Ortadoğu’da Sünni Şii Provokasyonları

Muharrem ayı ile birlikte Ortadoğu’da, Sünni ve Şii Müslümanlar arasındaki kışkırtmaların artacağını söyleyebiliriz. 1979 İran İslam Devrimi’nden sonra, Batı tarafından yeni bir savunma stratejisi geliştirildi. Hemen 1 yıl içinde Irak ve İran arasında 8 yıldan fazla süren bir savaşa şahit olduk. Irak’ta bir Sünni Şii çatışması çıkmadı. İran, hem Irak’ta hem de Körfez ülkelerindeki etkinliğini artırdı.
11 Eylül 2001 sonrasında Irak ve Afganistan’a yapılan askeri müdahaleler de uzun vadede başarısızlıkla sonuçlandı.
Irak’ta Sünniler ile Şiiler arasında yıllardır süregelen provokasyonlara rağmen, derin bir mezhep ayrılığı ortaya çıkmadı. Sünni ve Şii gruplar, Batı ile işbirliği yapan Kürtlere ve liberallere karşı işbirliğine gidiyor.
Afganistan’da Taliban’a karşı Tacikleri ve diğer etnik grupları kullanarak yapılan mücadele hala amacına ulaşamadı. Batı, çatışma ortamına dinsel ve etnik gruplar açısından bakarken, Afganistan’daki çoğu gruplar çatışmanın temelinde Hıristiyan çıkarlarının yattığını düşünüyor. Nitekim Afganistan’daki çatışmanın bir yansıması olan Pakistan’da Batı düşmanlığı en yüksek düzeye sahip. Taliban’a karşı olan birçok grup, tercih noktasına geldiğinde Batılı güçlere karşı Taliban’a yardım ediyor. Pakistan, Batı’ya karşı hep Taliban’dan yana tavır aldı ve almaya devam edecek.

Bu stratejinin mimarları ABD ve İngiltere’nin ikiyüzlü politikası, Arap Baharı olarak isimlendirilen iç isyanlarda da ortaya çıkıyor. Tunus, Libya ve Mısır’da Sünni İslamcı örgütlerin isyanlarına verilen destek, Bahreyn ve Yemen’deki Şii muhalefet gruplarına verilmedi. Aksine, stratejinin mali destekçisi Suudi Arabistan kuvvetleri ile bu isyanlar kanlı bir şekilde bastırıldı.

Suriye’de de inatla aynı oyun oynanıyor. Suriye’deki Rusya yanlısı mevcut hükümet, nüfusun % 12’sini oluşturan Şii Nusayri azınlığa mensup. Suriye’nin % 60’ından fazlası ise Sünni gruplardan oluşuyor. Suriye’deki yönetim değişikliğinin tek yolu olarak da Sünni Şii çatışmasından doğacak bir iç savaş görülüyor.
Türkiye’de son on yıldır yürütülen etnik ve dinsel ayrıştırma politikaları da aynı amaca hizmet ediyor: Etnik ve dinsel gruplar arasındaki kin ve nefret duygularını artırmak ve gelecekteki fiziksel bölünmeden önce kültürel bölünmeyi sağlamak.
ABD ve stratejik müttefikleri tarafından önümüzdeki yıllarda İran’a karşı yapılacak büyük bir hava saldırısının Ortadoğu’yu büyük bir yangına çevireceğini herkes tahmin edebilir.
Bu kışkırtma ortamında unutulan bazı devletleri de hatırlatmakta yarar var. İran’ın geçmişteki en büyük müttefiki Almanya, bölgedeki Şii gruplarla gizli ilişkilerini hep sürdürüyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan beri hayal ettiği İran ve Mezopotamya hedefinden hala vazgeçmiş değil. Fransa ise, Suriye ve Lübnan için nostaljik hayaller kuruyor.
Bu hedefler ve hayaller arasında, Türkiye’nin Yeni Osmanlı Stratejisi de bir maceradan öteye gitmeyecek. Almanya’nın İngiltere’ye karşı yıllarca destek verdiği Panislamizm ve Pantürkizm politikaları, gerçekçilikten uzaklaşan son Osmanlı yönetimini ve imparatorluğu parçalamıştı. Şimdi, ABD ve İngiltere’nin desteklediği Sünni İslam Birliği politikası da, yine Türk ulus devletini felakete sürükleyecek. Gerçek demokrasi, eşitlik ve insan hakları idealleri emperyalist çıkarlara feda edilecek.

Ancak şunu bilelim ki, tarihte olduğu gibi bugün de Batı’nın her istediği olmayacak. Elbette İran ve Suriye’deki baskıcı rejimler bir gün yıkılacak. Ancak, yıllarca sürecek iç çatışmalar olmadan ve yüz binlerce insan, Müslüman ölmeden…

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director