Sahur Vakti

Ramazan Ayı ve Oruç, yıl boyunca üç öğün beslenen Müslümanların, bir ay süreyle günün yarısında yeme, içme ve cinsellikten uzak durmasıdır. Bir bakıma, 1 günlük gece ve gündüz döngüsünde geceleyin dinlenen ve adeta Enerji Şarjı olan insanın, 12 aylık yıl döngüsünde 1 ay süreyle beslenme ve nefis diyetine girmesidir.

TARİHTE İLK ORUÇ NE ZAMAN BAŞLADI?

Oruç, 13 yıllık Mekke dönemini takiben Medine döneminde farz kılınmıştır. Medine’ye 13 Mayıs 622 tarihinde göç edilmiştir. İlk Ramazan Ayında emredildiği düşünülürse İlk oruç 9 Mart 623 tarihine rastlar. Ramazan ayı, iklime göre her yıl 10 gün erken geldiğine göre, Müslümanların ilk Oruç yılları, Kuzey Yarımkürede Gece ve Gündüz sürelerinin hemen hemen eşit olduğu bir zamana rast gelmiştir. Ramazan ayı, Hz Peygamberin vefat ettiği 632 yılına kadar gündüzler kısalmak suretiyle yaşanmıştır. Bu dönemde uygulamada herhangi bir zorluk çıkmamıştır. Hatta  bir çok kişi Sahur yemeği bile yemeden akşamki öğünle ertesi günü oruçlu geçirmiştir. Bu konuda gelen Kuran Ayetleri şunlardır:

183> Ey İnananlar. Sizden Öncekilere Yazıldığı Gibi, (Hastalıklardan ve Nefsinizden) Korunmanız İçin Size de Oruç Yazıldı. 184> Oruç Günleri Sayılıdır. Sizden Kim Hasta veya Yolculukta Olursa Tutamadığı Günler Sayısınca Başka Günlerde Tutar. Oruca Dayanamayanların Fidye Vermesi, Bir Yoksulu Doyurması Gerekir. Bununla Beraber, Kim Gönülden İsteyerek Bir Hayır Yaparsa, O Kendisi İçin Daha İyidir. Bilirseniz, Oruç Tutmanız Sizin İçin Daha Hayırlıdır. 185> İnsanlara Yol Gösterici, Gerçeği, Doğru İle Yanlışı Birbirinden Ayırıp Açıklayıcı Olarak Kuran’ın İndirildiği Ramazan Ayı’na Kim Erişirse Oruç Tutsun. Kim Hasta Olur veya Seferde Olursa Tutamadığı Günler Sayısınca Başka Günlerde Oruç Tutsun. Allah Sizin İçin Kolaylık İster, Güçlük İstemez. Sayıyı Tamamlamanızı, Size Doğru Yolu Gösterdiği İçin Allah’ı Yüceltmenizi İster ki, Böylece (Nimetlerine de) Şükredersiniz.>> <<Bakara/090/Md/2>

Ay takviminde Aylar Hilal’in görünüşü ile başlar ve Yeni Hilal’e kadar 28 gün sürer. Astronomik hesaplar ile yeni Ramazan ayının ne zaman başlayacağı yıllar öncesinden bellidir. Buna rağmen, günümüzde bazı Müslüman ülkeler hala geceleyin kalkıp Hilal gözler ve gözleriyle görmeden Ramazan ayını başlatmazlar. Bu tabiatıyla büyük bir cehalet örneğidir. Öncelikle Göz yanılır ancak Bilim yanılmaz. Din literatüründe İcmai Ümmet yani Toplumsal Çoğunluk kavramına aykırıdır ve Müslümanların çoğunluğu bayram yaparken onlardan ayrı hareket etmek bozgunculuktur.

TARİHTE İLK SAHUR NE ZAMAN BAŞLADI?

