Kuzey Kürdistan Konferansı Tebliği (Tarihi Belge)

Türkiye’nin son on yıl içerisinde getirildiği noktayı özetlemesi açısından, 16 Haziran 2013 tarihinde Diyarbakır’da düzenlenen “Öze Dönüş Platformu Kuzey Kürdistan Konferansı” Tebliği’ni aynen yayınlıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten ve koruyanlara ithaf ederiz…


Kürdistan’da Statü ve Anayasal Çözüm

Baskı, imha, inkâr ve asimilasyon politikaları nedeniyle kangrene dönüşmüş olan Kürt ve Kürdistan sorunu, üzerinde yaşadığımız topraklarda yaklaşık 200 yıldır varlığını sürdürüyor. Amed’deki Nevruz kutlamaları, Abdullah Öcalan’ın mektubunun okunması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları, kanın durmasını sağladığı gibi, kalıcı bir barışın sağlanması için yeni bir yol aralamıştır.

Çatışma ortamının bitmesi, silahların susması çözüme yönelik yeni adımların atılmasını gerektirmektedir. Türkiye’de şu an hazırlıkları devam eden bir anayasa çalışması vardır. Oluşturulacak bu yeni anayasa Türkiye’deki bütün halkların kaderini çok yakından ilgilendirmektedir. Çünkü Türkiye’deki bütün meselelerin kaynağı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üzerinde inşa edildiği kuruluş felsefesi, ilkeleri, kurumları ve militarist zihniyetin hazırlayıp halka dipçik zoruyla dayattığı anayasalardır. Türkiye’nin sosyolojik gerçekliğine, ulusal, etnik, dini, mezhebi, toplumsal çoğulculuğuna uymayan İttihatçı Kemalist devlet anlayışını değiştirmek ve özgürlükçü bir anayasayı oluşturmak zorunlu hale getirmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, felsefesi ve kuruluş ilkeleri itibariyle, üniter ve Türk ulus devleti olarak yapılandırıldı. Ulusal ve etnik topluluklar, dinler, mezhepler ve ideolojiler karşısından tarafsız ve özerk olması gereken devlet, belli bir etnik kimliği ön plana çıkaran diğer tüm farklı renkleri imha ve inkar eden bir politika izlemiştir.

Çatışma ortamının bitmesi, silahların susması çözüme yönelik yeni adımların atılmasını gerektirmektedir. Silahların susması tek başına sorunun çözümü değil, olsa olsa çözüm yolundaki önemli bir eşiğin aşılmasıdır. Hükümetin ne yazık ki şu anda, sorunun boyutlarına uygun, çözüme yetecek kapsamlı bir projesi yok. Kürtlere hiçbir şey vermeden, veriyormuş gibi yaparak, sadece Abdullah Öcalan’ı muhatap kabul edip <Kürdistan halklarını bu sürecin dışında tutarak bir barış gerçekleşmez.

Sorunların temelli çözülmesi bir daha çatışma ve şiddetin olmaması için, Kürdistan halklarının hakları anayasal güvence altına alınmalıdır. Mademki barışılacak o zaman bizi tekrar çatıştırmayacak yeni bir anayasa üzerinde uzlaşmamız gerekmektedir.

Barış ve diyalog ortamının gelişmesi ve Kürd sorununa çözüm arayışlarının olduğu bir dönemde eski, köhnemiş, bütün sorunlara kaynaklık eden Kemalist Laik paradigma yerine yeni bir devlet zihniyeti ve paradigmasının geçmesi; ona uygun yeniden devletin yapılandırılmasını gerektirmektedir.

Öze Dönüş Platformu olarak biz, onurlu halkının huzur ve refahı için İslam’ın temel ilkelerine, ulusal çıkarlarına, güçlü tarihsel geçmişine ve sosyal adalete uygun, insan Hakları ve ulusal değerlere bağlı kalacak, tüm vatandaşlarının dini ve etnik unsurların haklarını garanti altına alacak, halkımızın örf ve adetlerine aykırı olmayan bir anayasayı önemsemekteyiz

Biz Öze Dönüş Platformu olarak yeni anayasada kesinlikle yer alması gereken dini ve milli taleplerimizi kesin hatları ile belirlememiz gerektiğine, Konferansta bu yönlü bir kararın alınıp halkımıza deklere edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Değerli katılımcılar, kıymetli dostlar!

