İmama mı Uyalım, Kuran’a mı?

İslam kültüründe, zaman içerisinde aşırılığa kaçan ve uygulanması zorlaştırılan birçok uygulama vardır. Sahur Vakti de bunlardan biri.

Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı ve İslam dünyasındaki birçok Din Kurumu, Ramazan ayı geldiğinde Sabah Ezanını keyfi bir şekilde İmsak Vaktinde okutuyor. Saf Müslümanlar, neredeyse gece karanlığında Sabah Namazı kılıyor ve Oruca başlıyor. Yaz mevsiminin korkunç sıcaklarında, yarı uykusuz geçen geceler, tıka basa yenmiş yemekler yüzünden mide rahatsızlıkları, gündüz boyunca devam eden halsizlik ve yorgunluklarla adeta zorla ibadet ediyoruz.

Acaba gerçekten Allah ve Peygamber’in istediği bu muydu?

Oruç ibadeti ilk emredildiğinde şu ayetler bildirildi:

183> EY İNANANLAR. SİZDEN ÖNCEKİLERE YAZILDIĞI GİBİ, (KÖTÜLÜKLERDEN) KORUNMANIZ İÇİN SİZE DE ORUÇ YAZILDI. 184> ORUÇ GÜNLERİ SAYILIDIR. SİZDEN KİM HASTA VEYA YOLCULUKTA OLURSA TUTAMADIĞI GÜNLER SAYISINCA BAŞKA GÜNLERDE TUTAR. ORUCA DAYANAMAYANLARIN FİDYE VERMESİ, BİR YOKSULU DOYURMASI GEREKİR. BUNUNLA BERABER, KİM GÖNÜLDEN İSTEYEREK BİR HAYIR YAPARSA, O KENDİSİ İÇİN DAHA İYİDİR. BİLİRSENİZ, ORUÇ TUTMANIZ SİZİN İÇİN DAHA HAYIRLIDIR. 185> İNSANLARA YOL GÖSTERİCİ, GERÇEĞİ, DOĞRU İLE YANLIŞI BİRBİRİNDEN AYIRIP AÇIKLAYICI OLARAK KURAN’IN İNDİRİLDİĞİ RAMAZAN AYI’NA KİM ERİŞİRSE ORUÇ TUTSUN. KİM HASTA OLUR VEYA SEFERDE OLURSA TUTAMADIĞI GÜNLER SAYISINCA BAŞKA GÜNLERDE ORUÇ TUTSUN. ALLAH SİZİN İÇİN KOLAYLIK İSTER, GÜÇLÜK İSTEMEZ. SAYIYI TAMAMLAMANIZI, SİZE DOĞRU YOLU GÖSTERDİĞİ İÇİN ALLAH’I YÜCELTMENİZİ İSTER Kİ, BÖYLECE ŞÜKREDERSİNİZ.>> <<BAKARA/090/MD/2>

Bu ayetlerden sonra Müslümanlar birçok konuda tereddüt etmişlerdi. Eğer bir Müslüman iftar yemeğini yiyip de Yatsı namazını kıldıktan sonra uyursa, bir daha gece kalkıp yemek yemez ve ertesi gün iftara kadar oruç tutardı. Ayrıca geceleri de olsa kadınlara yaklaşmazlardı. Hz Ömer ve bazı Müslümanlar bu konuda huzursuz olmuşlardı. Daha sonra şu ayetler bildirildi:

 187> ORUÇ GECESİ KADINLARINIZA YAKLAŞMAK SİZE HELAL KILINDI. ONLAR SİZİN ÖRTÜLERİNİZ, SİZ DE ONLARIN ÖRTÜLERİSİNİZ. ALLAH NEFSİNİZE GÜVENEMEYECEĞİNİZİ BİLDİĞİ İÇİN TEVBENİZİ KABUL EDİP AFFETTİ. ARTIK BUNDAN SONRA ONLARA YAKLAŞIN VE ALLAH’IN YAZDIKLARINA TABİ OLUN. UFKUN BEYAZ İPLİĞİ (ÇİZGİSİ), SİYAHINDAN AYIRD EDİLİNCEYE KADAR YEYİN İÇİN. SONRA DA GECE OLUNCAYA (AKŞAMA) KADAR ORUCU TAMAMLAYIN. MESCİDLERDE İBADETE ÇEKİLDİĞİNİZ ZAMAN KADINLARA YAKLAŞMAYIN. BUNLAR, ALLAH’IN SINIRLARIDIR. BUNLARI AŞMAYIN. ALLAH İNSANLARA AYETLERİNİ BÖYLE AÇIKLAR Kİ, (KÖTÜLÜKLERDEN) KORUNUP SAKINSINLAR.>> <<BAKARA/090/MD/2>

Sahur, Peygamberimizin ifadesiyle “Sabah Yemeği” demektir ve bu konudaki bütün hadislerde Güneş doğmadan önceki sabah aydınlığında yendiği sabittir.

