Ortadoğu ve Suriye Nereye Gidiyor?

Aslında, Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’deki olayların ve son gelişmelerin birbirinden pek farkı yok. Bölgedeki aktörler ve arkalarındaki güçler Türk kamuoyunca fazlaca bilinmediği için yeterli bir analiz yapılamıyor.

Arap Baharı’nın, Domino Teorisi ile sonunda Suriye ve İran’ı devirmeyi planladığını artık hepimiz öğrendik. Sıra Suriye’de olduğu için olaylar bu noktada düğümlenmiş durumda.

Suriye, aynen Irak’ta oynanan oyunun bir benzerini yaşıyor. Son durum olarak, Maliki’nin ve Şiilerin kontrolüne geçen Irak’ta kontrolü kaybeden ABD, Batı ve İsrail, Etnik ve Mezhep Çatışması ile Maliki yönetimini devirmeye çalışıyor. Sünni ve Şii bölgelerde birbiri ardına bombalar patlatılıyor, kaos ve çatışma ortamı devam ediyor, ancak Kürtler korunuyor. Sonuç, şüphesiz ki tam bir çözümsüzlük olacak Maliki gücünü sürdürecek, Kürtler güçlenecek, Sünniler ve Türkmenler arada kalacak. Müslümanlar Batı’nın çıkarları için birbirini öldürmeyi sürdürecek.

Gelelim Suriye’ye. Esed rejimini devirmek için Batı desteği ile kurulan Özgür Suriye Ordusu (Al Ceyşu’s Suri Al Hürre, FSA) çoğu maaşlı 100 bini aşkın mücahidi ile mücadelesini sürdürüyor. Kuzeydeki Kürtlerin en güçlü örgütü Demokratik Birlik Partisi (PYD) Haseki bölgesinde kontrolü elinde tutuyor. Suriye’deki üçüncü önemli grup ise Nusra Cephesi (Cepheti’n Nusra), 5 bini aşkın Cihad askeriyle Şam’dan Haseki’ye kadar her yerde eylem gerçekleştirebiliyor.

Nusra Cephesi, Suriye’nin birliğinden yana bir politika sürdürüyor, hatta Irak’taki İslamcı gruplarla ortak bir İslam Devleti kurmayı bile hayal ediyor. Kuzey Suriye’de ayrı bir federasyon kurmayı planlayan Kürtler, Nusra Cephesi’ne karşılar. Ancak, bazı İslamcı Kürt grupların da Nusra Cephesi’ni desteklemesi olayı karıştırıyor. Nusra grubu halk tabanında oldukça güçlü ve sempati topluyor. İhtiyaç sahiplerine yardım ediyor, hastaları tedavi ediyor, evsizlere barınak sağlıyor; kısacası dünyadaki benzer İslamcı gruplar gibi sosyal hizmetleri ile tabandan önemli bir destek görüyor. Bu sebeple, diğer grupların yapamadığı, gizlilik ve istihbarat gerektiren eylemleri gözünü kırpmadan ölüme giden mensupları ile başarıyla gerçekleştiriyor. ABD, İsrail ve Batı, Nusra Cephesi’nin bu gücünden ve genişlemesinden rahatsız. Cepheyi, El Kaide ile işbirliği yapmakla suçlayarak, terör grupları listesine sokmaya çalışıyor.

Özgür Suriye Ordusu, çok parçalı yapısı ve birçoğu maaşlı elemanları ile aynı başarıyı gösteremiyor. İçlerinde Batı’nın ve İstihbarat Örgütlerinin kontrolünde olmaktan rahatsız olan, yeterli silah desteği verilmediğinden yakınan, İsrail’in bölgesel hedeflerine hizmet ettiklerini söyleyenler gibi daha onlarca aykırı seslerle bir mücadele yürütmeye çalışıyor. Cephede savaşanlar ile Siyaset üretenler arasında zaman zaman gerginlikler yaşanıyor. Körfez ülkelerinden gelen finansın paylaşımı ve daha sayılamayacak birçok sebep yüzünden kendisinden bekleneni gerçekleştiremiyor.

Suriyeli Kürt gruplar arasında ise Barzani veya PKK yanlısı olma çelişkisi var. Silahlı gruplar tamamen PKK’nın kontrolünde. Ancak, ABD, Batı ve İsrail ile yakın ilişkide olan bazı siyaset önderleri ise Barzani ile yakın ilişkiler içerisinde, buradan önemli finans desteği alıyor. PKK ile Barzani arasında çok eskilere dayanan bir güç kavgası var. Barzani, Irak Kürt Federasyonu’nu güven altına almayı yeterli görürken, PKK liderleri Büyük Kürdistan’ı nasıl kuracaklarının planlarını yapıyor. ABD ve Batı, PKK olmaksızın Suriye isyanının sonuca ulaşmayacağını gördükleri için, Barzani’ye susması ve uyumlu olmasını telkin (emir) ediyorlar. Türkiye’deki süreç ile yurt dışına çıkarılan PKK militanlarının öncelikle Suriye’de konuşlanması ve buradaki isyana destek vermeleri umulduğundan tam bir danışıklı dövüş sürüp gidiyor.

Suriye’deki Esed rejiminin yıkılması için öncelikle buradaki Nusayri Şii gücünün kırılması gerekiyor. Bunu gerçekleştirmek için de Sünni Şii ayrılığına ve çatışmasına ihtiyaç var. Nusra Cephesi bu konuda uygun bir taraf ancak, o da Batı karşıtı.

Kısacası şu ki; aynen Afganistan, Pakistan ve Irak’ta olduğu gibi sonuç çözümsüzlük ve kaos. ABD, İsrail ve Batı, kendilerine yakın Sünni İslamcı Grupları güçlendirerek hâkimiyet kurmayı düşünüyor ancak, İslam ülkeleri Sünni, Şii, Caferi, Dürzi, Nusayri gibi daha birçok İslam görüşünü karmaşık halde içinde barındırıyor. Bu yapı ile oynamak ise ancak çatışma, ölüm ve kaosa yol açıyor.

Türkiye için de durum aynı. Bizler yüzyıllar boyunca kimsenin etnik yapısına, mezhep ve din anlayışına bakmaksızın barış ve huzur içerisinde yaşadık. Ne zaman ki; Emperyalizmin petrol ve sömürü iştahı bu bölgeye uzandı, bölge insanının huzuru da kalmadı. Şimdi tehdit doğrudan Türkiye’yi de içine alacak şekilde büyüyor. Etnik ve Mezhebsel ayrılıklarımız körükleniyor, hassas bölgelerimizde provokasyonlar yapılıyor, bombalar patlatılıyor.

ABD ve Batı’nın çizdiği yolda Ortadoğu’da barış ve huzur olmaz, Büyük Ortadoğu Hanedanlığı kurulmaz. Bu tehdidi çok iyi görmeli, milli birlik ve beraberlik içerisinde Türkiye Cumhuriyeti’ni koruyup yaşatmalıyız. Etnik ve Mezhepsel ayrılıklar cehaletin eseridir. Akıl ve Bilimi rehber kabul ederek çağdaşlaşmak, daha üst çatılarda ve ideallerde birleşmek gerekir.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director