Aşağıda sıralayacağım taleplerimizin devlet tarafından kabul edilmesi halinde Kürt sorununun çözümü için bir kapı aralayacağını, çatışma ortamını ortadan kaldıracağını, ileride yeni silahlı isyanların olmasını engelleyeceğini ümit etmekteyiz.

Biz Öze Dönüş Platformu olarak, Gönüllü birliktelik esasına dayalı olmak kaydıyla, birlikte yaşamayı mümkün kılacak olan anayasal ortaklık tartışmalarını destekliyoruz. Kürtlerin kendi tercihleriyle özerklik, federasyon, bağımsızlık hakkının olduğunu, bunun tartışma konusu yapılmaması gerektiğini, Kürt halkının kendi geleceğine ilişkin söz sahibi olması ve kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürtlerin kararına ve onayına bırakılması gerektiğini söylüyoruz.

Halkımızın eşit, özgür, onurlu ve insanca yaşama arzusunun gereği olarak, Kürt sorununun eşit ve adil bir çözüme kavuşturulması, Türkiye’nin mevcut katı merkeziyetçi yapısını değiştirerek federal tarzda yeniden yapılanmasını gerektirmektedir.

Türkiye’nin çok uluslu, çok kültürlü yapısına, dünyada giderek daha çok karşılık bulan çoğulcu yönetim anlayışına, en uygun olan federal devlet yapılanmasıdır. Kürt sorunu ancak federal bir sistemde eşitlikçi bir çözüme ulaşabilir.Kürt halkı temel haklarına böyle bir sistem içinde tam olarak kavuşabilir.

Bu nedenle yeni anayasada, Türkiye federal bölgelere ayrılmalı Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde bölgesel kürt yönetimi oluşturulmalıdır. Türkiye’nin yeniden yapılanması federalizm ekseninde kurgulanmalı, bu bağlamda Kürt halkına, kendi kendisini yönetmesine olanak veren federal bir statü tanınmalıdır.

Federal sistemin kabul edilmesi halinde Kürt sorunu ve bu soruna bağlı bütün sorunlar federal yapı içinde çözülecek devlet ile bölgesel Kürt yönetimi arasında geliştirilen özel hukuk ile ilişkiler rayına oturtulacaktır.

ObamaKurtAnayasal ortaklık temelinde hayata geçirilecek olan sistemin sağlıklı yürüyebilmesi için devlet öncelikli olarak şu adımları atmalıdır:

1-Acilen yeni bir anayasa hazırlanmalı, bu anayasa etnik ve dini bütün grupları Türkiye’nin zenginliği olarak kabul etmeli, herkesin farklılıklarını koruyarak barış içinde bir arada yaşamasını garanti altına almalıdır.

2-Yeni anayasanın, evrensel hukuk standartlarını esas alan bir anayasa tanımı olmalı Türkiye’de yaşayan bütün etnik ve dinî farklılıkları açıkça vatandaşlık tanımının içine almalı, vatandaşlık tanımının Türk etnisitesine dayalı ırkçı ve tekçi ifadelerden arındırılmalıdır. Farklılıkları bir üst kimlik altında birleştirecek bir formül geliştirmelidir.

3-Hazırlanacak olan Anayasa, üniter ve tekçi olmayan, tüm ulusların, etnik grupların, ideolojilerin, dinlerin, mezheplerin ve kültürlerin Kendi kimlikleriyle kendilerin temsil edebileceği bir anayasa olmalıdır.

4-Hazırlanmakta olan yeni anayasada Kürtler, millet olarak kabul edilmeli ve millet olmaktan kaynaklanan bütün hakları anayasal güvence altına alınmalıdır.

5-Kürtlerin binlerce yıldır yaşadığı coğrafya isminin Kürdistan olarak resmen kabul edilmeli, Kürdistan federal sistem içinde bir statüye kavuşturulmalı ve anayasada böyle isimlendirilmelidir.

6-Kürt dili üzerindeki bütün yasaklar kaldırılmalı, Kürtçe eğitim dili olmalı ve bu isteğimiz yeni yapılacak olan anayasada formüle edilmelidir. Kürtçe federal yapı içinde resmi dil olarak kabul edilmeli ülke genelinde Türkçenin yanı sıra Kürtçe de ikinci resmi dil olarak kabul edilmelidir.

