ABD ve İngiltere’ye İŞİD Cevabı

ABD ve İngiltere son zamanlarda raporlar ve medya kanalları ile İŞİD konusunda Türkiye’ye karşı psikolojik bir savaş yürütüyorlar.  Aşağıdaki bilgiler, ABD ve İngiltere’ye bir cevaptır.

Irak Şam İslam Devleti örgütünün kuruluşu, ABD’nin Irak’tan fiilen çekilmeye başladığı ve Obama’nın başkanlığa geldiği 2009 yılına dayanır. Bilindiği gibi ABD, 2003 yılında Irak’ı işgal etmiş, 4500 Amerikan askeri ve 100 bini aşkın Iraklı bu savaşta hayatını kaybetmişti.

Bu işgal sürecinde bir yandan Orta Irak’ta yerleşik Saddam ve Baas yanlısı eski askerler ve diğer yandan El Kaide’ye bağlı İslamcı Gruplar Rus Gizli Servisi SVR’nin desteğinde ABD’ye karşı büyük bir direniş göstermişlerdi. ABD, bu direnişi kırmaya çalışırken dolaylı olarak da Irak Şii Hükümeti’ni güçlendirmek durumunda kalmıştı. İşin ilginç yanı Şii Irak Hükümeti de İran’ın ve dolayısıyla Rusya’nın etki alanındaydı. Doğal olarak ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle birlikte bütün bu bölge –Suriye Nusayri Yönetimi ile birlikte- İran ve Rusya’nın etkinlik alanına girecekti. Nitekim de öyle oldu.

Obama Yönetimi, bölgeden çekilme planları yaparken ABD çıkarlarına hizmet edecek stratejiler de geliştirdi. Bunların en önemlisi, İngiltere, İsrail, Suudi Arabistan ve Ürdün İstihbarat Servislerinin ortak projesi olan Irak Şam İslam Devleti örgütü oldu. Projenin temel hedefleri şunlardı:

  • Sünni Şii Çatışması ile Sünni İslamcılar, İran yanlısı Şii İslamcıların –ve dolayısıyla Hizbullah’ın- bölgesel yayılmasına engel olacaktı. Bu şekilde, çekilen Amerikan askerlerinin yerini Dost-Düşman yerel kuvvetler alacaktı.
  • ABD ve Müttefikleri, yaratılacak Yeni Tehdit ile bölgedeki askeri varlığını sürdürebilecek, müdahaleleri uluslararası meşruiyet kazanacak ve Yeni OrtaDoğu’nun sınırlarının oluşumu kontrol edilecekti.
  • İran Şii yayılmacılığını durduracak tek güç Sünni İslamcılıktı ancak, bölgedeki mevcut Sünni İslamcıların bir kısmı Müslüman Kardeşler diğer bir kısmı ise SVR kontrolündeki El Kaide çizgisindeydi. Her ikisi de İsrail’in güvenlik stratejileri açısından tehlikeliydi. Bu yüzden mevcut Sünni İslamcı yapıların dışında, ABD ve Müttefiklerinin çıkarlarına uygun yepyeni bir Sünni İslamcı Gruba ve Tehdide ihtiyaç vardı.
  • Irak Şam İslam Devleti örgütünün lideri Ebu Bekir El Bağdadi işte bu dönemde seçildi. Bağdadi, Irak işgali sonrasında yakalanan El Kaide militanlarının bulunduğu Buka kampına 2004 yılında alınmıştı. Bağdat İslam Üniversitesi’nden Doktorası bulunan Bağdadi, 24 ayrı bölümde yaklaşık 24.000 kişinin bulunduğu bu kampta önemli bir kişiydi. Pentagon Bağdadi’ye özel imkânlar da tanımıştı. Mahkûmlar bir bölümden diğer bölümlere geçemezlerdi ancak Bağdadi hangi bölüme isterse gidebiliyordu. Bu kamplardaki militanların çoğunluğu Zarkavi’ye biat etmiş El Kaide militanlarıydı.
  • 7 Haziran 2006’da, Irak El Kaide Lideri Ebu Musab El Zarkavi bir ABD operasyonu ile öldürülünce yerine Ebu Ömer geçti. Bazı El Kaide taraftarları bu dönemde Bağdadi çevresinde toplandılar.
  • 2009 yılında Bağdadi Buka kampından çıkarıldı ve Ürdün’deki CIA Pentagon eğitim kamplarına alındı. ABD Milli Güvenlik Ajansı Ajanı Edward Snowden, Irak Şam İslam Devleti’nin İngiliz ve Amerikan Gizli Servisleri tarafından kurulduğunu ve Mossad tarafından eğitildiğini sonraki yıllarda açıkladı. Snowden’in ifadesine göre “Eşekarısı Yuvası (The Hornet’s Nest) adı verilen Gizli Operasyon ile dünyadaki bütün İslamcı radikallerin bir mekânda toplanması düşünüldü. NSA dokümanlarına göre bölgedeki Siyonist varlığın ve Yahudi Devleti’nin korunması için tek çözüm sınırların ötesinde bir düşman yaratmaktı. Ebu Bekir Al Bağdadi, Mossad tarafından askeri, teolojik ve konuşma eğitimlerinden geçirildi.” Snowden’in bahsettiği bu eğitim süreci bir yıl kadar sürmüştü. Nisan 2010 tarihinde Zarkavi’nin yerine geçen Ebu Ömer de bir ABD operasyonu ile öldürüldü. Artık, Irak El Kaide camiasında Ebu Bekir El Bağdadi’nin önü açılmıştı. 16 Mayıs 2010 yılında Bağdadi, Irak İslam Devleti Emiri olarak ilan edildi.
  • ABD’nin kontrolünde küresel anlamda, El Kaide benzeri yeni bir örgüt kurulabilmesi için mevcut Küresel Radikal İslam grubunun dağılması gerekiyordu. El Kaide Lideri Usame Bin Laden, Tehditle Varolma Stratejisi gereğince bir süredir Pakistan Askeri İstihbarat Servisi tarafından Askeri Akademi ve İstihbarat Servislerinin bulunduğu AbdoAbad kentindeki büyük bir evde gözetim altındaydı. Obama Yönetimi, tamamen kendi kontrollerindeki yeni İslamcı Tehdidi yaratmak için Usame Bin Laden’in ortadan kaldırılmasına karar verdi. 2 Mayıs 2011’de yapılan askeri operasyon ile Laden’in öldürüldüğü ve cesedinin denize atıldığı açıklandı. Laden sonrasında, El Kaide liderliğini Eymen El Zevahiri üstlendi. Zevahiri’nin yine SVR güvenlik alanı içerisinde yaşadığına inanıyoruz.