Bu ayetlerden sonra Müslümanlar birçok konuda tereddüt etmişlerdi. Eğer bir Müslüman İftar yemeğini yeyip de Yatsı namazını kıldıktan sonra uyursa, bir daha gece kalkıp yemek yemez ve ertesi gün iftara kadar oruç tutardı. Ayrıca geceleri de kadınlara yaklaşmazlardı. (Buhari, Savm 15; Tirmizi, Tefsir 2, (2972); Ebu Davud, Savm 1, (2314); Nesai, Sıyam 29, (4, 147-148))

Hz Ömer ve bazı Müslümanlar bu konuda huzursuz olmuşlardı. Daha sonra şu ayetler bildirildi:

 187> Oruç Gecesi Kadınlarınıza Yaklaşmak Size Helal Kılındı. Onlar Sizin Örtüleriniz, Siz de Onların Örtülerisiniz. Allah Nefsinize Güvenemeyeceğinizi Bildiği İçin Tevbenizi Kabul Edip Affetti. Artık Bundan Sonra Onlara Yaklaşın Ve Allah’ın Yazdıklarına Tabi Olun. Ufkun Beyaz İpliği (Çizgisi), Siyahından Ayırd Edilinceye Kadar Yeyin İçin. Sonra da Gece Oluncaya (Akşama) Kadar Orucu Tamamlayın. Mescidlerde İbadete Çekildiğiniz Zaman Kadınlara Yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın Sınırlarıdır. Bunları Aşmayın. Allah İnsanlara Ayetlerini Böyle Açıklar ki, (Kötülüklerden) Korunup Sakınsınlar.>> <<Bakara/090/Md/2>

İLK İSLAM TOPLUMUNDA BESLENME DÜZENİ

Orucun emredildiği toplumda elektrik yoktu. İnsanlar, güneşin doğmasından önceki aydınlık vaktinde Sahur yapar ve çalışmaya başlar, Öğle güneş tepeye ulaşınca evlerine gelir uyur, İkindi vaktinde uyanır, güneşin batışından sonraki kısa aydınlık vaktinde İftar eder ve Zifiri karanlık dediğimiz Yatsı vaktinde uyurdu. Saat yoktu ve zaman güneş ve ayın durumuna göre tayin edilirdi. İlk İslam toplumunun beslenme düzeni Sabah ve Akşamın hafif aydınlığı ile birlikte tamamen gündüz aydınlık vakitlerindeydi. Gece karanlığında beslenme yoktu.

Bunu anlamak için 1 gün elektriksiz ve aydınlıksız yaşadığımızı varsayarsak, yemek hazırlama ve yemenin karanlıkta imkansız olduğunu görebiliriz. Dolayısıyla İlk İslam toplumunda Ramazan ayı boyunca Öğün sayısı İftar ve Sahur olmak üzere 2 vakittir. Ne İftar ne de Sahur vaktini uzatmak mümkün değildir ve bu vakitlerin aydınlık süresi ortalama 45 dakikadır.

HADİS KAYNAKLARINDA ORUÇ VE SAHUR

Oruç ve Sahur uygulamasına ilişkin Hadis kaynaklarına da bakalım:

Buhari ve Müslim’de yer alan hadiste şöyle söyleniyordu: Beyaz iplik siyah iplik sizce ayrılıncaya kadar yeyin için” ayeti indiği zaman “tan yerinde” kelimeleri henüz nazil olmamıştı. Bir kısım insanlar, oruç tutacakları zaman ayaklarına siyah ve beyaz (iplik) bağlar, bunlar görülünceye kadar yiyip içmeye devam ederlerdi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk “Tan yerinde” kelimelerini inzal buyurdu. O zaman herkes anladı ki burada beyaz ve siyah ipliklerden maksat gündüz ve gece imiş.” (Buhari, Savm 16, Tefsir, Bakara 2, 28; Müslim, Sıyam 35, (1091))

Sahur, Peygamberimizin ifadesiyle “Sabah Yemeği” demektir ve bu konudaki bütün hadislerde Güneş doğmadan önceki sabah aydınlığında, Seher Vakti’nde yendiği sabittir.