7-Kürtçe ve Kürdistan ismiyle siyasal partiler kurulmalı, bu alanda serbestçe faaliyet serbestliği sağlanmalıdır.

8 -Kürtçe özel televizyon ve radyoların tesis ve yayın hakkı anayasal güvence altına alınarak Kürtçe basın ve yayın faaliyetlerinin halkça yürütülmesi için gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır.

9-Okullarda okutulan tarih, coğrafya sosyoloji v.b derslerde sadece Türklere değil diğer bütün etnik unsurlara yer verilmesi, tarih kitaplarındaki yanlı, yanlış ve düşmanlık üreten ifadelerin çıkarılıp yeniden yazılması

10-Çatışmanın sürdüğü bölgelerdeki tahribatı telafi edecek ciddi sosyo-ekonomik iyileştirmelerin ve yatırımların yapılması gerekmektedir.

11-Batı illerinde Kürtlere karşı meydana gelen linç olayları; yazılı ve görsel medyadaki düşmanlık dili engellenmeli, bu tür suçlar nefret suçları kapsamına alınarak ağır ceza ve müeyyideler uygulanmalıdır

12-Karşılıklı güven ortamının oluşturulması için İstiklal Mahkemelerinden günümüze kadar gerçekleşen tüm olayların aydınlatılması için devlet, elindeki tüm arşivleri kamuoyuna açmalı, bütün hukuk dışı uygulamaların, olayların ve faili meçhullerin aydınlatılması amacıyla STK’ların da dahil olduğu araştırma komisyonlarının oluşturulması, ulaşılan sonuçların gereğinin yapılması ve kamuoyuyla paylaşılması sağlanmalıdır.

Şeyh Said ve arkadaşları, Said-i Kurdi ve Seyyid Rıza’nın mezar yerleri ve Fidan Göngür’ün akıbeti açıklanmalıdır

13-Tevhid-i Tedrisat yasasının kaldırılarak Kürt medreselerinin ve Kürtçe eğitim veren özel okul ve üniversitelerin açılmasının önündeki tüm hukuki engeller kaldırılmalıdır,

14-Yeni anayasa etnik ve din temelindeki tüm farklılıklara; kendi kültürlerini yaşama ve yaşatma hakkı tanımalı, 90 yılık ret ve inkarın meydana getirdiği tahribat, devlet desteği ile aşılmalıdır.

15-Diyanet İşleri başkanlığı kaldırılarak her dinin, mezhebin ve etnik kimliğin, kendi hizmetlerini serbestçe yerine getirmesi için şartlar uygun hale getirilmeli her kes kendi dili ile dini faaliyetlerini yerine getirmelidir.

17-Irak Kürtlerinin bağımsızlık yolunda atacağı her adım desteklenmeli, Bölgesel Kürt Yönetimi’ne yapılan her saldırı bütün Kürtlere yapılmış sayılmalıdır.

18-Kürtler Suriye’de siyasi bir statü oluşturmalı; bütün dini, etnik, mezhebi aidiyetlerin hakları adalet ve eşitlik temelinde verilmelidir.

19- Kürdistan halkının her dört parçada serbest dolaşımına, ticari faaliyetlerine ve siyasi, içtimai, kültürel alışverişlerine hiçbir kısıtlama getirmeden izin vermelidirler.

KÜRDİSTAN’DA TOPLUMSAL SORUNLAR VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI

Ülkemizde otuz yıldır devam eden siyasi çatışma ortamı Türkiye’de yaşayan her kesimi derinden etkilemiştir. Bu siyasal çatışmalar Kürdistan’ın siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel dokusunu derinden etkileyerek olumsuz tahribatlara neden olmuştur.

1984’te Kırsalda başlayan çatışmalar yalnız kırsal alanla sınırlı kalmamış, önemli bazı kent merkezlerine de sıçramıştır. Zaman-zaman kent merkezlerinde devlet destekli yoğun kirli savaş örnekleri de yaşanmıştır. Kürdistan’daki çatışmalar sonuncunda geniş çaplı tutuklanmalar yargısız infazlar, gözaltında yaşanan yoğun işkenceler, faili meçhul kayıplar ve cinayetler gibi halk arasında can ve mal güvensizliği büyük tedirginlikler yaratmış ve bu da başta Diyarbakır olmak üzere bazı Kürdistan kentlerine ve batı metropollerine zorunlu göçün nedeni olmuştur.

