Dinsel ve Toplumsal Ders

Fetulla örgütünün son darbe girişimi ile toplumsal ve dinsel olarak bir ders aldık. Kendilerini dinsel bir söyleme dayandıran örgütün eylemleri hepimizi şaşkınlığa, sorgulamaya ve derin bir endişeyle birlikte nefrete yöneltti.

Bizim toplumumuzda, “Namaz kılandan zarar gelmez!” şeklinde bir inanç vardı. Bu inancımız İŞİD Terör Örgütü ile epey sarsılmıştı ancak bu örgüt nispeten çoğumuzdan uzaktı. Fetulla Örgütü ise yıllardır aramızda, içimizdeydi. Fetullacıları bilirdik, birçoğumuz için tedirgin, ikircikli, soğuk, yapışkan ve bulaşık kimlikleri ile son derece rahatsız ediciydi. Onlarla mücadele edip hiddetlerini çekenler ise bu kadar kin ve intikam dolu ve merhametsiz olabileceklerini düşünemediler. İçinde yaşadıkları topluma yabancılaşmış, ihanete varan bir casusluk şebekesine dönüşmüş olmaları hepimiz için bir şok oldu.

Şimdi büyük bir şaşkınlık ve sorgu içindeyiz. Örgütün, Din ve İslam kimliği altında yaptıkları yüzünden içten içe din düşüncesini sorgulayanlar az değil. İslam düşüncesi böyle bir insanı nasıl ortaya çıkarır? Nasıl böyle bir inanç olabilir? Asıl ve öncelikle cevap vermemiz gereken soru bu?

Doğrular ancak yanlışlarla anlaşılır. İyiliğin kıymeti kötülüğü gördükten sonra ortaya çıkar. Fetulla örgütünün yanlışları, İslam düşüncesi konusundaki hataları da gösteriyor ve doğruları yaşatmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. İslam düşüncesi bu değil. Diyanet ve İlahiyat kurumlarımızın bu güne kadar sessiz kalmaları ve bu örgütün yanlışlarını deşifre etmemeleri büyük bir eksiklikti. Bundan sonra doğruların daha yüksek sesle ifade edilmesi gerekiyor.

İslam toplumlarında uzun yıllardan beri bir Cemaat ve Tarikat merakı sürüp gidiyor. Tasavvuf Felsefesi’nin temelinde “Nefsin Islah Edilmesi ve Ahlak Terbiyesi” vardır. Ancak şimdiki Cemaat ve Tarikatlarda en az ilgilenilen husus bu. Ahlaka dayalı değil, ibadet, zikir ve hayallere dayalı bir dünya kuruluyor. Şeyhlerin çoğu temelsiz ve tekrar dolu ifadeleri her gün okunup ezberlenirken, en az okunan ise ne yazık ki Kuran! Belki de Kuran’ın tümünü anlayarak okumuş bir Müslüman bile bulmak çok zor. Elimizden tespih düşmüyor ama yalan, gıybet, dedikodu, hased, hırs, mal mülk sevgisi ve israf gibi birçok kuralı hiç ciddiye almadık ve almıyoruz. Çarşıda pazarda “Ben siftah ettim, komşuma gidin!” diyen bir Ahilik edebini arıyoruz. Yanlışlarımız gittikçe artıyor ve doğrular gözümüze batacak kadar önümüzde.

Geçmiş yıllarda bir televizyon programı vardı. Bir akrebin çevresine bir daire çizildiğinde, o sınırlar içinde dönüp duruyor ve sonunda kendisini sokarak öldürüyordu.

Dindar olsak da olmasak da şimdi hepimizin çevresinde çizilmiş sınırlar var. Önderlerimiz, inanç ve ideolojilerimizin çizdiği sınırların içerisinden çıkamıyoruz. Yeni düşünceler üretemediğimiz için, eskilerin içinde bocalayıp duruyoruz. Allah’ın sonsuzluğa açılan Akıl yeteneği sınır kabul etmez. Aynen bedenimiz gibi, sürekli değişmeli, yenilenmeli ve gelişmeliyiz. Korkularımız sınırlarımızı derinleştirmemeli. Gücümüzü çevremizden ve başkalarından değil, kendimizden almalı, doğrularla yalnız kalmaktan korkmamalıyız.

Türk Devleti ve Milleti için gelecekte tehdit oluşturan iki terör örgütü vardı: PKK ve Fetulla Cemaati. İlki emperyalizmin yüz yıllık planını gerçekleştirmek için Kürdistan hayaline kapılmış, ikincisi ise emperyalizme hizmet etmek için kendi ülkesini işgal etmeyi hedeflemişti.

Türk Devleti, -İslam dünyasının işgal edildiği yıllarda olduğu gibi- emperyalizme karşı hala mazlum milletlere önderlik edebilecek tek ülkedir. Son bir yıl içinde PKK Terör Örgütü’nün 8 bini aşkın militanını bombalar, hendekler, sivil yerleşim alanları içerisinden tek tek temizleyen bu Devlet, ABD’nin hem bütün kurumlarımıza hem de 170 ülkeye yayılmış en büyük casusluk teşkilatını 15 Temmuz’da çökertmiştir. Her iki mücadele de çok büyük bir başarıdır. Zor olan aşılmıştır, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kısa zaman içinde hiç tahmin edilemeyecek kadar güçlenecektir.

Milletin gönlünden sildiği bir örgüt bu topraklarda yaşayamaz. Cemaat bu yüzden bitmiştir bunu iyi bilmeliyiz. Bu konuda, düne kadar adını sanını duymadığımız bazı uzmanlar (!) hala bir korku iklimi yaymaktadır ki, bu konuda endişeye gerek yoktur. Dileriz ki, PKK Terör Örgütünün Kürt vatandaşlarımızda yarattığı terör ve korku iklimi de bir gün son bulur ve gönüllerden silinir.

Bu tehditler ve örgütler, büyüyen ve güçlenen Türkiye’ye karşı yürütülen örtülü bir savaştır. Emperyalizm, geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu topraklarda barınamayacaktır.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director