ABD Dış Politikası Radikalizmi Körüklüyor!

Neredeyse yarım asırdan fazladır, ABD Dış Politikası, İslam ve Müslümanlar ekseninde dönüp duruyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan, Sovyetler Birliği’nin yıkılışına kadar olan devrede, bu politikanın temelinde Komünizm düşmanlığı vardı. Komünizme karşı adeta Kutsal Cihat ilan eden ABD, bütün İslam dünyasındaki siyasal ve radikal İslamcı hareketleri destekledi ve geliştirdi.

Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra, yıllardır ittifak yaptığı İslamcı gruplar birer birer ABD düşmanı oldular. Afganistan’daki Cemiyeti İslami ve Hizbi İslami’den OrtaDoğu ve Kuzey Afrika’daki Müslüman Kardeşler’e kadar birçok grup ABD için Tehdit haline geldiler. 2000’li yıllardan sonra ABD dış politikası tamamen Radikal İslam ile Mücadele temeline dayandırıldı. Bush döneminde Kutsal Haçlı Seferi olarak bile nitelenen mücadele, Obama döneminde Özgürleştirme ve Terörle Savaş olarak tanımlandı.

Yürüttüğü savaşı her ne şekilde tanımlarsa tanımlasın, Müslümanlar arasında ABD düşmanlığı gittikçe arttı ve artıyor. Müslüman toplumlar, ABD’nin kutsal ve evrensel değerler yerine sadece kendi çıkarları için savaştığına inanmaya başladılar. Bu durum, Radikal İslamcı grupların tabanını daha da genişletti. ABD’nin Barış ve İstikrar için gittiği her bölgede gerginlik ve çatışmalar çoğaldı. Bölgesel ittifaklar ve savaşlar, İslam ülkelerinin silahlanma ihtiyacını ve yarışını da körükledi. ABD’nin duyurduğu Büyük Ortadoğu ve Arap Baharı projelerinin tam olarak neyi amaçladığı ve nereye varacağı hala netleşmiş değil.

Bütün bunların üstüne, Obama’nın Suriye Politikası ve Rusya ile işbirliği, özellikle Sünni Müslüman toplumlarda büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Esad rejimini devirme noktasına gelen Sünni Muhalifler sahipsiz bırakılınca, Nusra Cephesi ve Ahraru’ş Şam gibi grupların tabanları daha da genişledi. Şimdilerde, sadece Suriye’de değil neredeyse bütün Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da ve hatta Pakistan’da ABD’ye ılımlı bakan bir tek Sünni İslamcı Hareket kalmadı. ABD’nin tarihsel müttefiki Suudi Arabistan bile, eski dostluk ve güvenin artık çok gerilerde kaldığını ifade ediyor.

Ayrı bir değerlendirme konusu olan Türk – ABD ilişkileri ise tam anlamıyla içler acısı. Belki de bu konuda üzerinde durulması gereken en önemli husus, NATO’nun tek Müslüman müttefikinin güvenlik endişelerini ve itirazlarını görmezden gelmesi. Bu duyarsızlık, gelecek yıllarda ittifakın tartışılmasına zemin oluşturacak.

Kısacası, ABD yürüttüğü politika ile mevcut sorunları çözmek yerine daha da büyütüyor. Terörle mücadele ediyorum derken, terörizmi yaygınlaştırıyor. Herkesin aklında dolaşan birçok soru var:

  • Suriye’deki siyasi ve askeri varlığı görmezden gelinen İran, Hizbullah’ın ardından İsrail’e siyaseten komşu olmadı mı? İran, İsrail’in amansız düşmanı değil miydi?
  • Onlarca yıldır Rusya’nın sıcak denizlere inme hayalini engellemeye çalışan ABD, zamanı gelince Putin’e “Haydi Evine Dön” mü diyecek?
  • Suriye ve Irak’ın kuzeyinde Kürtler için güvenli bir bölge oluşturulurken, ihmal edilen Arapların intikam ve nefret duyguları nasıl dinecek?
  • Afganistan’da Taliban yok edildi mi? Suriye’deki Sünni Gruplar da bir gün kayıp mı olacak?
  • Mevcut mücadele politikaları, savaşan gruplara katılımı daha da artırırken bölgeye barış gelecek mi?
  • Veya ABD Dış Politikası Büyük bir Yalanın parçası mı?

Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetlerin yıkılışından bu yana, Kosova dışında hiçbir Müslüman bölgede kalıcı bir barış sağlayamadı. Kosova’da NATO’nun etik kuralları önemli bir rol oynamıştı ve ortak çıkarlar gözetilmişti.

ABD, sadece kendi çıkarlarını düşündüğü sürece, aynı başarısızlık devam edecek ve radikalizm yine körüklenecek!

Paylaş / Share

Abdullah Manaz

Author, Researcher, Strategist, Producer, Director