Milyonlarca insanın, zorunlu göç neticesinde, yerinden yurdundan edilmesi büyük şehirlerin varoşlarında çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi vermelerine neden olmuştur. Bu göçlerin bir sonucu olarak kötü ekonomik şartlar, yetersiz beslenme, ağır yaşam koşulları ve yurt özlemi göç zedelerde büyük bir sosyal travmanın oluşmasına neden olmuştur

Kürdistan’ın Kırsal köy yaşamından, hazırlıksız olarak kent varoşlarındaki gecekondulara gelerek yerleşen Kürtler geleneksel yaşam tarzlarını bu kentlere taşıyarak ne kentli nede köylü olabilmişlerdir. Kent yaşamı ile soysal uyumsuzluk içerisinde kalmışlardır.

Okul yaşındaki çocuklar ve gençler bu yoksul kent yaşamının sorunlarını daha ağır bunalımlarla yaşamaktadırlar. Geleceğe ilişkin hiçbir umutları yoktur. Sosyal destek ağları parçalanmıştır. Bu durum gençler üzerinde çok kötü etki bırakmış gençlerin kumara, çete ve mafya örgütlenmelerine, uyuşturucu batağına ve fuhuşa yönelmelerine sebep olmuştur

Aileler, işsizlik ve yoksulluk nedeniyle eğitim çağındaki çocuklarını okula gönderme imkanlarına sahip değildirler. Okula gidemeyen çocuklar boyacılık, hamallık, çöpte kağıt toplama, gibi zor işlerde çalışmışlardır. Bazı gençler de giderek ailenin denetiminden çıkmakta doğrudan doğruya suç işleme ortamına itilmektedir. Kürdistan’da Kirli savaş konsepti gereği devlet, Kürdistan’da bir dönem adli ve yüz kızartıcı suçları görmezlikten gelerek Kapkaç, fuhuş, hırsızlık, uyuşturucu madde kullanımı vb. Suçların yaygınlaşmasına neden olmuştur. Devlet gençlerin siyasete bulaşmaktansa böyle kirli işlerle uğraşmayı kendisi için uygun gördüğünden göz yummuştur. Kentte; yaşadıkları sosyal uyumsuzluk faktörü de eklenince, başta uyuşturucu bağımlılığı ( özellikle tiner bağımlılığı) olmak üzere hırsızlık, kapkaççılık gibi adli suçlar yaygınlaşmıştır. .

Göçzedeler zorunlu göç sonucu geldikleri yerlerde yerleşik halkla dil, kültür ve yaşam farklılığı ile gittikleri yerlerde iş piyasasında pay kapmaya çalışmaları oranın yerli halkı ile aralarında düşmanlık ve husumetin oluşmasına neden olmuştur Batıdaki bir çok şehrin varoşlarında çok kötü şartlarda yaşayanlar buralardaki milliyetçi faşist kesimlerin baskısı altında her an bir linç tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Bu yoğun çatışmalı dönemde devlet halka köy koruculuğunu dayatmıştır. Bazı bölgelerde özellikle aşiret ve ağalığın etkili olduğu alanlarda köy koruculuğunu az da olsa kabul edenlerin yanında halkın büyük bir çoğunluğu koruculuk sistemini bir ihanet olarak değerlendirmiş, ya da bu sistemi kendi gelecekleri açısından çok tehlikeli görerek kabul etmemiştir. Zorunlu göçü teşkil eden göç mağdurlarının çoğunluğunu bu köy koruculuğunu ret edenler oluşturmaktadır.

1985-1992 Silahlı çatışma döneminde PKK’nin koruculuk sistemini kabul edenlere karşı yürüttüğü şiddet eylemleri de göçü tetikleyen nedenler arasında yer almaktadır. Devlet, PKK ve diğer silahlı güçler arasında tercih yapmak durumu ile karşı karşıya kalan halkımız bir çok yerde, aşırı korunma içgüdüsü nedeni ile silik, menfaatlerini tüm değerlerin üstünde tutan, ailesinin ve çocuklarının güvenliği için kişiliksizleşen bir şahsiyet takınmak zorunda kalmıştır.