Hz Peygamber döneminde, Bilal Habeşi, Yalancı Aydınlık (Fecri Kazip) denilen ve ufuktan göğe yükselen ince bir beyaz çizgiyi gördüğü zaman çıkar ezan okurdu. Bilal’in ezanını duyanlar da hemen Namaz kılar ve Sahur yaparlardı. Fakat Peygamberimiz birçok kez Müslümanları uyarmış ve “Bilal geceleyin Ezan okuyor, siz Onun ezanına uymayın Ümmü Mektum’un ezanını dikkate alın. Çünkü O sabah olmadan ezan okumaz” diye söylemişti. Kendisi de Bilal’in ezan okumasını dikkate almadan sahurunu yapmıştı. Kuran derleyicilerinden İbn Mesut’un ifadesine göre; Hz. Peygamber, “Bilal’in ezanı hiç birinizi sahurunuzu yemekten alıkoymasın. O ayakta olanları uyarmak ve uyuyanları uyandırmak için ezan okur” diye uyarıda bulunmuştu.

Hatta bir defasında Hz. Peygamber, Ebu Katade’yi bir işe göndermiş ve Ebu Katade de, hava iyice aydınlandıktan sonra gelmişti. Birinci fecirden sonra Hz. Peygamber ona sahurluk verdi. O, «Ey Allah’ın elçisi, sabah oldu» dedi. Hz. Peygamber, «Sahur yeyin» dedi ve ışık gözükmesin diye de kapıyı kapattı. Sahur yemeği bitince çıktı ve çok aydınlık olduğunu gördü.

Hz Peygamber’in birçok yakın arkadaşı da Sahur vaktini bu şekilde algılamışlardı. Bir Sahabe diyor ki: “Ebu Bekir Sıddık’ın yanında idim. Bir gece, Allah’a dilediği kadar namaz kıldı. Sonra bana, “Çık bak, şafak söktü mü” diye sordu. Çıktım, baktım ve sonra dönünce, “Göğe bir beyazlık yükseldi” dedim. O, Allah’a dilediği kadar namaz kıldı. Sonra bana, “Çık, bak, şafak söktü mü” diye sordu. Çıktım ve geri döndüm. “Gökte kırmızılık yaygın hale geldi” cevabını verdim. “Şimdi gel, sahur yemeğini getir” dedi. 3 ayrı Sahabe bir kaç yoldan yaptıkları nakilde Hz. Ebu Bekir‘in fecri (güneşin doğmasına yakın olan kızıllığı) görmemek için kapıyı kapattırdığını, nakletmişlerdi.

Hz Peygamber, “Yiyiniz, içiniz; yalancı şafak (yükselen aydınlık) yemenize mani olmasın. Kırmızılık yayılana kadar yiyiniz, içiniz” diye söylemiş ve Güneşin doğmasından önceki kızıllığa kadar Sahur yenilebileceğini ifade etmişti. (Ebu Davud, Savm 17, (2348); Tirmizi, Savm 15, (705))

Peygamberimizin Namaz Vakitleri hakkındaki hadisinde zamanlar çok açık belirtilmiştir: “Bilesiniz, namazın bir ilk vakti bir de son vakti vardır. Öğle vaktinin evveli güneşin tepe noktasından batıya meyil (zeval) anıdır. Son vakti de ikindinin girdiği andır, ikindi vaktinin evveli, vaktinin girdiği andır. Vaktin sonu da güneşin sarardığı andır. Akşam vaktinin evveli, güneşin battığı andır. Vaktin sonu da ufuktaki aydınlığın (şafak) kaybolduğu andır. Yatsı vaktinin evveli, ufuğun kaybolduğu andır. Vaktin sonu da gecenin yarısıdır. Sabah vaktinin evveli fecrin (aydınlığın) doğmasıdır. Vaktin sonu da güneşin doğmasıdır.” (Tirmizi, Salat 114, (151); Müslim, Mevakit 6, (1, 249, 250))

Huzeyfe adındaki sahabeye “Ne zaman Peygamberle sahur yerdiniz” diye sormuşlar ve O da:  “Gündüzdü, ama henüz güneş doğmamıştı” cevabını vermişti. (Nesai, Savm 20, (4, 142))

GÜNÜMÜZDE İFTAR – SAHUR VE BESLENME

Günümüzdeki İslam toplumlarının İftar, Sahur ve Beslenme düzeni Kuran ve Hadis kaynaklarına tamamen aykırıdır.