  • Pentagon 2009 yılından itibaren hız verdiği İŞİD Projesi çerçevesinde, Suriye Askeri İstihbaratı ile de yakın ilişkiler kurdu. ABD ve İsrail, Suriye’deki Sünni İslamcı Muhalefetin güçlenmesinden endişe duymaya başlamışlar ve Esad Yönetimi’nin kalması yönünde strateji değiştirmişlerdi. Bu yüzden, Pentagon ile Suriye Askeri İstihbaratı 2009 yılından itibaren İŞİD Projesine önemli katkılarda bulundular. Suriyeli İstihbaratçı General Hüseyin Ali Kemal, Zabadani’de bulunan karargâhında İŞİD’in güçlendirilmesi için her türlü organizasyonu bizzat yönetti. (General 2012’de kanserden öldü). Kaynaklara göre, 2009-2012 arasında İŞİD’e katılan yabancı radikal İslamcıların çok önemli bir bölümü Şam Havaalanını ve Lübnan Şam karayolunu kullanmışlardı. Bu dönemde Türkiye ve Irak üzerinden örgüte katılanlar oldukça azdı. Bağdadi’nin eskiden beri Iraklı Baasçılara özel bir yakınlığı vardı ve bu yüzden Suriyeli Baasçılardan da önemli destek almıştı. Yine bu dönemde Suriye hapishanelerindeki bütün El Kaide militanları, İŞİD’e katılmak üzere Rejim tarafından salıverildiler.
  • 15 Aralık 2011’de, ABD’nin Irak Operasyonu resmen sona erdirildi ve Bağdat’taki ABD bayrağı gönderden indirildi. ABD, 2011 yılı sonu itibariyle Irak’taki bütün savaşçı askerlerini geri çekmiş oldu. Cumhuriyetçiler ve İsrail Lobisi geri çekilme kararına şiddetle karşı çıktılar.
  • 2012 Şubat ayında ABD ve İngiltere Şam büyükelçiliklerini kapattı ve Suriye iç savaşı da resmen başlamış oldu. Türkiye’nin girişimi ile Suriye’nin Dostları Grubu kuruldu ve Suriye Muhalefeti toparlandı. 2012 yılından itibaren Irak Şii Hükümeti’nin ve İran’ın hem Irak’ta hem de bölgedeki gücü tahmin edilemeyecek kadar arttı. İran Suriye Esad Yönetimi’ne ve Lübnan Hizbullahı’na yönelik askeri yardımlara ve sevkiyatlara başladı. Irak’ta Sünni ve Şii gerilimi tırmanmaya başladı. Sünni ve Şii kentlerinde, törenlerinde ve dini mekânlarında karşılıklı olarak bombalı araçlar patlamaya başladı.
  • Mart 2013’te Suriyeli İŞİD militanları ülkenin en stratejik yeri olan –Fırat üzerindeki en büyük barajın bulunduğu- Rakka kentine tamamen yerleştiler. Burası, gelecekte örgütün ana yönetim merkezi olarak lanse edeceği ve zamanı gelince de ABD ve Müttefiklerinin izin vereceği gruplara terkedeceği Son Kale idi.
  • Mayıs 2013’te, İsrail lobisinin önemli ismi Mc Cain, gizlice Suriye’ye gitti, İdlib’te Suriyeli muhaliflerle görüştü. Mc Cain’in görüşmelerine ilişkin sonradan yayınlanan bazı fotoğraflarda İŞİD Lideri (Samarralı İbrahim Al Badri) Ebu Bekir El Bağdadi’nin de bulunduğu kaydedildi.
  • 21 Temmuz 2013’te Irak’taki bine yakın El Kaide Militanı, Irak Hapishanelerinden adeta ellerini kollarını sallayarak kaçtılar! Bu El Kaide militanları Buka kampından tanıdıkları Ebu Bekir El Bağdadi’ye biat edip Irak İslam Devleti’ne katıldılar.
  • 7 Haziran 2014’te (Zarkavi’nin ölüm yıldönümünde) Ebu Bekir Al Bağdadi liderliğindeki sadece 1500 İŞİD militanı Musul’a girdi. Yaklaşık 50.000 kişilik Irak Ordusu silahları bırakıp şehri terkettiler.
  • Şubat 2015’te Irak Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Hakem El-Zamili : “Irak Özel Kuvvetleri’nin, İŞİD’e silah taşıyan iki İngiliz uçağını düşürdüklerini ve Londra’dan açıklama beklediklerini” açıklamıştı. El Zamili. Koalisyon uçaklarının özellikle İŞİD hâkimiyetindeki bölgelere sık sık silah bıraktıklarını savunuyordu.
  • Artık Ebu Bekir El Bağdadi ve İslam Devleti Örgütü, ABD ve Batı’nın emperyalist hâkimiyetlerine gerekçe oluşturacak bir hale gelmişti. Washington Post ve Le Monde, Bağdadi’yi “Dünyanın En Güçlü Cihadist Lideri” ve “Yeni Usame Bin Laden” olarak tanımlıyorlardı.
  • IŞID Projesinin dikkatlerden kaçan bir başka yararı da; ABD’nin Irak Ordusu’na bıraktığı modern silahların Şii Hükümetine kalması önlenmiş oldu.