Koruculuk bazı yerlerde rant kapısı olmuştur. Bazı korucular eski husumetlere dayanarak bir çok köyün boşaltılmasına ve bu boşaltılan köylülerin arazilerine el koymaya yol açmıştır. Sınır kaçakçılığı, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı adam kaçırma gibi bir çok suça bulaşan korucular her biri birer suç makinesine dönmüştür. Bazı korucular devletin bazı karanlık birimleri ile kirli ilişkilere girerek Kürdistan’da birçok öldürme, kaybetme, kaçırma ve katliamlara imza atmıştır. Bilge köyü katliamı ve arkasındaki kirli ilişkiler buna tipik bir örnektir.

Çatışmalar döneminde devlet hukuku askıya alarak milyonlarca kişiye insanlığın gördüğü en büyük işkence ve zulmü reva görmüştür. Birçok kişide kalıcı hasar oluşmuş, psikolojik travmalar geçirmiştir.

Doksanlarda devletin kirli bir savaş yürütmesi, bu kirli savaşın bir sonucu olarak aşiretlerin aşiretlere, cemaatlerin cemaatlere, örgütlerin örgütlere düşman edilmesi bu düşmanlıklar neticesinde binlerce insanın hayatını kaybetmesi ile sonuçlanmış, Kürtler arasında derin düşmanlık ve husumetin girmesine neden olmuştur.

Fidan Göngür gibi Kürdistan’da saygınlığı ile bilinen bir insanın yirmi yıla yaklaşan kaybı devlet için bir yüzkarasıdır. Onun kaybı bu devletin kirli ilişkilerini, sabık geçmişini ispatlayan en önemli olaylardandır.

İşlenen binlerce faili meçhul cinayetten dolayı binlerce aile çocuğunun, kocasının, babasının ve kardeşinin akıbetinden bihaberdir. Ziyaret edecekleri bir mezar için ömürlerini heba eden binlerce aile ve bu ailelerin dram hikayeleri mevcuttur. Berfo Ananın ömrünü tüketen çocuğunun mezarını bulma mücadelesi bunun en tipik ve acıklı misalidir.

Bugün cezaevlerinde hem siyasi hem de göçün beraberinde getirdiği sosyal yozlaşmadan kaynaklanan adli olaylardan binlerce Kürt cezaevlerinde ömrünü tüketmektedir. Tamamı ile sistemin çarpık zihniyeti ve uygulamalarına dayanan bu durum zaten mağdur olan Kürt ailelerinin omuzlarına hem maddi hem de manevi büyük bir yük yüklemektedir.

Newroz mesajından sonra başlayan çatışmasızlık ve barış ortamı devleti bu sorunların çözümü noktasında sorumluluk almaya, kalıcı bir çözüm reçetesini uygulamayı zorunlu kılmıştır. Devlet acilen:

1-Genel bir af çıkararak toplumsal barışın ve sosyal dengelerin yeniden oluşturulması için ortam hazırlamalıdır.

2-Devletin Kürt sorununda çözümsüzlükte; baskı ve inkâr politikalarında ısrarının bir sonucu olarak oluşturulan koruculuk dağıtarak bu talihsiz duruma son vermeli ve Köy koruculuğunun yıllarca yaratmış olduğu tahribatları gidermelidir.

3-12 Eylül’den kalma darbe anayasasının yerine Evrensel insani değerleri önceleyen bir anayasa hazırlanmalıdır. Kürt sorununa ad konularak çözülmesi ve Kürtlerin bütün haklarının anayasal güvence altına alınmalıdır.

4-Köye geri dönüş önündeki engeller kaldırılarak, devlet destekli projeler hayata geçirilerek köye dönüşler özendirilmelidir.

5-20 yıllık çatışma sonucunda, göç eden herkese, ayırımsız, zarar tazminatlarının ödenmeli bu zararlara manevi zararlardan kaynaklanan mağduriyetlerde göz önünde bulundurulmalıdır.

6-Otuz yıllık savaşın Kürd halkının ruhsal dünyasında meydana getirdiği tahribatı rehabilite edici ek tedbirlere başvurmalıdır.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director