerin Musul’dan Akdeniz’e kadar olan bölgeyi ele geçirmeyi hedeflediğini söyleyerek buna engel olmaya çalıştı. Ancak Osmanlı sarayı sonunda Mustafa Kemal’in komuta ettiği Yıldırım Orduları’nı lağvedince Atatürk de İstanbul’a dönmek zorunda kaldı.

Mondros Mütarekesi ve ardından İzmir ve İstanbul’un işgali Vahdettin yönetiminin de sonu olmuştu. İngilizlerin en büyük korkusu, İttihatçıların birleşerek bir direniş ordusu kurmasıydı. Atatürk İstanbul’da bulunduğu 4-5 aylık süre içerisinde, kendisini İstanbul’dan uzaklaştırmak isteyenlerin de talebiyle “Samsun bölgesinde Rumlara saldıran Türkleri ve mütareke şartlarına karşı çıkan direnişçileri durdurmak” maksadıyla Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Suriye, Irak, Misak-ı Milli O’nun korumaya ve kurtarmaya çalıştığı en büyük hayaliydi. Ömrü Hatay’ı kurtaracak kadar izin verdi.

Mustafa Kemal Atatürk için Suriye ve Şam anlamlı hatıralarla doludur. Görevi sırasında sık sık kaldığı Viktorya Oteli hala ayakta. Önce İngilizler, ardından Hafız Esad yönetimi, Suriye ve Şam’daki Türk izlerini silmek için çok çalıştılar. Esad yönetimine göre Şam’da Türklere ait tek eser Süleymaniye Camii ve Külliyesi idi. Çünkü arka bahçesinde, ülkesini İngilizlere teslim ettikten sonra yine İngiliz vapuru ile yurdundan kaçan, İtalya Sanremo’da öldükten sonra Suriye’ye getirilen Vahdettin’in mezarı vardı. 1 yıl kaldığım Şam’da yaptığım araştırmalarda, 118 Türk eserini kitabeleriyle tespit ettim ve bir kitap olarak yayınladım. Muhaberat’ın takibi altında yaptığım fotoğraf çekimlerinde, o yıllarda film makinesi ile çektiğim renkli filmlerin iki kez banyo edilirken yakıldığını öğrendikten sonra, bütün filmleri biriktirmiş ve dönüşte Askeri ataşemizin yardımı ile Türkiye’ye sokabilmiştim. Tek üzüntüm, Mustafa Kemal Atatürk’e ait o döneme ilişkin bir tek hatırayı görüntüleyememek oldu. Ancak o sokakları bir Türk yurdu gibi hiç unutmadım.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director