Sürüden Ayrılanı…

Bir Tanrı’ya inanıp inanmamak sadece bir tercih meselesi. Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi ÖnAsya kökenli ilahi dinler dışında, dünyada daha yüzlerce yaşayan din, belki binlerce de felsefi görüş var. Her dinin, kendi inananlarını çatısı altında tutan ve kendine göre mantıksal temeli de bulunan kuralları var. Her din mensubu için, kendi dini en güzeli ve en doğrusu. İnsanların büyük çoğunluğu hangi dinsel çevrede doğduysa, kendisini o dinin mensubu sayıyor. Araştırarak sorgulayarak yüzbinlerce, milyonlarca insanın kendi kültürü dışındaki bir dine yöneldiği de görülmüyor. Herkes atalarından intikal eden dinlerine sıkı sıkıya bağlı, geleneksel kuralları sorgulamadan inançlarının gereğini kutsal bir vazife gibi görüyor.

Bir kutsalı, bir inancı, bir kuralı sorgulamak eğitimli insanların sorunu. Yaratıcı hakkında düşünmek, fikir yürütmek, dünyaya, hayata ve ölüme anlam vermek, kafa yormak zor iş. Kolay olan, varolana inanmak ve kafa yormadan söyleneni yapmak. Çoğu zaman dinin kaynağını kavramaya da gerek kalmıyor. Nasıl olsa bizden onlarca, yüzlerce yıl önce birileri anlamış, kavramış ve bize hazır olarak sunmuşlar. Biz onlardan daha iyi bilecek, daha iyi kavrayacak değiliz. Yeni bir adet çıkarmanın da anlamı yok zaten. Böyle daha huzurluyuz, daha mutluyuz. Kendi kendimizi kandırsak da, avutsak da bu bizim sorunumuz değil, büyüklerin sorunu. Günahı da vebali de onların boynuna…

Zorluk çıkarmaya gerek yok. Sorgulamak zor iş. İsa’nın tanrısallığını kafaya takmadığın sürece herşey güzel. Mehdi ve Mesih de geleceğine göre bu yoldan ayrılmamak lazım. Sorgularsak, aklımızı kullanırsak sapıtırız sonra. Kafamız, inancımız karışırsa nasıl düzelecek. Kim bize yol gösterecek. Kim bize şu doğru, bu yanlış diyecek. Doğru yoldayız, bu yoldan çıkarsak bir daha doğru yolu bulamayız. Ne söylediğimizi bilmesek de ibadet ediyoruz, kurbanımızı kesiyoruz, her yıl umremize gidiyoruz. Bize söylenen zikirleri de yapıyoruz. Daha ne olsun…

Bu dinin gerçeği nedir? Dersem karşıma bir dizi zorluk çıkacak. Hep klasik bir öğüt: Din Güzel Ahlak’tır, diye. Dedikodu etme, gıybet yapma, kimseyi kandırma, ya güzel söyle ya da sus. Kolay mı bunlar, konuşmak varken susulur mu hiç. Güzel yiyecekler, içecekler varken yemeden durulur mu? Komşusu açken tok yatılmazmış, hangi komşu? Davetler, İftarlar, sohbetler, toplantılar, ziyafetler dayanmak gerçekten zor. Allah bu nimetleri biz bol bol yiyelim diye vermiş. Kilo sorunum varmış, bunun dinle ne alakası var? Aldığım bir kıyafetle, bir fakir bir ay doyarmış… Güzellikler bizim için değil mi? En güzel evler, en güzel arabalar, en güzel eşyalar hepsi önce benim olmalı. Önce ben.

Konuşmak kolay, susmak ve yapmak zor. Kırmak, kızmak kolay, sevgi zor iş. Yemekler keyifli, az yemek zor. Harcamak kolay, kazanmak zor. Benlik, gurur, kibir, üstünlük, büyüklük, iktidar hepsi çok hoş. Yaşamak çok güzel, ölüm korkutucu. Sahip olmak büyük mutluluk, paylaşmak çok zor. Dürüstlük zor, doğru söylemek zor, iki yüzlü davranmamak zor, haksızlığa zulme karşı çıkmak zor, kısacası Allah’ın istediğini yapmak zor be kardeşim, Güzel Ahlak zor iş.

Bana kolay olanı söyleyin, beni mutlu edeni, bana keyif vereni söyleyin. Bir çobanımız olsun, onun izinde gideriz Allah’ın huzuruna. Sürü halinde, yanlışsak da hep beraber yanarız. Sürüden ayrılanı kurt kapar sonra…

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director