Öncelikle İftar Yemeği, yılın diğer aylarındaki normal akşam beslenmesinden birkaç kat fazladır. İftar vakti gece yarısına kadar uzatılmış ve tatlılar, pastalar, meyvelerle aşırı bir beslenme alışkanlığı yerleşmiştir. İftar vaktinde yenilen bu ağır beslenme düzeni yetmezmiş gibi, yukarıda açıkladığımız “Bilal Habeşi Ezanı” esas alınarak Sahur vakti de erkene çekilmiştir.

Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı ve İslam dünyasındaki birçok Din Kurumu, Ramazan ayı geldiğinde Sabah Ezanını normal vaktinden yaklaşık 45 dakika geriye çeker ve keyfi bir şekilde İmsak Vaktinde okutur. Saf Müslümanlar, neredeyse güneşin doğmasından 1,5 saat önce gece karanlığında Sabah Namazı kılar ve Oruca başlar. Yaz mevsiminin korkunç sıcaklarında, yarı uykusuz geçen geceler, tıka basa yenmiş yemeklerin yol açtığı mide rahatsızlıkları, gündüz boyunca devam eden halsizlik ve yorgunluklar sebebiyle adeta zorla oruç edilir. Hastalıklar bir yana, günlük çalışmalar aksatılır, bitkinlik sebebiyle yarı uykulu ve işi olmayanlar da çoğunlukla uyuyarak günü tamamlar.

Hz Peygamber’in yukarıdaki uygulamalarında ve hadislerinde görüldüğü gibi; Sahur yemeği Sabah yemeğidir ve Güneş doğmadan önceki aydınlıkta yenir. Sabah Namazı ile Sahur arasında tertip, yani sıra yoktur, ikisinden birisi önce veya sonra yapılabilir. Saatin ve hassas astronomik bilgilerin olmadığı bir dönemde Güneş’in doğmasından önceki kırmızılık Sahur yemeğine başlangıç vakti olarak esas alınmıştır. Orucun bitiş vakti, başlangıç vaktine de bir kıyastır ve Oruç Güneşin doğuşuyla başlar, Güneşin batışıyla biter. Günümüzde her il ve ilçede Güneşin ne zaman doğacağı astronomik hesaplarla belirlenmiştir. Bu vakit esas alınarak, Sahur Vakti ve Sabah Namazı’nın Güneşin doğmasından kısa bir süre önce sonlandırılması gerekir. Ama bu süre, Din kurumlarının veya Din adamlarının söylediği gibi gece karanlığı değildir. Nitekim, Ramazan ayı dışında Sabah Namazı için Camilere gidenler bilirler ki, Namaz sona erip sokağa çıktıklarında birbirlerini iyice tanıyacak kadar ufuktaki kızıllıkla birlikte aydınlanmış bir vakitte eve dönülür. Ancak günümüzde Ramazan’da uygulanan Sabah Namazı vakti, Sabah değil Gece vaktidir.

Sahur yemeği, çalışanlar ve sabah işe erken gidenler için Erken Kahvaltı olarak algılanmalıdır. Güneş’in doğuşuna kadar yenilip içilebilir, ancak normal olan Güneş’ten 5-10 dakika öncesinde yeme, içmenin kesilmesidir.