İşte bütün bu ilişkiler zinciri içerisinde şunları açıkça söyleyebiliriz ki;

  • İŞİD Terör Örgütü, İran’ın OrtaDoğu’daki yayılmacılığına karşı ABD ve Müttefikleri tarafından gerçekleştirilmiş bir Sünni Radikal İslamcı Proje’dir. Nitekim eski NATO komutanlarından General Wesley Clark, CNN’e verdiği bir mülakatta “İslam Devleti (Daesh) dostlarımız ve müttefiklerimiz tarafından Hizbullah’ı yoketmek için kuruldu” diye söyleyerek sorumluluğun İsrail’e ait olduğunu ifade etmişti. Clark ve bir grup Senato üyesi, 2001’den sonra ABD tarafından başlatılan Saldırgan Dış Politikaya, Büyük Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesine, Libya ve Suriye savaşlarına ve Amerikan Dış Politikasının Radikal İslamcı ideoloji üzerinden yürütülmesine şiddetle karşı çıkıyordu.
  • İŞİD, ABD ve Müttefiklerinin politikaları çerçevesinde İran’ı, Suriye’deki –Nusra Cephesi ve Ahraru Şam– gibi gittikçe güçlenen Suriyeli Muhalifleri durdurmak ve Esad Yönetimi’ni kalıcı kılmakla görevlendirilmiştir. İŞİD’in en önemli görevlerinden birisi –ABD’nin OrtaDoğu planları çerçevesinde- Irak ve Suriye’deki Kürtlere karşı saldırılarda bulunarak, hem Irak’ta hem de Suriye’deki Kürt Egemenlik Alanı’nın genişlemesine hizmet etmektir. Nitekim Iraklı Kürtler, İŞİD ortaya çıktıktan sonra topraklarını % 40 nispetinde, PKK Terör Örgütü de Suriye’de % 300 oranında genişletmiştir.
  • İŞİD Terör Örgütü’nün Ana Kontrol Merkezi, Doğu Ürdün’de Mafrak’ta bulunan Askeri kamplardır. Burada, ABD ve İngiltere’den İsrail’e, Fransa ve Körfez Arap ülkelerinden Suudi Arabistan’a kadar bu ülkelerin özel kuvvetlerine mensup eğitmenler ve özel savaşçılar bulunmaktadır. İŞİD içerisindeki yabancı militanların % 80’ine yakını Kuzey Kafkasya ve Orta Volga bölgesinden gelen ve birçoğu paralı asker niteliğinde olan militanlardır. Nitekim Rusya Federal Güvenlik Servisi Başkanı Alexander Bortnikov da geçtiğimiz gün “Pentagon tarafından Ürdün’de eğitilen İŞİD’in gerçek hedefinin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri” olduğunu ifade etmiştir. Nitekim Kafkasyalı İŞİD militanlarının derlenmesi konusunda MI6 ve Ürdün İstihbaratı’nın Kafkas kökenli yönetici ve uzmanlarının büyük hizmeti (!) olmuştur.
  • İŞİD Terör Örgütü‘nün kıyafetleri, bayrağı, medya servisleri, guantanamo renkli esir formaları, marşları, eğitimleri ve kullandıkları yöntemler tam bir laboratuvar çalışmasıdır. Bunlar bir İslamcı grubun, kendi kültür ve geleneklerinden ortaya koyabileceği özellikler değildir. Samimi olarak Allah için Cihat yaptığına inanan hiçbir İslamcı yüzünü saklama ihtiyacı duymaz. Buna karşılık, İŞİD‘in özel kuvvet eğitimi aldıkları çok açık Kafkas kökenli militanları ve dünyanın değişik bölgelerindeki silahlı eylem grupları yüzlerini gizlemektedir.
  • İŞİD Projesi esasen Londra merkezli ve Langley destekli bir Selefi Proje olduğu için OrtaDoğu’dan sonra, bir yandan Orta Asya enerji kaynaklarının bulunduğu Pakistan ve Afganistan’dan yukarıya doğru diğer yandan da Çin ve Hindistan’ın el attığı ve stratejik doğal kaynaklar ve hidrokarbonlar açısından zengin –Nijerya gibi- Orta Afrika ülkelerine yayılacaktır.
  • Düne kadar El Kaide Örgütü, ABD ve Batı çıkarlarına karşı eylemlere imza atarken, bugün de İŞİD Örgütü Rusya, Çin, Hindistan, Taliban ve benzeri ABD karşıtı ülkelerin çıkarlarına yönelik eylemlerde bulunmaktadır. Radikal İslamcı Terör uluslararası politikada bir Tehdit değil, Taktik’tir.

Uzun bir süredir İŞİD Terör Örgütü’nü bahane ederek sürekli Türkiye’yi eleştiren ve medya kanalları üzerinden psikolojik savaş yürüten Batı ülkeleri, aslında kendi günahlarını gizleme gayreti içindedir.

Türkiye’nin Suriyeli Muhaliflere ve Türkmenlere destek verdiği gizlenen bir durum değil, ancak Türkiye’yi İŞİD konusunda suçlamak gülünç ve kasıtlıdır. Belki de Batı’yı asıl rahatsız eden, Suriyeli Muhaliflerin Esad Yönetimini devirecek güce erişmiş olmasıdır.

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director