Hz Peygamber döneminde, Bilal Habeşi, Yalancı Aydınlık (Fecri Kazip) denilen ve ufuktan göğe yükselen ince bir beyaz çizgiyi gördüğü zaman çıkar ezan okurdu. Bilal’in ezanını duyanlar da hemen Namaz kılar ve Sahur yaparlardı. Fakat Peygamberimiz birçok kez Müslümanları uyarmış ve “Bilal geceleyin Ezan okuyor, siz Onun ezanına uymayın Ümmü Mektum’un ezanını dikkate alın. Çünkü O sabah olmadan ezan okumaz” diye söylemişti. Kendisi de Bilal’in ezan okumasını dikkate almadan sahurunu yapmıştı. Kuran yazarlarından İbn Mesut’un ifadesine göre; Hz. Peygamber, “Bilal’in ezanı hiç birinizi sahurunuzu yemekten alıkoymasın. O ayakta olanları uyarmak ve uyuyanları uyandırmak için ezan okur” diye söylemişti.

Hatta bir defasında Hz. Peygamber, Ebu Katade’yi bir işe göndermiş ve Ebu Katade de, hava iyice aydınlandıktan sonra gelmişti. Birinci fecirden sonra Hz. Peygamber ona sahurluk verdi. O, «Ey Allah’ın elçisi, sabah oldu» dedi. Hz. Peygamber, «Sahur yiyin» dedi ve ışık gözükmesin diye de kapıyı kapattı. Sahur yemeği bitince çıktı ve çok aydınlık olduğunu gördü.

Hz Peygamber, “Yiyiniz, içiniz; yalancı şafak (yükselen aydınlık) yemenize mani olmasın. Kırmızılık yayılana kadar yiyiniz, içiniz” diye söylemiş ve Güneşin doğmasından önceki kızıllığa kadar Sahur yenilebileceğini ifade etmişti. (Ebu Davud, Sünen)

Bir Sahabe, “Tan yerinde siyah iplikle beyaz iplik sizce ayırt edilene kadar” ayeti bildirildikten sonra Hz. Peygambere gelmiş, “Ey Allah’ın Elçisi yastığımın altına ip koyuyorum, biri beyaz, biri siyah, öylece gece ve gündüzü birbirinden ayırıyorum.” Diye söylemişti. Hz. Peygamber de ona biraz latifeyle karışık, «Yastığın amma da genişmiş, aslında siyah iplik, beyaz iplik, gecenin siyahlığı ye gündüzün beyazlığıdır» diye karşılık vermişti. (Müslim, Sahih)

Huzeyfe adındaki Sahabe’ye “Ne zaman Peygamberle sahur yerdiniz” diye sormuşlar ve O da:  “Gündüzdü, ama henüz güneş doğmamıştı” cevabını vermişti. (Ahmed b. Hanbel, Müsned)

Hz Peygamber’in birçok yakın arkadaşı da Sahur vaktini bu şekilde algılamışlardı. Bir Sahabe diyor ki: “Ebu Bekir Sıddık’ın yanında idim. Bir gece, Allah’a dilediği kadar namaz kıldı. Sonra bana, “Çık bak, şafak söktü mü” diye sordu. Çıktım, baktım ve sonra dönünce, “Göğe bir beyazlık yükseldi” dedim. O, Allah’a dilediği kadar namaz kıldı. Sonra bana, “Çık, bak, şafak söktü mü” diye sordu. Çıktım ve geri döndüm. “Gökte kırmızılık yaygın hale geldi” cevabını verdim. “Şimdi gel, sahur yemeğini getir” dedi. (Tirmizi, Sahih) 3 ayrı Sahabe bir kaç yoldan yaptıkları nakilde Hz. Ebu Bekir’in fecri görmemek için kapıyı kapattırdığını, nakletmişlerdi.