DÜNYADA GECE – GÜNDÜZ VE İFTAR – SAHUR

Oruç ile ilgili ayetlerde belirtildiği gibi: “Allah Müslümanlar için kolaylık diler, zorluk dilemez”. Müslümanların hayatını zorlaştıran cehalet ve aşırılıktır. İmsak vakti esas alındığında; Müslümanlar (Haziran ayında) Güneşin doğmasından Mekke’de 1.25, Antakya’da 1.40, İstanbul’da 1.55, Sinop’ta 2 Saat, Köln’de 4 Saat öncesinde Sahur yapmak zorunda kalmaktadır. İslamın doğduğu topraklarda günlük oruç zamanı ortalama 12 Saat iken, Kuzeye doğru çıkıldıkça bu 20 saate kadar uzamaktadır. Altı ay gündüz Altı ay gece yaşanılan bölgelerde ne yapılacağı konusuna hala cevap bulunamamıştır. Aşağıdaki tablo, dünyanın diğer bölgelerinde en uzun gündüz sürelerini ve yaşandığı yerleri göstermektedir.

COĞRAFYA, TAKVİMLER VE SOSYAL HAYAT

Coğrafya, Takvim ve Sosyal Şartlar, günlük hayatı düzenleyen en önemli unsurlardır. Bütün Müslümanlar, Gece ve Gündüz’ün yıl boyunca eşit olduğu Mekke Medine bölgesinde yaşamış olsaydı ve İftar – Sahur vakitlerini de ilk İslam toplumu gibi belirleseler idi hiçbir sorun yoktu.

İslamın bütün dünya coğrafyasına yayıldığı, Güneş takviminin yaygın olduğu ve Sosyal hayatın ve Çalışma saatlerinin farklılaştığı günümüzde buna bir çözüm aramak gerekir. Aşağıdaki Tablo, 2024 yılında 11 Mart gününe ait Gündüz uzunluğunu göstermektedir.

  • Kuran’ın birçok ayetinde de ifade edildiği gibi Gece Dinlenme, Gündüz Çalışma için ayrılmıştır.

  • Zamanı ölçmek amacıyla Milattan Önce 4 bin yılında ilk bulunan Güneş Saati olmuştur. İslam’ın doğduğu toplumda Ay Takvimi bilinmektedir. Türkler M.Ö. 1517 yılından itibaren 12 Hayvanlı Güneş Takvimi kullanmışlardır.

  • İslam’ın temel kaynağı Kuran, Ramazan ve Oruç konusunda o günkü Arap toplumunun kullandığı doğal ölçümleri temel almıştır. Ay Başlangıcı ve Bitişi için Ay durumu, Gece ve Gündüz ölçümü içinse Güneş durumu esastır. İlk İslam toplumunun Zaman Tespiti, sadece gözlemseldir. Elektrik ve aydınlatma araçlarının olmadığı eski çağlarda, sabah alaca karanlığı, imsak vakti, ufkun kızıllığı, güneşin doğuşu ve batışı, zifiri karanlık denilen Yatsı vakti tamamen doğal bir saat vaktini belirler.

  • İnsanlığın mekanik saati bulması ve astronominin gelişmesiyle birlikte Gözlem’in yerini Bilimsel veriler almış, güneşin doğuşu, batışı ve vakitler saniyesine kadar kesin tespit edilmeye başlanmıştır.

  • Oruç ibadetinde Güneş’in bir kutsallığı söz konusu değildir, Güneşin doğuşu ve batışı sadece vakit bildirmek içindir.

  • Vaktin oluşmadığı veya geç oluştuğu durumlarda, Niyet ve Akıl devreye girer. Aynen, yolculuk ve savaş durumunda namaz vakitlerinde birleştirme yapılması, bir vaktin bir sonraki vakte bırakılması, ya da öne alınması söz konusu olduğu gibi, zaruret ve ihtiyaç durumunda ibadet vakitleri değişebilir, vakitler birleşebilir, erteleme veya erkene alma yapılabilir. Nitekim Diyanet’in Sahur Ezanını yaklaşık bir saat erkene alması bu içtihada dayanmaktadır. Ancak, erkene alış Müslüman toplum için bir fayda değil zarar getirmektedir. Halbuki amaç zararları ortadan kaldırmaktır.

  • Güneşin geç battığı ülkelerde, Akşam İftarı, İkindi Vaktine alınabilir. 6 Ay gece, 6 Ay gündüz yaşanan bölgelerde 24 Saatlik zaman dilimleri esas alınmalıdır.

