ABD’nin Gülen Şeytanı

İnsanların gözünün içine baka baka büyük bir soğukkanlılıkla yalan ve telkinlerini sürdüren bu şahsı, içinde Allah kelimesinin bulunduğu bir isimle anmak yanlış olur. Kendisi gibi hastalıklı bir ordu kuran, aynı yüzsüzlük ve soğukkanlılıkla kendi ülkesine, insanlarına saldırtan bu kişiye bir isim bulduk: ABD’nin Gülen Şeytanı. Gülen Şeytanı yıllar önceki bir sohbetinde bakın neler söylüyordu:

“Arkadaşlarımızın mevcudiyeti bizim İslami geleceğimiz adına işin garantisidir. Bu açıdan adliyede, mülkiyede veya bir başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti böyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Bunlar, gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bunlar bir ölçüde bizim varlığımızın teminatıdır. Şimdiden mevcut olanlar burada mevcudiyetini korumasa da, arkadan gelenlerin mevcudiyetini mutlaka korumalıyız. Yoksa korumada şimdi onları korumaya çalıştığımız gibi zorlanırız ve geleceğe de o müessese olarak yürüyemeyiz. Mevcut muhafaza edilmeli… Acaba daha bunun neye ihtiyacı var, nasıl takviye edilmeli, bu denmeli. Daha bir takviye edilmeli fakat mevcuttan bir ölçüde taviz verilmemeli derken, katiyen zayiata gidilmemeli. Bu açıdan bizim ister bu dairede ister diğer dairede arkadaşlarımızın korunması çok önemlidir.

Şimdi bir taraftan onu yaparken, diğer taraftan o kurallara, kaidelere, yine hukuki prensiplere, ne kadar esnekliğe müsaade ediyorsa, işte onun için de biraz kural kanun adamı olmalarıyla istikbale yürüyebilirler. Yoksa siz burada adliyede karar verirseniz, orada mülkiyede bir kısım icraatta bulunursunuz. Fakat yukarı hep bunu bozarsa… Yargıtay, Danıştay sizin karşınıza çıkarsa, yüksek mahkeme bizim verdiğimiz kararların hilafına kararlar verirse… Öbür tarafta tetkik amirleriniz hep böyle aleyhinizde kararlar isnat ederlerse, siz istikbale yürüyemezsiniz yani. Takılır yollarda, kalırsınız. Ve sizin ileride daha önemli, daha hayati yerlere gelmenizin arkasında da bu vardır. Sezilmeden, mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerilere gitme, işte bu iki müessesede olduğu gibi hayati, dinamik bir kısım müesseselerde de söz konusudur. Ta ilerilere gitme, böyle can damarları içinde dolaşma. Ve sonra eğer dönülüp gelinilecekse, yara alınmadan hissedilmeden dönüp, geri gelmeli.

Çok dikkatli, çok tedbirli ve temkinli hareket etme mecburiyeti var. Bu hizmetin içinde bulunanlar, bu hizmete göre hizmet vermek isteyenler her birisi dünyayı idare edebilecek birer diplomat gibi hareket etmeli. Bir yanlışlık bize falso yaşatır. Ve bu falsoyla yediğimiz mağlubiyeti sonra telafi edemeyiz. Bu defada onlar sizi kıskıvrak derdest ederler bir daha da belinizi doğrultmanıza fırsat vermezler. Dünya firavunlar çağını yaşıyor. Toprak firavun bitirmek için pek mümbit. Böyle bir dönemde tam özünüzü bulacağınız kıvama ereceğiniz ana kadar dünyayı sırtınıza alıp taşıyabileceğiniz güce ulaşacağınızı ana kadar, o kuvvete temsil edeceğiniz şeyler elinizde olacağı ana kadar, Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır. Her adım 20 gününü doldurmadan yumurtayı kırmak gibi bir şeydir.

Biz bu imana ve kurana hizmet düşüncesini evlerimizde gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Sizin de aşina olduğunuz ışık evlerinde, ışık komplekslerinde gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bu evler sizin bildiğiniz gibi minaresi olan öyle ezan okunduğu zaman herkesin içine gittiği malum evler değildir. Meçhul evlerdir, belirsiz evlerdir. Bunlar belirli olamazlar. Çünkü o evlere girip çıkanlar yakın takiptedir. Elden geldiğince o evler kamufle edilmelidir.”

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director