Kuzey Halep ve Telafer Türkmen Bölgeleri Korunmalıdır

Uzun yıllardan sonra Türkiye, nihayet doğru operasyonlara yeniden başladı. Bir yandan Türkiye‘ye düşman terör gruplarının yurt dışındaki komuta ve kontrol merkezleri vuruluyor, diğer yandan da yurt içindeki etkin teröristler etkisiz hale getiriliyor.

Bugüne dair öngörümüze geçmeden önce, günümüzü de ilgilendiren yakın tarihteki en büyük siyasi ve askeri hatamızı bir hatırlayalım. 1990 yılında başlayan Birinci Körfez Savaşı‘nı takiben Irak‘ın durumu, bugünkü Suriye‘nin bir benzeriydi. Yine ABD öncülüğündeki Koalisyon, yine ABD‘nin yarattığı Saddam tehdidini ortadan kaldırmak için askeri operasyonlar yapıyordu. Bu dönemin en önemli kararı, Irak’ın Kuzey ve Güneyinde “Uçuşa Yasak Güvenli Bölgeler” ilan edilmesiydi. Güney’de Şii Bölgesi, Kuzey’de ise Sadece Kürt Federasyonu “Güvenli Bölge” ilan edilmişti. O yıllarda, 150 bin kişilik Türkmen Kasabası Telafer, 36. Paralel’in kuzeyinde olmasına rağmen Saddam‘ın insafına terkedilmiş; ama 36. Paralel’in güneyinde olmasına rağmen Talabani‘nin Süleymaniye bölgesi “BM Güvenli Bölge” sınırları içerisinde sayılmıştı. ABD ve İngiltere’nin öncülüğü ile oluşturan Birleşmiş Milletler Güvenli Bölge Sınırı ile Saddam’ın kanunsuz bir şekilde Kürtlere tahsis ettiği Kürt Federasyon Sınırı yüzde yüz çakışıyordu. (Bu konudaki detaylar için Haritalar bölümüne bakabilirsiniz.)

O günkü siyasiler de, Türk Silahlı Kuvvetleri‘ni yönetenler de bu tarihsel yanlışa ortak oldular. Irak Türkmenleri konusunda akılcı ve ciddi adımlar atmadıkları gibi, Barzani ve Talabani‘nin çatışmasını önlemek için Türk Ordusu’na görev bile verdiler. O yıllarda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de katkısıyla korunan Irak Kürt Federasyonu, bugün Barzani Kürdistanı olarak Türkmen bölgelerini de topraklarına katmış, Irak’ın tek ve en büyük Musul barajına hakim, Kerkük petrol yataklarına göz dikmiş bir şekilde bağımsızlık zamanı gözlüyor.

Bugün Suriye’de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Türk Hükümeti‘nin Kuzey Suriye’de tezgahlanan Kürt Koridoru Planı’nı görmesi ve gerekli önlemleri alarak buna karşı mücadele etmesi büyük bir cesaret ve memnuniyet vesilesidir. ABD, İngiltere, Rusya, Almanya ve İsrail gibi ülkelerin Büyük Kürdistan hedeflerine karşı direnmek gerçekten çok büyük bir siyasi ve askeri kararlılıktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘nin, başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere bu fikrin arkasında olması ve sonuna kadar sürdürmesi son derece önemlidir.

ABD, İngiltere ve İsrail’in Rusya ile anlaşmak suretiyle Suriye‘yi federal bir yapıya dönüştürme planı son derece açıktır. Güney’de Dürziler, Şam Çevresi ve Lazkiye’de Nusayriler, Halep, İdlip bölgesinde Sünniler, Kuzey’de Kürtler için federal bölgeler planlanırken, aynen Irak’ta olduğu gibi Türkmenler yine özellikle ve kasıtlı bir şekilde gözardı edilmektedir. Bu konuda İngiltere‘nin tarihi Türk düşmanlığını hiç unutmamak gerekir.