  • Günlük vaktin tespitinde 24 Saat önce Dinlenme ve Çalışma olarak ikiye bölünür 12’şer saatlik dilimler elde edilir. Her bölgede veya ülkede Dinlenme ve Çalışma Saatleri belirlidir. Çalışma Saati başlangıcından önce (Aynen güneşin doğuşundan önce olduğu gibi) Sahur Yemeği yenilip oruca başlanır. Dinlenme Saati başlangıcında İftar yapılarak oruç sonlandırılır.

  • Vaktin sorunlu olduğu bölgelerde, İslam Bilginleri ve Din Kurumları, her Ramazan Ayı öncesinde bölgenin (Aşırı Isınma, Nem, Soğuk gibi) iklim koşullarını da dikkate alarak insan tabiatına uygun bir Oruç Takvimi belirleyebilir. Uygun Vakitler bilimsel olarak Dönenceler ve Paralel derecelerine göre saniyesine kadar tespit edilebilir.

  • Oruç Vakti’nin 12 (+3) saati aştığı yani 1 Vakit uzadığı bütün bölgelerde, iklim şartlarında ve gündüzün çok uzadığı aylarda bu düzenleme yapılabilir. Nitekim Ezher Alimleri de 1982 yılında açıkladıkları bir kararda bu yönde bir görüş bildirmişlerdir; Tahammül sınırını aşan uzun gündüzlere rastlayan Oruçlarda “İki seçenekten biri tercih edilebilir. Ya en yakın ülkelerdeki makul oruç saatlerini dikkate almak veya Mekke & Medine’de uygulanan Oruç süresini esas almak”

  • Dayanamayan, Yaşlı veya Hastalık sahibi olanlar için zaten izin verilmiştir, zorlama yoktur.

  • Allah’ın belirlediği Oruç ibadetinde esas olan günün yarısında aç kalmaktır, Güneşin doğuşunun ve batışının bir kutsallığı yoktur. Elektrikle yaşadığımız günümüzde işin asıl doğrusu, Orucu geceye almak ve akşam yemeğini tamamen kaldırarak günlük 12-16 saat arası aç kalarak oruç tutmaktır. İslam ancak Akıl ve Bilim ile daha iyi anlaşılır ve yaşanır.

İSLAM KURALLARI ZAMANA VE ŞARTLARA GÖRE DEĞİŞİR

Uzun yaz günlerinin getirdiği sorunlar, İslamın gündüzlerin çok uzun gecelerin çok kısa coğrafyalara yayılması, gece yaşama ve çalışma düzeninin çıkışı, Hz. Peygamber’den yıllarca sonradır. Hz Peygamber döneminde her sorun çıktığında yeni bir ayetle bu husus düzeltilirdi. Sonraki asırlarda, kuralları düzeltecek bir Vahiy olmadığı için insanlar bu uygulamaya dokunamamıştır. Halbuki Müslümanlar gelişen ekonomik ve sosyal şartlara göre, amacı değiştirmeden uygulamada değişiklikler yapabilirdi.

Bu konuda vereceğimiz iki önemli örnek Miras Paylaşımı ve Kölelik meselesidir.