Yukarıda örneklerini verdiğimiz bütün uygulamalar, Sağlam Hadis kitaplarından alınmıştır. Bu anlayışa karşılık, İslam tarihinde İmsak vaktini yani Bilal’in ezan okuduğu zamanı doğru kabul eden bir çoğunluk oluşmuştur. Bunlar “Aman bir hata yaparız, ihtiyatlı davranalım” düşüncesiyle uygulamayı zorlaştırmışlar ve yukarıda verdiğimiz örnekleri dikkate almamışlardır.

Bu anlayış hakim olunca da, Saf Müslümanların Ramazan geceleri İmsak vaktinde ikiye bölünmüş, uykusuzluk çekmişler, henüz sabah olmadığı için Sahur yapıp yatmak zorunda kalmışlar, tok karınla yatınca da mide rahatsızlıkları, kabuslar ve sağlık sorunları ortaya çıkmıştır.

Halbuki, Ramazan ile ilgili ilk ayetlerde belirtildiği gibi: “Allah Müslümanlar için kolaylık ister, zorluk istemez”. Müslümanların hayatını zorlaştıran cehalet ve aşırılıktır. İmsak vakti esas alındığında; Müslümanlar Güneşin doğmasından Mekke’de 1.25, Antakya’da 1.40, İstanbul’da 1.55, Sinop’ta 2 Saat, Köln’de 4 Saat öncesinde Sahur yapmak zorunda kalmaktadır. İslamın doğduğu topraklarda günlük oruç zamanı ortalama 12 Saat iken, Kuzeye doğru çıkıldıkça bu 20 saate kadar uzamaktadır. Altı ay gündüz Altı ay gece yaşanılan bölgelerde ne yapılacağı konusuna hala cevap bulunamamıştır.

Bütün bu sorunların temelinde, “Anlam’dan ziyade Lafıza” itibar edilmesi ve Dinin ruhunun kaybedilmesi yatmaktadır. Aynen yüzyıllar boyunca Kuran’ı Arapça okuyup da, Anlamına önem vermediğimiz gibi.

Hz Peygamber’in yukarıdaki uygulamalarında ve hadislerinde görüldüğü gibi; Sahur yemeği Sabah yemeğidir ve Güneş doğmadan önceki aydınlıkta yenir. Sabah Namazı ile Sahur arasında tertip, yani sıra yoktur, ikisinden birisi önce veya sonra yapılabilir. Saatin ve hassas astronomik bilgilerin olmadığı bir dönemde Güneş’in doğmasından önceki kırmızılık uyarı vakti olarak esas alınmıştır. Orucun bitiş vakti, başlangıç vaktine de bir kıyastır ve Oruç Güneşin doğuşuyla başlar. Günümüzde her il ve ilçede Güneşin ne zaman doğacağı astronomik hesaplarla belirlenmiştir. Bu vakit esas alınarak, Sahur Vakti ve Sabah Namazı’nın Güneşin doğmasından kısa bir süre önce sonlandırılması gerekir. Ama bu süre, Din kurumlarının veya Din adamlarının söylediği gibi gece karanlığı değildir. Herkesin önce Kuran, Akıl ve Bilimi rehber kabul etmesi gerekir.

Ramazan ayında, vücudun dinlendirilmesi, aşırı yiyeceklerden kaçınılması ve anlamlı bir şekilde açlığın hissedilmesi gerekir.  Akşam, büyük ziyafetler yerine israfa yol açmayacak yemekler yenilmeli ve sabah aydınlığında yapacağımız Sahur yemeğini yedikten sonra kesinlikle uyumamalıdır. Sahur yemeği, Erken Kahvaltı olarak algılanmalıdır. Çok zorunlu durumlarda Güneş’in doğuşuna kadar yenilip içilebilir, ancak normal olan Güneş’ten 15 dakika öncesinde yeme, içmenin kesilmesidir. Bunu anlamak, kabul etmek ve uygulamak tamamen kişinin kendi iradesine bağlıdır.

Yüzyıllara dayalı alışkanlıkların ve yanlışların bir anda terkedilmesi zordur. Yanlışa direnmek önce bireyin kendi sorumluluğudur. Bu sebeple ister imamınıza uyun, isterseniz Kuran’a ve Aklınıza. Hayatınızı, dininizi zorlaştırmak tamamen sizin elinizdedir. Allah ile İnsan arasındaki tek bağ Akıl’dır ve Allah yanlışlarımızı bildirmek için bizimle konuşmaz. “Ancak Aklını kullanan insan gerçeği kavrar ve kurtuluşa erer”

 

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director