Her zaman ve her vesileyle açıkça ifade ediyoruz ki, bölgeyi şekillendirmek için yaratılan İŞİD Tehdidi de yine Londra‘da planlanmış ve Ürdün‘den yönetilen bir Batı Projesi‘dir. İŞİD yönetim kadrosunun önemli bir kesimi Kafkasya kökenlidir ve MI6 ile Kafkas kökenli Ürdün İstihbaratı tarafından derlenmiştir. Ortadoğu ve dünyadaki bütün İslamcı muhalifler yüzleri açık bir şekilde savaşırken, Irak, Suriye ve dünyanın farklı bölgelerindeki bütün İŞİD militanları yüzleri örtülü, kıyafetlerinden silahlarına ve tavırlarına kadar profesyonel askeri eğitimli, modern ABD silahları ile donanmış özel operasyon birlikleridir. Dünyadan Hilafet için hicret eden Cahil Sakallılar Batı’nın ve Rusya’nın Deşifre ve Tasfiye için geçişlerini kolaylaştırdığı aptallardan başkası değildir. ABD, İŞİD Tehdidi ile hem bölgeyi istediği gibi şekillendirecek, hem Suriye’deki Nusra ve Ahrar gibi istemediği muhalifleri durduracak, hem Esad yönetimini kalıcı kılacak, hem İran ve Şii yayılmacılığını önleyip Ortadoğu’daki Şii Hizbullah etkinliğini azaltacaktır. Kendisi için tehdit gördüğü El Kaide yöneticilerini Dronlar ile avlayan ABD, İŞİD’in Palmira‘daki tiyatrosunu izlemekle yetinmiştir. (İŞİD konusundaki diğer detaylar için ilgili makalelere bakabilirsiniz.)

Türkiye‘nin Ortadoğu’ya müdahalesi, emperyalist ülkelerin Ortadoğu planlarında değişikliğe yol açacaktır. Nitekim, daha evvelki gün açıklama yapan Kerry, “Rusya ile anlaşmak suretiyle Esad Hükümeti’nin de içinde olacağı siyasi bir çözüm için çalışıyoruz ve buna Suudileri ve Türkleri de dahil etmek istiyoruz” derken son niyetlerini ifade etmiştir.

Türkiye bu süreçte, sadece Azez – Cerablus hattındaki 90 kilometrelik bölgeyi değil AynulArab‘a kadar olan Türkmen köylerini de içine alacak şekilde Türkmen bölgesini güçlendirmelidir. Gerekirse, Suriye’nin diğer bölgelerindeki Türkmenler de burada iskan edilerek Halep ve Rakka‘ya kadar uzanan Türkmen Bölgeleri koruma altına alınmalıdır. Suriye er veya geç, egemenlik bölgelerine bölünecektir ve Türkiye buna göre strateji oluşturmalıdır. Tabka Barajı‘nın da Kürtlere bırakılması önlenmelidir.

Burada çok ama çok daha önemli bir diğer husus Telafer Türkmen Bölgesi‘nin de İŞİD tehdidinden kurtarılarak güven altına alınmasıdır. Bilindiği gibi 250 bin kişilik Telafer Türkmen nüfusu darmadağın olmuş, buradaki Şii Türkmenlerin önemli bir bölümü yurtlarını terkederek Güney Irak’a göç etmek durumunda kalmıştır.

Türkiye, elektronik olarak da desteklenen çok önemli ve başarılı bir Operasyon yürütmektedir. Muhalefet Partileri, bu süreçte cahilce açıklamalar yapmak yerine akılcı destek ve tavsiyelerde bulunmalıdır. Türkiye’nin siyasi ve stratejik geleceğinde söz sahibi olan bütün yöneticilerin kararlılıklarını sonuna kadar sürdürmelerini ve yukarıdaki en önemli stratejik hedefi göz önünde bulundurmalarını diliyoruz.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director