Hz. Peygamber döneminde, Kız çocuğu bir tane ise mirasın yarısını, iki tane ise erkeğin alacağının yarısını alırdı. Kadınlar buna itiraz ettikleri zaman, ‘Kazancın Temel Alındığı’ konusunda bir ayet geldi. Miras ile ilgili temel ayetlerde ise Mirasda adaletli bir vasiyetin esas olduğu, kan bağı olmasa bile aile içerisindeki diğer yetim, evlatlık ve köle gibi kişilerin de mirastan pay alması gerektiği bildirildiği için, Türkler bir dönemden sonra ölmeden önce miraslarını -sayıları ne olursa olsun- kız ve erkek çocuklar arasında Vasiyet Yoluyla eşit olarak dağıtmaya başladılar. Cumhuriyet sonrası ise Mirasda Eşitlik meselesi hukuki bir temele oturdu. Türklerin uygulaması, ilk bakışta bu ayetteki ikili birli esasına ters gibi görünse de, Mirasın adaletli dağıtımına ilişkin temel kurallarına uygundu. Çünkü zaman içerisinde kadınların sosyal ve ekonomik statüsü değişmiş ve erkeklerle eşit duruma gelmişlerdi. Çünkü Miras konusundaki ilk ayetler geldiği ve kadınlara da hisse verileceği duyulduğu zaman bütün Araplar isyan etmiş ve “Onlar mal kazanmaz, ganimet elde etmez, neden onlara miras verelim” demişlerdi. Ancak Kuran, mirastan hiç pay alamayan kadınlara, çocuklara, yetimlere ve evlatlıklara da miras verilmesini emretmişti. Günümüzde Araplarda hala eski uygulama sürmektedir.

Diğer örnek olan Kölelik meselesine gelince, Kuran‘da kölelere adaletli davranılmasının esas olduğu, köleyi azad etmenin yani hür bırakmanın en güzel davranış olarak tavsiye edildiği görülmektedir. Köleliğin kesin olarak yasaklanması Hz Peygamber döneminde mümkün olamamış, ancak yaşadığımız son asırda bütün dünyada kölelik ancak ortadan kalkabilmiştir. Bununla birlikte modern anlamda kölelik ise Hizmetçilik şeklinde yine devam etmektedir. İnsanın kendi işini yapmaya kendisinin güç yetirmesi durumunda bir başka insanın emeğine ve hürriyetine sadece mali gücü  sebebiyle tahakküm etmesi adaletli değildir.

Netice olarak, Oruç Uygulaması konusunda da tarihi, ekonomik ve sosyal şartların değişmesine ve takvim uygulamasına paralel olarak vaktin düzenlenmesi İslam düşüncesine aykırı değildir. Esas olan amacı gerçekleştirmektir. Allah‘ın en önemli vasfı Adalet‘tir. İnsan da her davranışında olduğu gibi uygulamalarında da Adaleti esas alarak hareket etmelidir.

Daha bundan bir nesil önce Gaz Lambaları ile yaşadığımızı ve en geç 22:00 gibi uyumak zorunda kaldığımızı unutmayalım. Biz önceki yanlışları düzeltelim ki, yeni nesiller de bizim yanlışlarımızı düzeltsin ve doğru yaşasınlar.

GELENEKSEL ORUÇTA BESLENME DÜZENİ

Yukarıdaki bütün açıklamalara rağmen, ben gelenekleri terk edemem diyen, aklını, sağlığını, bilimi, gelişmeyi dikkate almayarak atalarının dinine uyan ve çoğu da gündüzü uyuyarak geçirenlerin şunları dikkate almasını öneriyoruz.

Ramazan ayında, vücudun (özellikle Karaciğer ve Midenin) dinlendirilmesi, aşırı yiyeceklerden kaçınılması ve anlamlı bir şekilde açlığın hissedilmesi gerekir.  Aç kalırım korkusuyla fazla yemek yanlıştır, önemli olan az ancak çeşitli yemektir. Ekmek yemeden de iftar ve sahur yapılabileceğini unutmayın ve bunu kendinizde test edin. Akşam, büyük ziyafetler yerine israfa yol açmayacak yemekler yenilmeli ve sabah aydınlığında yapacağımız Sahur yemeğini yedikten sonra kesinlikle uyunmamalıdır.

Peygamberimiz döneminde Akşam iftardan sonra Yatsı denilen zifiri karanlık başladığında namazını kılıp herkes uyumaya giderdi. Sahurda kalkıldıktan sonra uyunmazdı ve günlük hayat başlardı.  Günümüzde ise Sahur’dan sonra günlük hayata ve çalışmaya başlamak için birkaç saati bulan bir zaman gerekiyor. Hepimiz de bu zamanda ayakta kalamadığımız için uyumayı tercih ediyoruz. Bu yüzden sizlere bu konuda pratik bir öneride bulunmak istiyoruz.

  1. Sahur yemeğini takiben 1-2 saat içinde yatarsanız, midede bulunan yiyecekler ağıza ve nefes borusuna doğru baskı yapar. Bu durum, zamanla Reflü dediğimiz Mide üst kapakçığına zarar verir, mide gazları üst solunum yollarını tahriş eder, rahat nefes almamızı ve uykumuzu da engeller.

  2. Birçok hastalığın tok karnına uyumaktan kaynaklandığını unutmayınız. Bu yüzden, Sahur yemeğinden sonra uyumamız gerekirse yastığınızı yükselterek veya 45 Derece eğimli bir yatak oluşturarak yatmalıyız. Bu şekilde en az 1,5 saat dinlenmek veya uyuklamak yenilen yemeğin hazmedilmesi açısından gereklidir.

  3. Bilim adamları Tok karnına uyurken sağ tarafa dönerek yatmayı yanlış bulurlar. Eğer yana dönerek yatma alışkanlığımız varsa, mutlaka sola dönerek yatmalıyız ve henüz yediğimiz gıdaların kolay hazmedilmesine yardımcı olmalıyız.

  4. Aynı şekilde, İftar vaktinde yemeklerin hemen ardından Meyve yeme alışkanlığını terk etmeliyiz. İftara belki yarım bardak ılık su ile başlamalı, çorba ile boş mideyi yemeğe alıştırmalı, sonra katı yiyeceklere geçilmelidir. Asitli meyveleri hemen yemeği takiben yemek zararlıdır, meyveler de yemek arasında yenilmelidir. Yemeklerimizi mevye ile sonlandırmak, Midedeki asit oranını yükseltir ve çeşitli rahatsızlıklara yol açar. Su ihtiyacımızı yemekten 1,5-2 saat sonrasına bırakmalıyız.

Yüzyıllara dayalı alışkanlıkların ve yanlışların bir anda terk edilmesi zordur. Yanlışa direnmek önce bireyin kendi sorumluluğudur. Bu sebeple ister imamınıza uyun, isterseniz Kuran’a ve Aklınıza. Hayatınızı, dininizi zorlaştırmak tamamen sizin elinizdedir. Allah ile İnsan arasındaki tek bağ Akıl’dır ve Allah yanlışlarımızı bildirmek için bizimle konuşmaz. Allah insana Akıl verdikten sonra başka uyarıya ihtiyaç yoktur. “Ancak Aklını kullanan insan gerçeği kavrar ve kurtuluşa erer

Bizim görevimiz ve sorumluluğumuz öğrendiklerimizi size aktarmaktan ibaret ancak yüzlerce yıl geçse de değişimin çok zor olduğunu da görüyoruz. Bugün, (Sayın Kemal Ilıcak’ın Türk kültürüne güzel bir hizmeti olan) Tercüman 1001 Eser serisinden bir hatırat vardı elimde. 1900’lerin başında birçoğu yabancıların eline geçen çeşitli müesseseleri denetlemek için gönderilen Lui Ramber’in Gizli Notlar isimli eseri. Önsözünde Halid Ziya Uşaklıgil’in de Ramber’e ait bir tanıtım yazısı var. Kitabın bir yerinde aynen şunlar yazıyor:

“Bugün Ramazan başlıyor. Otuz gün sürecek bu ay esnasında işler yarı yarıya inecektir. Nezaretlerde (bakanlıklar, devlet daireleri) yalnız acele işlerle uğraşılır. Nazırlar da, gece sofrasını açarak geç vakte kadar oturmaya mecbur kalan öteki devlet ileri gelenleri gibi yorgun ve küskün yüzlerle iş başına gelirler. Gerektiği kadar uyumamış oldukları şişmiş gözlerinden anlaşılır. Mütemadiyen esnerler, sizi dinlemeye ve söylediğinizi anlamaya asla hevesleri yoktur.” (A.G.E. s. 81)

Günümüzde de fazla bir şeyin değiştiğini söylemek zor.

Paylaş / Share